Türkiye’deki siyasi ortamın gerilmesi son yıllarda Facebook, Twitter gibi sosyal paylaşım siteleri ve başka elektronik iletişim olanakları sayesinde Almanya’ya daha çabuk yansıyarak kutuplaşmaları tetikliyor.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Avrupalı Türk Demokratlar Birliği'nin (UETD) kuruluşunun 10. yıldönümü etkinliğine katılmak amacıyla Almanya’nın Köln şehrine giderek 24 Mayıs 2014 günü Türklere hitap etmesi, cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önceki ilk yurtdışı mitingi olarak değerlendirildi. Ziyaret öncesi Alman siyasiler yalnızca Erdoğan'a itidal çağrısı yapmakla kalmadılar, Türkiye Başbakanı’nın gezisinden duydukları rahatsızlığı da dile getirmekten kaçınmadılar.

Erdoğan’ın Köln ziyareti öncesi ve akabinde yaşanan ateşli tartışmalarının nedenlerini, Soma’daki maden kazası gibi konjonktürel gelişmelerden çok daha derinlerde yatan gerilimler ile Almanya ile Türkiye arasındaki siyasi ihtilaflarda aramak daha doğrudur. Bu nedenler, ana hatlarıyla, üç başlık altında tartışılabilir: 1) Almanya’daki Türk diasporası ve Türkiye’nin diaspora politikası, 2) Almanya’daki Türk seçimleri ve Türk seçmenleri, 3) Gerilen Türk-Alman ilişkileri.

1) Almanya’daki Türk diasporası ve Türkiye’nin diaspora politikası

Türkiye ile Almanya, komşu olmamaları ve coğrafi bakımdan birbirlerinden hayli uzakta bulunmalarına rağmen tarihten gelen derin, çok yönlü ve katmanlı askeri, siyasi, iktisadi, kültürel vb. ilişkilere sahipler. İki ülke arasında 50 yılı aşkın bir süredir yoğun göç hareketleri ve özellikle 1990’lardan itibaren de ciddi bir mobilite gerçekleşiyor. Milyonlarca Alman vatandaşı, tatilini Türkiye’de geçiriyor, binlerce emekli Alman ise Türkiye’nin batı ve güney sahillerinde yaşıyor.

Almanya ise günümüzde 3 milyon Türkiye kökenli göçmene ev sahipliği yapıyor. Tüm zorluklara rağmen bugün yaşamın her alanında ve neredeyse her meslek dalında temsil edilen, Alman ekonomisine ciddi katkılarda bulunan ve siyasette önemli bir ağırlığa sahip olan Türkiyeliler, Almanya’da ulusaşırı bir diaspora topluluğu teşkil ediyorlar. Bu topluluk; ilkin, Almanya’daki başat çoğunluktan ve diğerlerinden farklı etnik, kültürel ve dini bir kimliğe ve farklı aidiyet duygularına sahip olduğu için hem Alman hem de Türk hükümetinin odağına giriyor. İkincisi, Türkiye ile sık ve derin iletişimsel ağlar ve ilişkiler içinde olmaları da büyük önem taşıyor.

Türkiye’de 2002’den beri iktidarda olan Adalaet ve Kalkınma Partisi (AKP)hükümeti de son yıllarda, Avrupa’daki Türkiyelilere göçmen demekten dahi kaçınan, onların Avrupa’daki varlıklarını geçici gören önceki hükümetlerin aksine, bu tür yaklaşımlardan uzaklaşarak yurt dışındaki Türkiyelileri bir Türk diasporası olarak tanımladı. Türkiye’nin yeni dış politikası ve diaspora konseptinin temel hedefleri ve beklentileri; Almanya’daki Türkiye kökenlilerin bulundukları ülkelerde toplumla bütünleşmeleri, siyasete daha aktif şekilde katılmaları, lakin aynı zamanda Türkiye ile de bağlarını güçlendirmeleri ve hatta Türkiye için lobi oluşturmaları yönünde biçimleniyor.

