Seçim değerlendirmeleri-ek  

Ülkemizde seçimlere veya ekonomik-toplumsal vb. olaylara ilişkin birçok analizler ve tahminler yapılmaktadır. Teknolojinin geliştiği çağımızda bunu iki biçimde kategorize edebiliriz: Birincisi; devlet içi bağlantılar ve kulis bilgilerine dayanan istihbarat içerikli analizler iken, ikincisi; toplumsal, siyasi vb. araştırmaları temel alan sınıfsal analizlerdir. Ben de bu ikinci tarzla yaptığım analizlerimden birini, ek bölüm olarak sizlerle paylaşmak istedim.

RTE ve Cumhur İttifakı, devleti ve milleti, din ve milliyetçi duygularla afyonlayıp açıktan ve fütursuzca soymaya devam ediyor. Öyle ki en yakındaki kişiler foyalarını faş etmesine rağmen, hala onlar halkın %40’ından fazlasını kontrol edebiliyorlar. RTE bu aşamada bir devrim ile alaşağı edilmesi gerekirken, halkın tepkisi sadece reformcu bir dalga dışına çıkamıyor. Peki, RTE bu dalgayı kırabilecek mi?

RTE eğer iktidarı verirse tüm gelirlerden mahrum olacaktır. Fakat bu durum, o ve avanesi için çok önemli değil! Esas korktukları hem ülkede ve hem de dışarıda biriktirdikleri milyarların geri alınması ve yargılanıp hırsız olarak damgalanacak olmalarıdır. Dünyanın en zengin kişi sıralamasında 8.(sekizinci) sıraya yükseldiği iddia edilen birisi olarak RTE’nin egosu, böyle bir sonucu kabul edebilecek mi dersiniz? Hiç sanmıyorum! Bugün için iktidarı geçmişteki gibi bombalama taktikleriyle değil, daha önce de açıkladığım gibi, Rusya’nın da dijital desteğiyle, oy sonuçlarını lehine çevirebileceği umudu içinde. Eğer bu gerçekleşmezse, seçim günü çok değişik hileleri, paramiliter(IŞİD-Hizbullah-SADAT-Osmanlı Ocakları vb.) ve resmi güçler ile(iç işleri bakanlığı-kontr gerilla birimleri, bazı özel harp grupları vs.) baskı ve kolpacılık(korkutma) taktikleriyle muhalefet üzerinde inanılmaz bir caydırıcılık denemesine gireceklerdir. Belki de seçimin ikinci tura kalmadığı anlaşıldığında, kan akma ihtimali yüksektir. Özetle RTE, iktidarı vermemek için akla hayale gelmeyen tüm yasa dışı taktikleri deneyecektir. Fakat tüm bunları, bugüne kadar olduğu gibi NATO’nun kırmızı çizgisini aşmadan yapmaya çalışacak ve gerektiğinde geri adım da atacaktır. Şimdi de onu geri adım atmaya zorlayacak gerekçelere bakalım.

BAY KEMAL’İN GÜCÜ

Bir an için ülkemizin NATO’ya bağlı olmadığını ve İran’ın 1979 öncesi gibi bir pozisyonu olduğunu düşünelim. Bu durumda yani şeriatçı gelişime karşı, devreye tamamen iç güçler girecektir. Fakat bu güçler şeriatı önleyecek her anlamdaki donanımdan yoksundurlar. İsterseniz bakalım! İç güçler olarak; 1- Aleviler-her türlü askeri direnişten yoksun ve kendi içinde homojen olmayan halkın %15’ini oluşturan pasifist bir güç. 2- Atatürkçü cumhuriyetçiler- Şehirlerdeki burjuva aydınlar-memurlar-ticaret erbabı ve teknisyenlerden oluşmaktadır ve militanlığından ve direnme gücünden bahsedilemez. Hatta CHP içindeki daha politize olmuş kesimlerin de şiddet uygulayan şeriatçı kadrolara karşı direnecek bir gücü de yoktur. Bunların halkın içindeki oranı% 20 civarıdır. 3- Kendine Atatürkçü veya Avrasya’cı adı veren ordu içindeki güçler ise, 2016 Temmuz darbe girişimi ile önemli oranda budanmışlardır. Var olanlar da genel olarak MHP-İP-VP’si taraftarlardır. Fakat bunların önemli bir kesimi düne kadar RTE ile birlikteyken bugün çıkarlarından ve itilmişliklerinden dolayı iktidarın karşısında yer almaktadır. Örneğin-S. Peker-M. Yakut-A. Yeşildağ vb.lerin açıklamaları, bu ırkçı grupların çalışmaları olarak okunmalıdır. 4- 100 küsür grubu içinde barındıran Marxist gruplar-Bunların toplumdaki karşılığı hem %3’leri geçmez hem de çoğunluğunun militan bir geçmişi ve militan bir hazırlığı yoktur. Az sayıda militan kesimler olsa da onların birlik içinde bir organizasyonları olmayacağı için, bu nedenle de şeriatçı güçler karşısında etkin olma şansları pek yoktur. 5- Kürt Özgürlük Hareketi-toplumda %15’lere uzanan bir karşılığı olsa da ileri örgütlenme ve ortak davranma güçlerine rağmen, hem içlerinde şeriata karşı direnmeyecek küçük odakların varlığı hem de İmralı ve Kandil ağırlıklı yönetim şekli(Demirtaş’ın varlığına rağmen), bu gücün tek başına şeriatçılığa karşı bir direnişi başarıya götürmekten uzaktır.

Görüldüğü gibi ülkemizde ki bu ilerici gözüken dinamikler, tek başlarına şeriatçı gelişimi bertaraf edecek bir gücü barındırmamaktadır. Bu nedenle hem NATO’nun hem de Batı’nın çıkarları, ülkemizde ki şeriatçı bir rejimin kurulmasında ki en önemli engeli oluşturmaktadır. Bu engel, Batı’nın ve NATO’nun ilerici ve demokrat olduğundan değil, aksine bu kavramları kullanarak milyarlarca insanı kontrol edip, çıkarlarını güvence altına almayı garanti eden siyasi çizgilerinden dolayıdır. Çünkü onlar demokrasi şampiyonluğu yaparak soygunlarına devam etmektedirler. Onların henüz Hitler veya RTE yüzleri ortaya çıkmış değildir.

İşte Bay Kemal’in dayandığı temel güç budur ve o bu gücü iyi değerlendirerek, iktidarı RTE’nin elinden alabilir. Tek yapması gereken; ıslak imzaları elinde tutması ve bunlara dayanarak kendini Başkan olarak halka ve dünya kamuoyuna ilan edip bürokrasiyi göreve çağırmasından ibarettir.