HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Sırrı Süreyya Önder Öcalan İmralı’ya yaptıkları son ziyarette, Öcalan’ın son zamanlarda HDP’ye dönük kullanılan negatif dili eleştirdiğini söyledi. Öcalan şöyle demiş:

“Son zamanlarda HDP’ye dönük olarak kullanılan negatif dilin bir tek amacı olduğunu düşünüyorum; Kürt halkını yalnızlaştırmak, kendi kendisiyle baş başa bırakmak. Oysa bizim mücadelemiz, diğer halklarla, yanımızda duran ve bizle dayanışma gösteren ve dayanışma gösterdiğimiz bütün halklarla, inançlarla, sol sosyalist yapılarla olan hukukumuz, sonuna kadar demokratik siyaset temelinde yoldaşça dayanışma hukukudur. Bu dile karşı hem HDP’nin hem de Kürt halkının son derece uyanık olması, itibar etmemesi gerekiyor.” (Kaynak, Fırat Haber Ajansı, 26.01.2014)

HDP’nin ne olup olmadığı gerek ana akım medyada gerekse sol ve demokrat çevrelerde tartışılmakta, özellikle Mart ayında yapılacak yerel seçimlerde izleyeceği politika nedeniyle kimi eleştirilerin de hedefi olmaktadır. Bu eleştirilere elbette kulak verilmeli ve büyük-küçük, önemli-önemsiz ayrımı yapılmadan mümkün olduğunca bu eleştirilere cevap verilmelidir. Bu aynı zamanda seçim kampanyasının başarısı için de gereklidir.

Bu işin bir tarafı. Diğer yanı ise, HDP’ni desteklediği varsayılanların bu örgütlenmeye gerçekten önem verip vermedikleri sorusu da ortadadır. 30 Mart 2014 yerel seçimleri için kampanyanın fiilen başlamış olduğu bir zamanda, bu soru hiç de önemsiz değildir.


Türkiye solunun kimi kesimlerinde Öcalan’ın “kurdurttuğu” parti diye küçümsenir ve Türkiye’de bir karşılığının olmadığı ima edilirken, HDP’nin nasıl bir kampanya yürüttüğü veya yürüteceğine ilişkin etkili bir bilgilendirme faaliyetini hissetmek henüz mümkün değil. Sosyal medya aracılığıyla yapılan tanıtım ve bilgilendirme önemli olmakla birlikte, seçmenlere hayatın diğer alanlarında seslenecek araç ve biçimlerin asla ihmal edilmemesi, dahası, asıl etkili çalışmanın halkla yüz yüze temasın sağlandığı biçimler olduğunu unutmamak gerekiyor.

Seçim kampanyasının yurtdışında, Avrupa’da özellikle de yoğun bir Türkiyeli ve Kürdistanlı nüfusun yaşadığı Almanya’da da yürütülmesi ve bu faaliyetin bir sonucu olarak HDP’nin Almanya’da da örgütlenmesini görev bilmekte yarar vardır.

Peki ama, HDP’nin yurtdışındaki kampanyasını kim yürütecek? İlk elde HDP içinde yer alan parti ve grupların (BDP, SDP, SYKP, ESP, vb.) buralardaki taraflarının bu çalışmaya girişmesini beklemek ne denli olağansa, bu çalışmanın ve örgütlenmenin mevcutların aritmetik toplamının ötesine geçen bir anlayışla ve heyecanla ele alınmasını istemek de hakkımızdır. Bu seçim döneminin Almanya’da yasak savma türünden kimi toplantı ve açıklamalarla geçirmek, büyük bir kayıp olur.

Seçime 60 günün kaldığı bir zaman diliminde Avrupa Barış ve Demokrasi Meclisinin (ABDEM) 1 Şubat’tan 9 Marta kadar Almanya’nın 12 kentinde paneller düzenlendiğini görünce sevindim. Ancak biraz yakından bakınca bunun hiç de yapılması gerektiğini düşündüğüm çalışmaya denk düşmediğini gördüm.

Çünkü bu panellerde seçimlerin adı bile geçmemektedir. Panellerin konusu çağrıda şöyle ifade edilmektedir:

“ABDEM’in tanıtımının yanı sıra, Türkiye ve Kürdistan’daki son gelişmelerin de ele alınacağı Panellerimize emekten, eşitlikten, barış ve demokrasiden yana olan herkesi davet ediyoruz.

Yani panellerde esas olarak ABDEM tanıtılacak, bunun yanı sıra ülkedeki son gelişmeler de ele alınacakmış.

ABDEM Haziran 2013 sonunda kuruldu. Aradan geçmiş yedi ay. Sekinci ayda ABDEM’i tanıtmayı öne alan paneller dizisi çok geç olsa da yapılabilir. Ama Türkiye ve Kürdistan’da esas mücadelenin yerel seçimler zeminin de cereyan edeceği bir zamanda seçimleri gündemine almamak anlaşılır gibi değil. “Son gelişmeler” derken seçimler kastediliyor olabilir diye bir yorum zorlama olacaktır. Aksine seçim kampanyasının adını bile anmamak, HDP’nin ve onun bir bileşeni olarak BDP’nin sloganlarını, hedeflerini, yerel yönetim anlayışlarını, adaylarını vb. doğrudan konu olarak belirlemeyen bir çalışmanın, bu seçim kampanyasına bir katkısı olmaz. Olursa da çok az ve çok dolaylı olur.

