Hamburg'da geçtiğimiz Aralık ayının son günlerinde en büyüğü on bin kişilik olan gösteri ve protesto eylemleri nedeniyle polisin 4 Ocak'ta ilan ettiği 'tehlikeli bölge' uygulamasına onuncu gününde son verildi.

Polisin kararı, derhal Eyalet İçişleri Senatörü ve arkasından Senato’nun yani Hamburg Eyaleti’nin Sosyal Demokrat Partili (SPD) hükümetince siyasi olarak olarak üstlenildi. İddiaya göre, Hamburg’da ciddi bir şiddet sorunu vardı ve her an saldırmaya ve şiddet uygulamaya hazır, sayıları binlerle ifade edilen aşırı solcuların güç gösterisi vardı. Dahası, sığınmacılar ve konut sorunu ile Rote Flora Kültür Merkezi’ni bahane olarak kullanan, St. Pauli futbol kulübü taraftarları arasında da etkili olan ve nihayet karakollara saldırıp polis yaralayan bir çevre vardı. İddialar o kadar muhtelif ki, on bin kişinin katıldığı 21 Aralık’taki gösteriye başka eyalet ve ülkelerden çok sayıda militanın geldiği de söylendi.

Potansiyel suçlu muamelesi


Hamburg Eyaleti’nin 16 Haziran 2005 tarihli “Asayiş ve Nizamın Güçlendirilmesi Hakkında Kanun” hükümlerine göre ilan edilen ‘tehlikeli bölgede’ polis, ortada bir suç ve suçluların takibi söz konusu olmadan da insanların üzerlerini arıyor, kimlik tespiti yapıyor, belli yerlerde durmama veya girmeme yasağı koyuyor ve içişleri senatörünün sözüyle gücünü ve varlığını gösteriyor. Bu aynı zamanda o bölgede yaşayan herkesin potansiyel suçlu muamelesi görmesi demektir.

Direniş geri adım attırdı


Kentin önce üç semtinde ilan edilen, bir hafta sonra ise üç karakol ve çevresine kadar küçültülen bu uygulamanın böyle kısa bir sürede sona erdirilmesi elbette ki ne SPD hükümetinin bir lütfu, ne de polisin hedeflerine ulaşmış olmasının sonucudur. Bu, Hamburgluların günlerdir ortaya koydukları yaratıcı eylemlerinin bir ürünüdür.

Seçim endeksli bahaneler tutmadı


Hamburg’da direniş, kendisini itibarsızlaştırmak, kriminalize etmek ve böylece ortadan kaldırmak isteyen bu ‘tehlikeli bölge’ uygulamasını geri püskürtmüştür. SPD hükümeti, geri adım atmak zorunda kalmıştır. Bu yılın Mayıs ayında yapılacak yerel seçimlerde yeniden kazanmak için kentin (eyaletin) temel toplumsal ve politik sorunlarını yapay bir “şiddet” gündemiyle gölgeleyip erteleme yöntemi tutmamıştır. “Kanun ve nizamı hakim kılma” bahanesi, tutmamıştır.

Uygulama kara mizah


Dahası, kentin en işlek semtlerinde uygulanan bu polis nizamı, Hamburg’un bir anda turistler için de ‘tehlikeli’ bir kent olarak görünmesine neden olmuştur. Tuvalet fırçasına bile silah muamelesi yaparak el koyan bir anlayış, kaçınılmaz olarak kara mizahın konusu olmuştur.

Polis gücüyle sorun çözülemez


Toplumsal ve politik sorunları polis veya asker zoruyla çözmek, dünyanın her yanında karşı tepkisini doğuran bir yöntemdir. Ortada var olan sorunlara politik düzlemde çözümler üretmek yerine yasalarda yeri olsa bile, hak talep edenlerin veya haklarını savunmak için gösteri yapanların önüne polis gücünü dikenler, var olan sorunları büyütmenin ve yenilerini eklemenin ötesinde bir başarı elde edememişlerdir. Hamburg’da 2011’den beri tek başına iktidar olan SPD hükümeti, son dönemdeki üç önemli meselede sorunu polis gücüyle çözmeye çalışmıştır. Bunlar sırasıyla, Lampedusa’dan gelen sığınmacılar sorunu, St. Pauli semtindeki Esso evlerinin ve nihayet Rote Flora Kültür Merkezi’nin boşaltılması meseleleridir.

Mülteciler haklarından mahrum


NATO’nun Libya’ya askeri müdahalesinin sonuçlarından biri, ülkelerinde her şeylerini kaybeden binlerce insanın Avrupa’ya sığınma için yola çıkması oldu. Akdeniz’de boğulup ölenlerin yanı başında şans eseri sağ kalmayı başararak İtalya’nın Lampedusa Adası’na ulaşabilenleri sığınmacı kamplarının çetin koşulları bekliyordu. Bunlardan bir kısmı Hamburg ve Berlin gibi büyük kentlerde geleceklerini aramayı denediler. İllegal sayılmak, insan haklarından mahrum ve bir suçlu gibi muamele görmek, sığındıkları kiliseleri terketmeye zorlanmak gibi davranışlar oldu. SPD hükümetinin Lampedusa sığınmacılarının taleplerine cevabı, onların karşısına polisi dikmek oldu. Fakat Hamburg’lular sığınmacılara sahip çıktı. Etkili bir dayanışma hareketi kendini gösterdi.

