Mehmet Söğüt...



Sürüldüler, öldürüldüler, aşağılandılar. Hâlbuki onlar bu ülkenin renkleriydi. Onların yok edilmesi tek başına onlar için bir trajedi değildi. Kürtler de yeni bir trajediye hazırlanıyordu. Ve Türk halkının alnına kara bir leke sürülmüştü. Lanetlenmişti Anadolu coğrafyası baştanbaşa. Ve O günden bugüne Kabil’in Gölgesi hiç eksik olmayacaktı bu güzelim topraklardan.

 Mahmut Esat Bozkurt’un söylediği gibi, bu ülkede Türk olmayana köleden başka bir şans tanınmadı. Ermeniler, bu vahşeti anladıkları için kölelikleri bile kabul edilmedi. Savaş hala devam ediyor, ülkede daha çok kan akacak gibi görünüyor.

  İttihat Terakkicilerle birlikte ırkçılık hastalığına yakalandı egemenler. Onun için hep yanlış şeyler yaptılar ve yanlış sonuçlar aldılar. Ve Cumhuriyet devriyle birlikte değişimi tamamıyla dondu. Statik bir yapıya dönüştü. Irkçılaştı. Doğal olarak hasta bir noktaya geldi. Hasta bir toplumun insanının da sağlıklı olması beklenemez elbette.

       Cennet Bilek’in romanı da Osmanlıdan günümüze taşınan lanetleri anlatıyor. Atalarının lanetinin peşinden koşan bir avuç katil şebekelerinin işledikleri cinayetlere dikkat çekiyor. Çünkü kitap içe kapanan, kendisinden olmayan herkesi düşman gören sistemin son otuz yılını irdeliyor. Sistemin insanları nasıl birbirine üşürdüğünü kardeşi kardeşe düşman ettiğini anlatıyor. Kabuk bağlamış yaralarımızı kanatmaya devam ediyor.

     Cennet Bilek’in Kabil’in Gölgesi adlı Romanı KKM Yayınları’ndan çıkmış. Meryem ve Artin’in aşkıyla romana giriş yapılmış. Meryem Kürt coğrafyasında ölümlere, zulümlere tanıklık etmiştir. Kocasını, çocuğunu kaybeden kadınlar görmüştür. Onların acısını bir Türk olarak anlamaya çalışmış, daha doğrusu oranın acılarına ortak olmuştur. Artin ise solcudur Meryem gibi ve ikisi de hapis yatmıştır bir zamanlar. Artin, cezaevinden sonra yurtdışına çıkmıştır. Yakasını bırakmayan ülke hasreti ona köklerine geri dönüşü sağlatır. Bedensel olarak Avrupa’da olsa bile ruhen ülkesinden hiç kopmamıştır. Avrupa’nın değişik yerlerinden kaldıktan sonra büyük umutlarla Paris’e gider. Paris’te Pervin adında Kürtler için dağda mücadele etmiş bir Türk ile tanışır. Pervin’in engin bilgisinden etkilenir. Ve birlikte olurlar. Ama aralarında sürekli Meryem’in aşkı vardır. Ayrılır Pervin’den. Başka bir kızla tanışır. Kızın adı Karla ve Ermeni biri. Ama kısa bir zaman sonra ölüm onları birbirinden ayırır.

 Evet, Meryem’e dönene kadar birçok acıya tanıklık etmiştir Artin. Avrupa’da heba olmuş yıllarını telafi etmek için Meryem’le bir an önce evlenmek ister. Bu arada bir çocuk Hıristiyan bir din adamını öldürür. Artin’i fazla etkilemez. Zaten Hıristiyanlıkla hiçbir alakası yoktur. Annesi, babası Hıristiyan’dır o kadar. Din adamının öldürüldüğü şehirde faşist örgütlemeler gırla gidiyor. Sorunlu çocuklar kandırılıp kamplara götürülüyor. Nefret öğreniyorlar sadece. Türk’ten başka herkesi düşman görürler. Hedefleri ülkelerindeki farklı halkları yok etmektir. Faşist kampına Satılmış adında sorunlu bir genç de götürülür. Satılmış atışlarda başarılı olur. Bir gün ona görev verildiğini söyleyerek şehirde bir eve götürürler. Gittiği evde Ali adında bir Maraşlı Kürt’te var. Maraşlı Kürt’te dâhil hepsi gerçek, yaşanmış ve yaşayan insanlar. Ama gerçek isimleri verilmemiş. Hepsi de Kabil’in Gölgesi’nde ve hepsi de Kabil olmaya çalışan kişiler.

