Geçtiğimiz günlerde çalıştığım gazetede bir yazı yazdım, ilgili ilgisiz, taraflı tarafsız bir çok kişiden tepkiler geldi. Doğrusunu sorarsanız bu kadar tepkiyi ben de beklemiyordum. 
Bu tepkilerin içeriği hakkında ileriki dönemde bir değerlendirme yapacağım.
           Yalnız bu tepki verenler içerisinde bazıları vardı ki yazdıklarımı anlayamayacak kadar kabiliyetsizlik ve anlamla yeteneksizliği çok belirgin olarak öne çıkıyor.
           Bu yazıda bir siyasi parti Milletvekiline ve İl yöneticilerine siyasi bir eleştiri vardı.
           Doğal olarak muhatap olan bazı ilgililer bir şekliyle tepkilerini dile getirdiler.
           Bu onların en doğal haklarıdır.
           Ama kendisini köşe yazarı sanan bazı kişilerin Kraldan çok Kralcı bir edayla, kendisini efendilerine beğendirmek için büyük çabalar sarf ederek saldırmalarını anlamaktan inanın zorluk çektim.
          Çok saygı değer bu yazarımızın, yazılarını okuyorum. Diğer tüm okuyucular gibi ben de yazılarında ne dediğini, ne anlatmaya çalıştığını, yazının içeriğini, giriş, gelişme ve sonuç bölümleri arasındaki dağınıklığı anlamaktan zorlansam da, en azında o yazıyı yazarken verdiği emeğe saygı olarak okuyorum. Çünkü biz devrimciler için emek en yüce değerdir.
           Evet, beyim yazılarını okuyorum.
           Hiçbir yazının içeriği seni gündeme getirmeye yetmiyordu. Yani sıradandı.
           Ama mademki bir emek harcıyorsun, biraz da sizden söz edilmesi gerekiyordu değil mi? Yoksa heba oluyor o kadar emek.
           Yok olmadı. Ne ettiysen, ne yazdıysan, yazılarına ne bir yorum geldi, ne de senden bir kelime bahseden olmadı.
           Ama sen yılların deneyimiyle ve son günlerin modasıyla ne yapman gerektiğini hemen çözdün.
            Bu kentin Milletvekili kimlerle sorunlu önce bunları tespit ettin. Veee başladın yazılarında bu insanlarla cebelleşmeye.
            Bu defa doğru yolu bulmuştun.
            Çünkü hem efendilerinden aferin almaya başladın, hem de hakkında yazı yazdığın bazıları sana cevap vermeye başladı.
            Birden bire “vayyy ben neymişim be” demeye başladın.
            Ama yetmedi. Dedin ki, bir kişiye ‘salladım’ bu kadar değer gördüysem, demek ki birden fazla kişiye ‘sallarsam’ daha çok aferin alırım, efendilerimin yanında değerim bir o kadar daha artar.
            Yani ne kadar karşı cephe, o kadar aferin.
            Zaten en son yazında düştüğün dip not bunun en büyük kanıtı değil mi?
            Orada diyorsun ki şimdi benim bu yazımdan sonra bazıları çıkar ve bana cevap yazarlar. Yani burada birilerinin sana cevap vermesi için adeta yalvarıyorsun. Aslında sen haklısın. Sana cevap verecekler ki sen sen olasın, yoksa şimdiye kadar yazdın yazdın bir şey olamadın, kimsede seni kayda almadı. Mademki meseleyi çözdün, birilerini cevap yazmaya davet etmekte en doğal hakkın değil mi?
            Ama sayın ağabeyim beni karşı cepheye çekmekle yanlış yaptın.
            Çünkü benim yazımı anlayamayan zavallılardan biri de sensin. O yazıyı okuduğun zaman ki halet-i ruhiyen her zamanki gibi çok efkârlı ve dağınık olsa gerek.
