Boyner, "Dolayısıyla, Akdeniz çanağı çevresinde yer alan gelişmekte olan ülkeler ise bütünsel bir yaklaşımla, ekonomik, sosyal ve çevresel unsurları da içinde bulunduran bir sürdürülebilirlik anlayışını benimsemek durumundadırlar" dedi.


TÜSİAD tarafından "Sürdürülebilir Turizm" başlıklı raporu tanıtmak için düzenlenen toplantıda konuşan TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, Türkiye'nin sosyal ve ekonomik refahını artırabilmesi için yılda ortalama yüzde 5-6 oranında büyümesi gerektiğini vurgulayarak sözlerine başladı. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ın da katıldığı toplantıda Ümit Boyner, Türkiye'nin, ekonomik ve sınai kalkınmasını sürdürme noktasında zorlu bir denklemle karşı karşıya olduğunu söyleyerek, "Türkiye bu süreçte, enerji kaynaklarını çeşitlendirmeye, sera gazı emisyonlarını azaltmaya ve eşzamanlı olarak ekonomik büyümeye odaklanmak zorundadır. Bununla beraber, atılması gereken adımların sektörleri doğrudan etkileyecek önlemler içereceği de aşikardır. Bu doğrultuda, TÜSİAD olarak gelecek dönem içerisinde, seçilmiş bazı sektörler temelinde sürdürülebilirlik olgusuna, konusuna yönelik bir dizi çalışma raporu hazırlamayı hedeflemekteyiz" dedi.


AKDENİZ ÇANAĞININ ÖNÜMÜZDEKİ YÜZYIL SONUNDA TAMAMEN KİRLENMESİ BEKLENMEKTEDİR


Turizmin, küresel bazda yüksek hızda gelişiminin birtakım çevresel sonuçlarının da bulunduğunu ifade eden Boyner, şunları söyledi:


"Örneğin, dünya ölçeğinde turizm sektörünün sera gazı salınımlarının yaklaşık yüzde 5'ini oluşturduğu, olağan seyirde bu oranın 2035'e kadar yüzde 130 civarında artarak yüzde 11.5'e çıkacağı tahmin edilmektedir. Ayrıca önümüzdeki yirmi yıl içerisinde iklim koşullarında yaşanması beklenen değişikliklerin turizmin seyrini daha da değiştireceği düşünülmektedir. Bu doğrultuda, turizmin çevresel etkilerini asgariye indirmek, doğal kaynakların verimli kullanımını teşvik etmek ve turizm destinasyonları ve şirketlerinin sosyal ve ekonomik sürdürülebilirliklerini sağlamak için küresel ve ulusal ölçekte 'sürdürülebilir turizm' anlayışı geliştirilmektedir."


Boyner, turizm sektörünün potansiyeli ile hem gelişmiş, hem de gelişmekte olan ülkelerin ekonomik kalkınmasına büyük katkı yaptığını ama aynı zamanda sürdürülebilir kalkınmanın dayandığı ekonomik, sosyal ve çevresel sürdürülebilirlik ilkelerini merkezinde barındırdığını belirterek, şunları kaydetti:


"Sürdürülebilirlik anlayışının turizm sektörü tarafından benimsenmemesi halinde ise hızlı nüfus artışı ve tükenen doğal kaynaklar neticesinde orta ve uzun vadede bu gelişmelerden en çok etkilenebilecek sektörlerinden biri de yine turizmdir. Halihazırda birçok yöre doğal olma özelliğini kaybederken, Türkiye’nin içinde bulunduğu Akdeniz havzası da bu bölgelerin arasında yer almaktadır. Dünya turist gelişlerinin yaklaşık üçte birini, dünya turizm gelirleri ile yatak kapasitesinin ise yaklaşık dörtte birini elinde bulunduran Akdeniz çanağının olağan seyirde önümüzdeki yüzyıl sonunda tamamen kirlenmesi beklenmektedir. Dolayısıyla, Akdeniz çanağı çevresinde yer alan gelişmekte olan ülkeler ise bütünsel bir yaklaşımla, ekonomik, sosyal ve çevresel unsurları da içinde bulunduran bir sürdürülebilirlik anlayışını benimsemek durumundadırlar. Ancak, yüksek nüfus artışı, yetersiz sermaye birikimi, doğal kaynaklara bağımlılık ve finansman sorunları gibi nedenlerle bunu hayata geçirmekte gelişmiş ülkelere nazaran daha fazla zorlanmaktadırlar. Bu aşamada küresel ölçekte ülkeler, yüksek maliyetlerinden dolayı sürdürülebilir uygulamaları belirli plan ve stratejiler doğrultusunda desteklemektedir. Zira hükümet, farkındalık yaratmak başta olmak üzere, sürdürülebilirlik uygulamalarda öncü bir rol oynamak mecburiyetindedir. Turizm sektöründe de sektörün bölünmüş yapısı, KOBİ'lerin finansman ve koordinasyon ihtiyacı, kamunun yönettiği politika alanları ile sürdürülebilirliğin doğrudan ilişkisi, hava, su, diğer kaynaklar ve kültürel miras, ve hükümetin tasarrufunda çeşitli destek araçlarının bulunması hükümetlere sürdürülebilir turizmin uygulama aşamasında büyük bir sorumluluk yüklemektedir. Bu noktada TÜSİAD olarak, sadece turizm sektörüyle sınırlı olmamak koşuluyla, sürdürülebilir kalkınma anlayışının devlet tarafından stratejik bir yaklaşım olarak benimsenmesi ve bu doğrultuda desteklenmesi gerektiğine inanmaktayız."


EN TEMEL ENGEL MEVSİMSELLİK


Boyner, Türkiye'de turizmin rekabet gücü için hem doğru altyapının oluşturulması, hem de sürdürülebilirlik kriterlerinin arzu edildiği şekilde benimsenmesinin önündeki en temel engelin mevsimsellik olduğunu vurguladı. Boyner, "Turizm sektörü faaliyetlerinin ağırlıklı olarak yılın belirli bir dönemine odaklanmasının özellikle ekonomik ve çevresel sürdürülebilirlik açısından olumsuz etkileri olduğu açıktır. Bu noktada, düşük sezonların canlandırılması için yerel halkın ve çevrenin özel koşulları dikkate alınmalı, yılın farklı dönemlerinde gerçekleştirilebilecek alternatif turizm türlerine yönelim stratejik bir devlet politikası haline gelmeli ve yaygınlaştırılmalıdır. Mevsimselliğin yarattığı ana sorunlardan olan sektörde istihdamın sürdürülebilirliğinin sağlanamaması konusunu ise başlıbaşına ele almak gerekmektedir" dedi.


 


DG (MK) (FOTOĞRAF)