Alman hükümeti ise bu durumu bir fırsat olarak değerlendirmenin çok uzağında, aksine bu yaklaşımı kaygıyla karşılıyor. Bundan başka Türkiye’deki politikacıların Almanya’ya gelerek gösterişli, ancak sorunların çözümüne pek katkısı olmayan, sembolik bir siyasi tavır ortaya koymaları, Alman kamuoyunda eleştiriliyor. Keza, Türk hükümetinin Almanya’da muhafazakâr bir etik anlayışını gündeme getiriyor olması da Almanların tepkisini çekiyor.

Türkiyeli göçmenlerin Almanya’da kalıcı olduklarını fark eden son dönemdeki Alman hükümetleri, onların Alman toplumuyla bütünleşmeleri yönünde politikalar geliştiriyorlar. Alman karar vericilerinin büyük çoğunluğu tam da bu nedenle Almanya’da yaşayan Türkiyelilerin çift pasaportlu, çift dilli ve iki kültürlü olmalarını, yani Türkiye ile kültürel, iktisadi, siyasi ve duygusal bağlarını devam ettirmelerini, bir fırsattan çok bütünleşmenin önündeki bir engel olarak görüyor. Ve Türk hükümetlerinin Almanya’daki Türkiyelilerle ilgilenmelerinden, onlarla değişik kanallar üzerinden ilişkilerini canlı tutmak ve derinleştirmek istemelerinden ciddi şekilde rahatsızlık duyuyor. Dolayısıyla Erdoğan’ın Almanya ziyaretlerine yapılan sert eleştirileri bu bağlamda değerlendirip anlamlandırmak gerekiyor.

2) Almanya’da Türk seçimleri ve Türk seçmenleri

Türkiye’de 10 Ağustos 2014’te düzenlenecek cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenler de ilk kez Almanya’da kurulacak seçim sandıklarında oy kullanacaklar. Avrupa genelinde yaklaşık 2,8 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı seçmen mevcut ki bunların bütün seçmenler içerisindeki oranı yüzde 5,5 civarındadır. AKP’nin 30 Mart 2014 yerel seçimlerde, bir önceki seçimlere göre yüzde 6’lık bir gerileme yaşayarak 2 milyonun üzerinde oy kaybına uğradığı düşünülürse, Avrupa’daki Türkiyeli seçmenlerin önemi daha iyi anlaşılır. AKP’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonucunu etkileyebilecek kapasiteye sahip bu kitlenin oylarına talip olduğu ve bu yönde yoğun çabalar sarf edeceği görünüyor.

Almanya’daki Türkiyelilerin, Türkiye’ye gitmeksizin oy kullanacak olmaları, gecikmiş bir karar niteliği taşımakla birlikte, oy kullanma biçimleri ve seçim kampanyaları, Almanya’da yeni tartışmalara yol açabilir. Örneğin, Berlin ve diğer kentlerde stadyumlarda oy kullanılacak olması ve oy verme işlemlerinin kalabalık yerlerde gürültülü şekilde yapılması, Türkiyelilere karşı zaten var olan önyargıların daha da artması, tepkilerin derinleşmesi ve bunun da Türk-Alman ilişkilerine olumsuz yansımasına sebebiyet verebilir.

3) Gerilen Türk-Alman ilişkileri

Erdoğan’ın Almanya ziyaretlerine yapılan sert eleştirilerin arkasında, son yıllarda Türk-Alman ilişkilerindeki gerginlik, önemli bir yer tutuyor. Haziran 2013’teki Gezi Parkı protestolarının Almanya’ya yansıması, burada da AKP hükümeti karşıtı ve destekçisi yürüyüşlerin düzenlenmesi, Alman karar vericileri tarafından kaygıyla karşılandı. Türkiye’de hükümeti destekleyen bazı gazetelerin Almanya’nın Türkiye’nin iç işlerine karıştığı yönünde söylemleri, hatta hükümete yakın kimi yorumcuların Gezi Parkı protestolarının ardında Almanya’nın olduğunu ima ederek Türkiye’deki Alman vakıflarını suçlamaları, Türkiye-Almanya gerilimini yoğunlaştırdı.

Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’un Nisan 2014’teki Türkiye ziyareti sırasında, Ankara’nın bazı hukuki uygulamalarını eleştirmesine tepkiler, Erdoğan’ın Almanya’nın Alevileri Türkiye’ye karşı desteklediği yönündeki ifadesi ve Türkiye’de temaslarda bulunan Almanya’nın Aşağı Saksonya Eyaleti Başbakanı Stephen Weil’e randevu vermemesi, Türk-Alman ilişkilerinin zor bir evreye girdiğinin göstergeleri.

