14 Mayıs seçiminden beklentiler hayli yüksek... O gün sadece Türkiye'nin değil, onunla birlikte Yakın Doğu, Kafkaslar ve Doğu Akdeniz'in de geleceği açısından büyük önem taşıyan bir seçim için yine sandık başına gidilecek.

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun her gün yeni bir vaadde bulunarak yürüttüğü seçim kampanyası, 20 yıllık AKP iktidarından kurtulmak isteyen kitlelerde 73 yıl önce DP'nin yarattığı coşkuyu yeniden yaşatır görünüyor.  

 

Ne ki, o dönemde, seçim zaferinin üzerinden üç ay dahi geçmeden, ABD emperyalizmine bağımlılığını kanıtlamak için Menderes Hükümeti 25 Temmuz gecesi Kore'ye 4500 kişilik bir tugay gönderme kararı vermiş, o kararı eleştiren Türk Barışseverler Cemiyeti'ni kapatıp yöneticilerini tutuklattırmış, hemen ardından da ünlü 1951 Komünist Tevkifatı'nı başlatmıştı.

 

Umarım, HDP'yi dışlayarak beş sağcı partiyle ittifak halinde seçime giden Kılıçdaroğlu'nun 14 Mayıs'tan sonra oluşturacağı iktidar, benzer düş kırılmalarına yol açmaz, Meclis'e girecek sol partilerle de diyalog kurarak Türkiye'nin demokratikleşmesi yolunda ciddi adımlar atar.

 

Yine de not düşüyorum... Bol vaadli seçim kampanyasında ırkçı ve de ümmetçilere sürekli mavi boncuk dağıtmakta hiç tereddüt etmeyen Kılıçdaroğlu'nun 1915 Ermeni ve Asuri soykırımının yıldönümünde ağzını bıçak açmamış, Diyarbakır'da ve diğer illerde Kürt'lere karşı başlatılan saldırılara ciddi bir tepki göstermemiş olması, 14 Mayıs sonrası iktidarı açısından son derece düşündürücüdür.

 

Hiç kuşkusuz, Türkiye nitel olarak da, nicel olarak da, 73 yıl öncesinin Türkiye'si değil...

 

1950 seçiminde sadece 8,9 milyon seçmen sandık başına gitmişken, önümüzdeki 14 Mayıs seçiminde bunun tam 7 misli, 64,1 milyon seçmen oy kullanacak.

 

Üstelik, 73 yıl önce ülke dışında hesaba katılacak sayıda seçmen yokken, bu kez Türkiye dışında TC konsolosluklarına kayıtlı 3,4 milyon seçmen de sandık başına giderek tercih ettiği cumhurbaşkanı adayına ve siyasal partiye oy verme hakkına sahip bulunuyor.

 

Diaspora düşmanlığından diasporayı Türkleştirmeye... 

 

Bu büyük seçmen kitlesini AKP iktidarı ve onun hizmetindeki medya bir süredir ısrarla "Türk Diasporası" olarak niteliyor.

 

Unutmayalım, 20 yıl öncesine kadar Türkiye'de ve Türk göçünde "diaspora" kelimesi sadece Anadolu'daki soykırımlardan canını kurtarabilmiş Ermeni, Asuri ve Greklerin, onların çocuklarının ve torunlarının, tarihsel gerçeklerin tanınmasını sağlamak için dünyanın çeşitli ülkelerinde oluşturdukları topluluklar için "fesat örgütleri" anlamında kullanılmış, mensupları yurt dışındaki ırkçı ve ümmetçi örgütlere hedef gösterilmiştir.

 

Ne ki, AKP iktidar olduktan sonra taktik değiştirerek, mevcut diasporalara karşı mücadeleyi aynı saldırganlıkla sürdürürken, Türkiye çıkışlı göçmen kitlesini dünya kamuoyuna, sayısal olarak daha güçlü bir yeni diaspora olarak sunma kurnazlığına baş vurmuştur.

 

Türk Diasporası'nın Türkiye'den yönetimi 2010 yılından itibaren Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı'na verilmiş bulunuyor.

 

Bu kuruluş, "diaspora" olarak adlandırdığı Türkiye çıkışlı göçmenlerin yanı sıra, "Kardeş Topluluklar" olarak nitelediği Türkçe konuşulan ülkeler ve bölgelerle olduğu gibi müslüman ülkeler, bölgeler ve topluluklarla da ilişkilerin güçlendirilmesi sorumluluğu da taşımaktadır.