Bu panellere Türkiye’den HDK / HDP’den Akın Birdal, Gencay Gürsoy, Garo Paylan, Levent Tüzel ve Yavuz Önen katılacak. Bu isimler konuşmalarında ister istemez seçimleri konu ederler; ne var ki, panellerin konusunun yerel seçim ve kampanyası olmaması başlıbaşına bir handikaptır. Kürt basınının tüm araçlarıyla seçimlere yöneldiği bir sırada, ABDEM’in bunu konu etmemesi, onun kendi bileşimiyle ilgili bir sorundur. ABDEM bileşenlerinin bir kesiminin seçimlerde HDP veya BDP’yi desteklemeyecekleri bilinen bir gerçektir. HDP bileşenlerinden kimilerinin ise, ortak örgütlenmeyi ve ortak kampanyayı öne çıkarmak yerine, kendi küçük (veya büyük) parti ve gruplarını öne çıkartacakları da ilan edilmemiş bir malumdur.

Bu panellerin yapılacağı yerler Almanya’nın belli başlı ve önemli kentleridir. Buralarda yoğun bir Türkiyeli ve Kürdistanlı nüfus vardır. Panellerin yapılacağı salonların durumunu elbette bilmeme imkan yok. Ancak benim yaşadığım Hamburg’da panelin yapılacağı salonun büyüklüğüne (!) bakınca, insan gerçekten bir tuhaf oluyor. En fazla 50-60 kişinin sığabileceği bir yerde beş konuşmacılı bir panelin faydası nedir diye kimse sormuyor. Demek ki, seçim döneminde Hamburg gibi bir yerde 2 HDP ve 3 ABDEM yöneticisinin konuşacağı panele katılması istenen sayı bu kadar. Herhangi bir dernek lokalinde yapılsa, daha fazla insan katılabilecekken, böyle bir yerde karar kılmak, çaresizlik, beceriksizlik, geç kalmışlık gibi gerekçelerle açıklanamaz. Bunun tek açıklaması, bu panelin laf olsun, dostlar alışverişte görsün diye yapılacak olmasıdır. Köy ve kasaba derneklerinin bile düğün salonları tutarak, etkinlikler düzenledikleri bir kentte ABDEM’in böyle bir panel düzenlenmesini, başka türlü okuyup anlamaya aklım yetmiyor.

Bir de bunun üzerine çağrı metnindeki özensizlik de başka bir alem. Belli ki, yazanlar bir kere daha dönüp bakma zahmetine katlanmamışlar. Almanya’nın kent adlarının bile yanlış yazıldığı bir çağrı kaleme almak, ancak özensizlikle mümkün olur. Yoksa “Bielefeld” yerine Bilefeld, “Bremerhaven” yerine Bremenhaven, “Köln” yerine Koln, “Dortmund” yerine Dortmunt, “Stuttgart” yerine Suttutgart, “Nürnberg yerine “Nurinberg” yazmazlardı. “Moderatör” yerine Modeletor, “komite” yerine “komute, “milletvekili” yerine miletvekili yazmazlardı.

Bir seçim kampanyası döneminde katılımın bu darlıkta olacağı bir panel düzenleyince, beş panelistin bileşimini sözkonusu etmek bile fazla, ama yine de söylemek isterim. Başka yerleri bilmem. Ne var ki, Hamburg için bileşimin hiç de uygun olmadığını, konuşmacı seçiminin politik olarak isabetsiz olduğunu düşünüyorum.

Türkiyelilere seslenmeyi es geçen, onların en azından bir kısmını etkileyip kazanmayı hedeflemeyen bir çalışma, HDP çalışması olamaz. Böyle şevksiz ve lakayt bir tutumla HDP projesi hedef kitleye ulaştırılamaz. Bu eleştirimi söyledim diye, acaba ne anlatmak istiyor bu arkadaş diye iki dakika düşünmek yerine, alelacele “Türk egemenlikçi şövenist mantık, Kürdü küçük gören mantık” diye refleks gösteren ve hızını alamayıp “yazıklar olsun sana hep Kürt dostu diye bakıyordum, ille de bir türk solcu hazırlayacak ki irfan cürenin hoşuna gitsin” diye hakaret eden bir YEKKOM yöneticisiyle, olsa olsa HDP projesinin önüne ancak taş konur. Hataları ve engelleri hep dışarda aramaktan, Kürt özgürlük hareketinin prestijine dayanarak hotzotçuluk yapmaktan bir an önce vazgeçilmelidir. HDP projesi olmayacak duaya amin demek cinsinden bir iş, Kürt hareketine yaramayacak bir proje olarak görülebilir. Böyle düşünenler bunu açıkça eleştirmelidir; ama yok doğru bir projedir, geç bile kalmış bir çalışmadır deniyorsa, o zaman da bunun gerektirdiği bir sorumluluk ve ciddiyetle ele alınmalıdır.