            Bak değerli ağabeyim, mademki o yazıyı okudun ve görevin gereği bana cevap yazacaktın, ya bir arayıp ta “Mazlum kardeş sen hangi partinin üyesisin sana biraz ‘sallayacağım’ yanlışlık olmasın” diye sorsaydın. Vallahi cevap verirdim ve sende benim yazımı benimle alakası olmayan başka yerlerle birleştirerek, karşılarına çıkıp konuşamaya cesaret edemediğin kişilere cevap niteliğinde yazma gayreti içerisine girerek zırvalama gafletine düşmezdin.
            O yazında, Dedemizin, Babamızın devrimciliğiyle övünmemizi ve büyük devrimcilerin posterlerini taşımamızı salık etmişsin.
            Ben Dedemin, Babamın bana bıraktığı devrimci ahlaktan da, büyük devrimcilerin posterini taşımaktan da onur duyuyorum.
            Ve bu anlayışa hizmet etmekten de hiç taviz vermedim.
            Ya sen kimin kılıcını sallıyorsun, sana kılıç sallatanların görevin bittiğinde seni bir köşeye atacaklarını bilmiyor musun?
            Eğer bilmiyorsan çevrene bir bak.
            Çok değerli ağabeyim.
            Ben hiç CHP’li olmadım ve bu güne kadar CHP’ye hiç oy vermedim.
            Yani benim bu partide hiçbir beklentim yok.
            Bundan dolayı da beni, CHP’yi eleştiren CHP’lilerle bir kefeye koyman bir gaflettir.
            Gerçi, özellikle Malatya da ki CHP’lilerin en büyük hastalığı kendilerini eleştiren ve kendilerine biat etmeyenleri potansiyel ‘düşman’ olarak görmeleridir. Ama dedim ya ben CHP’li değilim ve bu beni hiç ilgilendirmiyor.
            Fakat senin bir beklentin olsa gerek ki Malatya’da iktidarda olan CHP’lileri savunmak, onların gözüne girmek gibi bir gayretin var. CHP üyesi olan birisi olarak bu da en doğal hakkındır. Lakin sayın ağabeyim ‘nokta kadar menfaat için, virgül kadar eğilmek’ zamanında kamuda yıllarca emek vermiş, şimdilerde adalet dağıtmakla iştigal eden bir şahsiyete hiç yakışmıyor.
            Kendini efendilerine beğendirme hülyasına o kadar kapılmışsın ki, baksana ben daha, bir yazındaki benimle ilgili saçmalarını eleştirmeye yetişememişken, bu gün de yazımın ortalarında dediğim gibi cepheyi daha da genişletmişsin ve taa parlamentoya uzanarak partinizin son dönemlerde ufak tefek sorunlar yaşadığı, Milletvekili Sayın Hüseyin Aygün’ü kendine cephe olarak seçmişsin. Sen bu işi iyiden iyiye kavradın sayın ağbeyim. Vallahi bu gidişle yakın gelecekte sen bu partide bir koltuğa oturacağa benziyorsun. Ama beklentin koltuk mu, yoksa ne verirseniz razıyım abi cinsinden mi bunu da günü geldiğinde göreceğiz. Kurban olam ağabeyim iyi tutturdun, sakın ola vaz geçme bu yoldan ve hiç hız kesme. Kim tutar seni.

           Üç dip not:
           1-      Benim yazımı bir kere de ayık kafayla okumanı tavsiye ediyorum.
           2-      Hüseyin Aygün’e yaptığın ‘sallamanın’ sonunda Kürtlerin dillerini, Şivelerini iyiden iyiye aşağılamışsın. Sanırım kafan iyiydi. Kürtlerde de bir özür dilersin umarım. Çok saygı değer bilgi küpü ağabeyim.
           3- Seni hayal kırıklığına uğratacak ama ben bundan sonra bana küfür etsen dahi cevap yazmayacağım. Çünkü bu seni havaya sokuyor, nemize lazım bu havayla Vekil falan olursun. 

             Anlı çizgi çizgi zafer oyuklu,
             Göğsü toprak toprak öfke yayıklı.
              Kartal pençelidir, kara bıyıklı,
             ‘Yiğitler, yiğitler’ bizim ‘Yiğitler’
Ama şimdi nerede o ‘yiğitler’!...