Irkçı saldırıların çetelesini çıkartmak bu yazının kapsamına uygun değildir. Sadece yaşanan son ırkçı saldırılar konumuzdur.

İzmir’de eline silahını alan katliamcı, HDP binasını bastı, Deniz Poyraz’ı katletti ve tatmin olmadı, katletmek için insan aradı. Aynen Maraş katliamında katliamcıların kapı kapı insan avına çıktıları gibi.

Kısa süre sonra Konya'da yine eline silahını, iki şarjör mermisini, evi yakmak için gazını alan bir diğer katliamcı, yine aynı Maraş katliamında olduğu gibi, Kürtlerin evini bastı ve yedi insanı eli titremeden katletti, evi yaktı ve kendisi de çıkıp seyretti.

İki gün önce Altındağ'da eli silahlı binlerce katliamcı Suriyelilere saldırdı. Elini kolları sallayarak katletmek için Suriyeli aradılar. “Suriyeliler iki kişiyi bıçaklamış birisi de hayatını kaybetmiş”, gerekçesiyle haklılık iddia ediyorlardı. Elbette kim olursa olsun hiçbir cinayet savunulamaz ve hiçbir cinayet bir katliamın gerekçesi yapılamaz. Bu durumda olanların hepsi daha kapsamlı katliam ve soykırımlar için planlı, organize katliam ve soykırım ortam hazırlama denemeleridir.

Bu devlet bütün araçlarıyla topluma katliam ve soykırım uygulamalarını sıradan, an’lık tepkilerle ortaya çıkan olgular olarak sunuyor. Aslında bu sunumun kendisi katliamcı, soykırımcı mekanizmanın bir faaliyeti, “ortam hazırlama” çalışmasının bir parçası olarak görülmelidir.

Hiçbir katliam veya soykırım gerekli hazırlıklar yapılmadan ve ortam oluşturulmadan gerçekleştirilemez. Katliamcılar ve soykırımcılar bunu bildikleri için bu hazırlıkların yapılmadan hiçbir katliama veya soykırıma başvurmazlar. Bu kural hiç şaşmadan bütün katliam ve soykırımlarda aynen böyle olmuştur.

Bu temel kural ışığında olanlara baktığımızda bir gerçeği tespit etmek durumundayız. En başından beri yok sayılan, ötekileştirilen Kürtler, Aleviler ve onların oy verdiği partiler hep baskı altımda oldular. Hem doğrudan devletten hem devletin yönlendirmesiyle kışkırtılmış güruhta geldi baskılar. Ancak 2015’ten, HDP, AKP’yi sandığa gömdükten bu yana, söz konusu baskılar, hiçbir ahlaki, insani ve hukuki kural tanımadan, kontrolsüz bir biçimde sürdürülmektedir. Bu baskılarla bir yanda HDP bütün kötülüklerin sorumlusu ilan edilirken, öte yanda HDP’ye saldırılması için ortam hazırlanmakta, gerilim tırmandırılmaktadır. Aynı anda HDP ve taraftarlarının bütün hakları yok sayılmakta, kendini anlatma olanakları bir bütün olarak ellerinde alınmaktadır. Ola ki birileri, muktedirlerin dışında kalanların da haklarının olduğundan söz etti, hemen TV’lerde “onun ne kadar yanlış olduğuna dair” tehdit dolu vaazlar verilerek, en basit bir muhalefetin bile önü kesilmektedir.

Bu yöntem katliamcı/soykırımcı mekanizmanın “ortam hazırlamak” amacıyla attığı ilk adımdır. Hedef kitleye ne kadar çok saldırır ne kadar çok negatifleştirirse planlanan saldırının koşullarını oluşturmak, “ortam hazırlamak” ve katliamı gerçekleştirmek o kadar kolaylaşacaktır. İzmir de bir katilin HDP bürosunu basması bu sürecinin sonucu ve parçasıdır.

Ortam hazırlama sürecinin bir diğer ayağı da katliamcıyı veya katliamcıları hazırlama faaliyetidir. Sürecin bu bölümü genellikle yereldeki mekanizma eliyle kotarılmaktadır. Önce paramiliter katil olmaya uygun, genellikle kişilik sorunları olan gelişmemiş tipler tespit edilir. Bu unsurlar, devletin alt kademelerinde görev yapan güvenlik elemanları tarafından hazırlanır, eğitilir ve sürece dahil edilirler. Bir polis, bir bekçi veya bir astsubay gibi güvenlikçi biri katliamcı adayı paramiliter unsurla ilişkilenir. Görevli, önce katliamcı unsuru, yapacağı katliamcı saldırı için hazırlar. Devlet destekli olarak diri tutulan ırkçılığın ve dini gericiliğin bu kadar revaçta olduğu bir ortamda “vatan, bayrak, ezan” gibi sembollere yüklenen anlam, sokaktaki herkesin paramiliter katil olmasını sağlamak için yeterlidir. Hazırlanan paramiliter katile hedef şahsin veya kurumun “vatan, bayrak ve ezan” için ne kadar zararlı olduğunun anlatılması, ilgili şahsın veya kurumun saldırıya uğraması için yeterlidir. Katliamcıya sunulacak bir dizi sosyo- psikolojik ve ekonomik destekler ve avantajlar, cazibeyi artıran, katliamcının harekete geçmesini kolaylaştıran önlemler olarak hep devrede olmuştur.

Bu şekilde motive edilerek hazırlanan katilin her türlü saldırıyı yapması, bir işaret vermek kadar kolaydır. Kaldı ki bazı zamanlarda o işareti birilerinin vermesine de gerek olmayabilir, katliamcı kendisine misyon biçebilir, kendisini görevlendirebilir. Örnekleri az değildir

Son saldırılar incelendiğinde görülecektir ki tıpa tıp aynı mekanizma işletilerek bu saldırlar yapılmıştır. Yapılan saldırıların hiç birisinin hazırlıksız olması mümkün değildir.

Anlatılan saldırılar, ancak örgütsel bir yapıyla, bir organizasyonla mümkün olabilir. Üstelik herhangi bir organizasyonla değil, yüksek karar alma gücü ve imkânları olan bir organizasyon gereklidir. Bu saldırılara meşruiyet yaratacak bir “medya” yoksa, teşvik eden, cesaretlendiren bir subay, polis veya benzeri güvenlikçi bir “abi” yoksa, silah veren bir mafya “babası” yoksa, hiçbir “bayrak,” “hiçbir ezan”, “hiçbir vatan” o güruhu sokağa çıkartamaz.

Bütün bu hazırlıkların ve organizasyonun, muhalefetiyle ve hükümetiyle devlet tarafından yapıldığını bu nedenle en açık ve en net haliyle söylemek gerekir. Devlet olmadan bu “organize işlerin” olabileceğini varsaymak herhalde safdillik olur. Bu ve benzeri bütün saldırlar devletin gücü, desteği, teşviki ve onayı ile yapılmaktadır. Bunun için devletin katilleri korumasına şaşırmak değil, devletin katilleri korumasına şaşıranlara şaşırmaktır, doğru olan.

Bu devlet ırkçılığı temel ideolojik dayanak yapmıştır. Bunun sonucu ve gereği de katliamcılık ve soykırımcılıktır. Sürecin hızla daha büyük katliamlara ve soykırımlara doğru sürüklenmesini önleyecek olan kitlelerin örgütlü karşı koyuşu olacaktır.