  Satılmış, İstanbul’a yolcu edilir. Tabii İstanbul’a gitmeden önce vatan, millet, bayrak, kahramanlık sözleri ağızlarından düşmez. Bu yöntemle zehirlenmiş çocuk denebilecek genci daha da çok zehirlemek isterler. İstanbul’da eğitim hocası Salih onu karşılar. Oradan da Düğme gözlü, şebekenin başının evine giderler. Düğme gözlü adam çok insan öldürmüştür. Kürt coğrafyasında köyleri yakıp yıkmıştır. Paranoyak bir adamdır. Daha doğrusu psikopat birisidir. Ülkesini koruduğunu düşünmektedir. Çevresi geniştir.

 Satılmış’a öldürecekleri Arat adındaki, güvercin ürkekliğiyle yaşayan bir Ermeni’ ye ait görüntü kayıtlarını izlettirirler. Yakalanması durumunda, polise ne söylemesi gerektiğini anlatırlar. Düğme gözlü adamın içi rahat değildir ama.

    Arat ise sadece insani olan şeyleri talep etmiştir. Bir daha yaşanmaması için, ‘’doğrudur ülkemizde talihsiz bir kıyım yaşanmıştır,’’ demiştir. Yüreğinde ise zerre desen kin yok. Arat,  beyaz bere takmış olan o kişi tarafından öldürülür. Ama cinayet şebekesinin hesapları tutmaz ve yüz binlerce insan cenazeyi sahiplenir. Telaşa düşen sistem Satılmış’ı memleketinde yakalamak zorunda kalır. Karakolda bir kahraman gibi karşılanır.

 Artin yıkılır bu cinayet karşısında. Arat’la zaman zaman görüşmüşlerdir. Ve Arat’ın eşi uzaktan Artin’in akrabasıdır. Bağırır çağırır. Çığlıklar atar. Evinden dışarı çıkmaz. Meryem’de yıkılmıştır. Bir Türk olarak alnına sürülmüş bunca lekeden sonra, bu cinayet artık ona çok gelmiştir. Artin kendisine geldikten sonra gidip cenaze merasimine katılır. Anlam veremez bu düşmanlığa. Kimi yüreği kara insanlar hakaretlerine devam ederler.

 Aradan zaman geçer Arat’ın duruşmasına katılır. Satılmış, kahramanlık havalarındadır. Sağa sola hakaret ve tehdit yağdırır. Duruşmada bir şey çıkmaz. Katilin arkasındaki karanlık güçler korunur. Arat’ın ailesi bir kez daha yıkılır.

En son Artin daha da köklerine dönüş yapmak ister. Ararat’ın eteklerindeki köyüne dönüş yapar. Yalnız yolda kolluk kuvvetleri üstü kapalı tehditler savururlar. Artin köyüne ulaşır. Köklerine dönmenin mutluluğunu yaşar…

Evet, bu roman yaşanmış olaylardan yola çıkılarak yazılmış. Kitapta alınacak çok ders var. Ben okuduktan sonra içimde ‘’Ey Türk halkı, siz bu değilsiniz. Siz bu yakın dönemlere kadar halklara ve dinlere düşmanlık beslemediniz. Kendi menfaatleri uğruna çocuklarınızı katile dönüştüren bu hasta adamların peşinden gitmeyin,’’ dedim. ‘’Kabil’in Gölgesi’’ çok şey insana düşündürtüyor. Çok şey söyletiyor. Ve roman kurgusuyla, anlatımıyla geçmişten geleceğe ayna tutuyor.