Esso’da asıl mesele rant


Esso evleri meselesi de uzun bir geçmişe sahip. Mesele, yüzden fazla konutun yer aldığı blokun sahibi olan şirketin burayı bakımsızlık ve çürümeye bırakıp sonunda içinde barınılamaz hale gelince polisin de desteğiyle boşalttırmasıdır. Bu sürecin temeliyse, kentin merkezi bir semtinde bu yöntemle açılan rant alanına dar gelirlilerin oturamayacağı lüks konutlar ve iş hanı dikmektir. Gerek orada oturanlar gerekse mahalle sakinlerinin buna karşı haklı ve makul talepleri, hükümetten olumlu bir karşılık bulmamıştır.

Yoksullar sürülmek isteniyor


Bu evler, aslında Hamburg kentinin en önemli sorunlarından ikisine işaret eden bir simge olmuştur. Birincisi, zenginlerin kent merkezlerindeki yerleşim yerlerini ele geçirerek sıradan yurttaşları kentin dış mahallelerine, varoşlarına sürme politikasıdır. İkincisi, yüzlerce yıl içinde şekillenen kent veya semt karakterinin, yapısının, dokusunun orada yaşayanların talepleri dikkate alınmadan sermayeye peşkeş çekilerek hoyratça bozulmasıdır. Bunların ikisi birden yurttaşların kent hakkını ilgilendirir. Kent hakkı, orada yaşayanların, yaşama biçimlerini ve ortamlarını belirleme hakkıdır. Artık çağımızda demokrasinin olmazsa olmaz bir öğesidir.

Rota Flora ikiyüzlülüğü


Ve nihayet Rote Flora’nın boşaltılmak istenmesi de bu kapsamdadır. Devletten yardım almaksızın 25 yıldır kendi kendini yöneten bir alternatif kültür merkezi ve kentin alameti farikalarından biri olan Rote Flora konusundaki tutum da iki yüzlüdür. Zamanında devlete ait olan bu bina, tamiratı yenisini yapmaktan daha masraflı diye boş bırakılınca alternatif gruplarca işgal edilip kullanılmaya başlandı. Ve tabi bir süre sonra özel bir şahsa satıldı. Her özel yatırımcı ya da spekülatör gibi sahibi de bu durumu değerlendiriyor. Rivayet muhtelif; ama görünen o ki mülkü için yüklüce bir kira almak ya da boşalttırıp mahallenin dokusunu değiştirecek bir iş yeri ve lüks konutlar dikmek istiyor. Kentin yeni yükselen zengin mahallesine (Hafen City) milyonlarca Euro dökerek hala yapımı süren ve ne kadara mal olacağı hala kestirilemeyen Elbe Filarmoni için para ve kaynak bulan hükümetler, Rote Flora’yı kamulaştırarak veya geri satın alarak bugünkü gibi kullanımına imkan tanımıyor. (Nihayet bunca direniş ve mücadeleden sonra Eyalet Başbakanı Olaf Scholz, bu binayı devletin ancak daha önce sattığı fiyata geri alabileceğini, ama sahibinin daha yüksek fiyat istediğini söylüyor. Aradan geçmiş on küsür yıl var. Böyle olacağı belli değil miydi?)

Milyonerlerin kentinde yoksulluk artıyor!


Ülke genelinde olduğu gibi Hamburg’da da yoksullaşma artmakta ve Almanya’da en çok milyonerin yaşadığı bu kentte siyah-beyaz gibi açık bir karşıtlık olarak kendisini göstermektedir. Ufak tefek değişikliklerle konuta çevrilebilecek yüzlerce iş hanı boş dururken ödenebilir kiralık sosyal konut açığı had safhadadır.

Köklü bir isyan hareketi başladı


Kentsel dönüşümün yarattığı toplumsal sorunlara karşı mahallesini, parkını, küçük bahçelerini savunan ve insanca dayanışma içinde yaşanabilir bir kent talebini dile getiren ve bunun için mücadele edenler, “kendimizi de kentimizi de biz yöneteceğiz” diyerek demokratik bir hareket doğurdu. Hamburg direnişine bir de bu açıdan bakıldığında özünün neoliberal politikalara ve onların temsilcilerine karşı köklü bir isyan hareketi olduğu anlaşılır. Ve yine sığınmacılara sahip çıkan tutumuyla, milliyetçi-ırkçı ön yargılara karşı ezilenlerin dayanışmasını yükselttiği görülür.

Ne Gezi ne de Hamburg anlaşıldı

Türkiye’deki ana akım medyanın Gezi ve Hamburg direnişi arasında sadece polis şiddeti ve ona karşı direniş eylemleri bağlamında paralellik kurarak, “Almanya’ya oh olsun!” tavrı göstermesi karşısında, buradaki Türkiye kökenli politikacıların bir kısmının “asla benzemez” diye yemin billah etmeleri göstermektedir ki, bunlar ne Gezi ne de Hamburg direnişini anlamışlar. Nüfusu iki milyonu bulmayan Hamburg’daki direnişin Gezi’ye benzemesi için insanların gözünün çıkması, öldürülmesi gerekmiyor.

Bu daha başlangıç

Hamburg direnişi, hükümetin ‘tehlikeli bölge’ keyfiliğine karşı tam bir başarı kazandı. Ancak bitmedi. Çünkü temel sorunlar ortada ve hala çözüm bekliyor. Asıl “tehlikeli bölge” yani toplumsal ve ekonomik uçurumun doğurduğu sorunlar bölgesi şimdi başlıyor. Bunu ortadan kaldırmak, kısa sürede mümkün görünmüyor. Ama Hamburg’da direnişin başarısı bu yolda atılmış mütevazi bir adımdır. Bu daha başlangıç, gerisinin geleceğine inanmak için de yeterince neden var.