Almanya’da yapılan kamuoyu yoklamaları, bu gerilimin halka da yansıdığını ortaya koyuyor. Körber Stiftung’un (Körber Vakfı) bir araştırmasına göre, Alman vatandaşlarının yüzde 53’ü, ileriki yıllarda Almanya’nın Türkiye ile işbirliğini azaltmasından yana. Tersini arzulayanların oranı ise yalnızca yüzde 40.

Türkiye’deki kutuplaşma, Almanya’daki Türkiye diasporasına yansıyor

Almanya’daki Türkiye diasporası, hiçbir zaman kendi içinde siyasi bir bütünlük oluşturmadı. Yine de 1990’lı yıllardan itibaren Almanya’daki Türkiyeliler, siyasi bakımdan hiç bu kadar ayrışmamıştı. Geçmişteki sağcı-solcu ve Türk-Kürt ayrışmasının yerini bugün laik, modern, AKP karşıtı ile dindar, muhafazakar, AKP yanlısı ayrışması ve yer yer de kutuplaşması almış durumda. Irkçılığa, yabancı düşmanlığına ve ayrımcılığına karşı beraber mücadele etmesi gereken bireyler, kendilerini karşı saflarda ve kutuplarda buluyorlar.

Bu noktaya gelinmesinde, hem hükümetin uzlaşma konusundaki katı tavrı ile AKP’yi destekleyenlerin eleştiriye tahammül eşiklerinin düşük olması hem de AKP karşıtı kesimlerin bazen abartılı bir tonda hükümeti ve Erdoğan’ı eleştirmelerinin payı var. Mesela, Başbakan Erdoğan’ın, Rusya Devlet Başkanı  Vladimir Putin ile karşılaştırılması –doğru ya da yanlış– bir anlam taşıyabiliyor. Oysa Hitler’e benzetilmesi, Almanya’da Erdoğan’a eleştirel bakan kimi kesimlerce dahi abartılı bulunuyor.

Ayrıca Türkiye’deki Alevilerin AKP hükümetinden duydukları rahatsızlık ve bazı kaygıları da Almanya’ya doğrudan yansıyor. Almanya’daki Alevi derneklerinin AKP hükümetine karşı geliştirdiği demokratik tepkiler ise liberal-sol çevrelerin dışında pek yankı bulmuyor, hatta Erdoğan’ın Köln’deki konuşması esnasında düzenlenen protesto mitinginde olduğu gibi, kutuplaşmayı derinleştiriyor.

Türkiye’deki siyasi ortamın gerilmesi son yıllarda FacebookTwitter gibi sosyal paylaşım siteleri ve başka elektronik iletişim olanakları sayesinde Almanya’ya daha çabuk ve yoğun biçimde yansıyarak benzeri kutuplaşmaları tetikliyor. Kutuplaşma, muhalif sol ve liberal çevreleri hareketlendiriyor. Ama muhafazakâr ve dindar kesimin içe kapanmasını, AKP ve Erdoğan ile dayanışma duygularının yoğunlaşmasını körüklüyor.

Böylesi bir ortamda, Almanya’daki Türkiyelilerin toplumsal yapısı ve siyasi eğilimleri de göz önünde bulundurulduğunda, Başbakan Erdoğan’ın olası bir cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oyların çoğunluğunu alacağı kuvvetle muhtemeldir.

Dr. Yaşar Aydın, Berlin'deki SWP – Stiftung Wissenschaft und Politik isimli araştırma enstitüsünde uzmandır. Hamburg Üniversitesinde (Almanya) sosyoloji ve iktisat bilimi öğrenimi gördü. Lancaster Üniversitesinde (İngiltere) sosyoloji yüksek lisansı yaptı. Doktorasını Hamburg Üniversitesi'nde tamamladı. 'Türkiye’nin Dış Türklere Yönelik Politikası' konulu bir araştırma yürüten Aydın, Evangelische Hochschule für Sozial Arbeit und Diakonie isimli yüksek öğrenim kurumunda sosyoloji dersleri veriyor.