 

Türk Diasporası'nı oluşturan kitlenin siyasal tercihleri konusunda değerli dostum Murat Çakır, Politika Gazetesi'nde yayınlanan 16 Nisan 2023 tarihli yazısında şu çok değerli bilgileri veriyor:

 

"Bilindiği gibi 24 Haziran 2018 seçimlerinde Almanya’da AKP’ye yüzde 55, CHP’ye yüzde 15,4, HDP’ye yüzde 14,6 ve MHP’ye yüzde 8,3 civarında oy çıkmıştı. Her defasında olduğu gibi, ardından 'Türkiye’de sağcı, Almanya’da solcu' efsanesi tekrarlandı. Aslına bakılırsa bu söylem göçmenlerin toplumsal gerçekliği ile hiçbir alakası olmayan boş bir söylem, bir göç efsanesidir. Neticede Türkiyeli göçmenler de – ister Alman ister Türk vatandaşı olsunlar – siyasi tercihlerini sınıfsal konumlarına göre belirlemektedirler.

 

"Şöyle açıklayalım: Türkiyelilerin büyük bir kesimi 1960 veya 1970’lerde olduğu gibi fabrikaların yakınlarındaki barakalarda veya kentlerin gettolarında ikamet etmek yerine ya daha varlıklı mahallelerde ya da banliyölerdeki müstakil evlerinde yaşamaktadırlar. Hâlihazırda Türkiyeli işçilerin önemli bir kesimi Alman işçi sınıfı içindeki çekirdek kadroların oluşturduğu 'imtiyazlı kesimler' arasında yer almakta ve artan sayıda kendi işyerleri veya şirketlerini kuranlarla birlikte Almanya toplumunun orta katmanlarına katılmışlardır.

 

"Sınıf atladıkları hissinde olan bu göçmenler 'nöbetleşe yoksulluk' bağlamında gettoları mültecilere ve yoksul kesimlere bırakmışlardır. Tabii, Kürdistanlı ve Türkiyeli göçmenler arasında yoksullar yok değildir, ancak bu oran Almanya’daki ortalamadan farklı değildir. Nihayetinde çoğunluğu oluşturan muhafazakâr Türkiyeliler siyasal tercihlerini Almanya’da ve Türkiye’de muhafazakâr partilerden yana kullanmaktadırlar.

 

"AKP’ye bu denli yüksek destek çıkmasının bir nedeni de Türkiyelilerin gelir ve varlık durumlarıdır. AKP-Saray-Rejimi’nin neoliberal politikaları sonucunda TL’nin değer kaybetmesi, orta ve uzun vadeli yatırımlarını Euro bazında yapan göçmenler açısından önemli avantaj olarak görülmekte ve AKP’ye desteği gerekçelendirmektedir.

 

"Bunun yanı sıra, AKP Avrupa’da güçlü bir örgütlenmeye de sahiptir. Gerek 1980 sonrası başlatılan lobileştirme çalışmaları, DİTİB camileri, dernekler, gerekse de konsolosluklar ve AKP yanlısı federasyonlar üzerinden Türkiyeliler arasındaki etkisini artıran AKP-Saray-Rejimi, aynı zamanda Alman devletinin desteğinden de yararlanmaktadır. 'Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı' olanaklarıyla AKP’nin yurt dışı örgütlenmesi kökleştirilmekte, imamlar, öğretmenler ve sekiz bin MİT elemanıyla Türkiyeli göçmen kitlesi rejimin kontrolü altında tutulmaktadır. AKP-Saray-Rejimi her türlü olanağı kullanarak, özellikle Türkiyelilerin son kuşaklarını siyasal ve kültürel kıskaca almıştır.

 

"Sonuç itibariyle Türkiyelilerin büyük bir kesimi Alman ve Türk devletlerinin istedikleri yöne manevra edebildikleri bir kitleye dönüşmüş, muhafazakâr-milliyetçi Türkiyeliler AKP-Saray-Rejimi’nin gönüllü lobiciliğini üstlenerek, rejimin iç ve dış politikasını savunur hale gelmişlerdir. Bu bağlamda Almanya’daki muhafazakâr-milliyetçi Türkiyeliler arasındaki Kürt düşmanlığının Türkiye’dekinden daha fazla olduğunu söylersek, yanlış tespit yapmış olmayız."

 

Sol oyların bölünmesi tehlikesine karşı diaspora duyarlılığı...

 

Şurası bir gerçek ki, Türk Devleti önümüzdeki seçimde yurt dışında oy kullanma hakkına sahip vatandaşların tamamını Türk Diasporası olarak nitelese de, bu kitle içinde sadece Türk'ler değil, Asuri, Ermeni, Ezidi, Grek ve Kürt yurttaşlar da yer almaktadır. 

 

Onların çoğunluğu, son derece haklı olarak, Türk Diasporası'nın değil, 1915 Soykırımı'ndan bu yana kendi ulusal aidiyetlerine karşı işlenmiş devlet cürümlerinin tanınması ve uğradıkları haksızlıkların giderilmesi mücadelesi veren diasporaların mesajlarına ve etkinliklerine daha duyarlıdırlar. 

 

Önümüzdeki seçimde de oylarını o duyarlılıkla kullanacaklardır.

 

Ancak daha önce de yazdığım gibi, özellikle seçime katılan altı sol partinin hepsinin Meclis'e girip giremeyeceğinin, girebilseler de kaç milletvekili ile temsil edileceklerinin belirlenmesinde yurt dışında diaporaların kullanacağı oyların dağılımı da büyük rol oynayacaktır.

 

Türkiye Raporu Direktörü Can Selçuki'nin daha önce de alıntılamış olduğum "Yurtdışında kullanılan oyların CB ve MV seçimlerine etkisi ne?" notunu tekrar paylaşmakta yarar görüyorum: "Türkiye'nin 81 il seçim bölgesi için öncelikle o seçim bölgesindeki toplam seçmen payına bakılıyor. Daha sonra o pay yurt dışındaki gelen oylarla çarpılarak o seçim bölgesine gelecek ilave oylar hesaplanıyor. Daha sonra da partilerin yurtdışından gelen oyların içerisindeki toplam payına göre o seçim bölgesindeki partilere ilave oylar ekleniyor. Yarışın çok sınırda olduğu; bin, 2 bin, 3 bin, 5 bin gibi oylarla milletvekillerinin değişebileceği yerlerde yurt dışı oyları çok önemli bir yere sahip."

 

14 Mayıs 2023'te yapılacak milletvekili seçimine katılan 36 siyasi parti var. Seçime katılma hakkı tanınan 6 sol partiden 5'i 87 seçim çevresinin tümünde, 1'i de 54 seçim çevresinde oylamaya katılıyor. Yurt dışındaki oy pusulalarında ise 6 sol partinin hepsi birden yer alıyor.

 

2018 seçimlerine sol parti olarak sadece HDP katılmış ve oyların yüzde 11,70'ini alarak 67 milletvekili çıkartmıştı. Yurt dışında ise HDP'nin genel oy oranı yüzde 17,3 idi.

 

Emek ve Özgürlük İttifakı’na umut bağlayan sol seçmenler önümüzdeki seçimde gerek yurt içinde, gerekse yurt dışında YSP ve TİP arasında tercih yapmak zorunda bırakıldığından, HDP'nin nöbetini üstlenmiş bulunan YSP 2018'in oranlara erişemiyebilir. 

 

Üstelik, Emek ve Özgürlük İttifakı'nın da desteklediği cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu'nun tüm helalleşme ve sağa taviz verme yöntemlerini kullanması sonucu CHP ve müttefiklerinin bu seçimde oylarını önemli ölçüde artıracağı göz önünde tutulduğunda bu risk daha belirgin hale gelmektedir.

 

Türkiye'deki seçmenler tercihlerini 14 Mayıs pazar günü belirleyecekler.

 

Diasporaların ise o kadar zamanı yok... Yurt dışında başlamış bulunan oy kullanımı 8 Mayıs'ta son bulacak... 

 

Umarım ki, yurt dışındaki bu kritik seçim haftasında sol oylar bölünmez ve HDP'nin geçen Meclis'te gösterdiği performansı ve direnişi ayakta tutup daha da güçlendirmek üzere Yeni Sol Parti TBMM'de daha büyük sayıda milletvekiliyle hak ettiği yeri alır.