Müslüman AK Partinin Başbakan Erdoğan ile birlikte kurucusu olan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Litvanya'ya düzenlediği ziyaretten istifadeyle bir fikir ortaya attı. Bu mali kriz, 1974'ten bu yana ikiye bölünmüş durumda olan Ada'yı birleştirmek için bir fırsata neden dönüştürülmesin? Gül şunları söyledi: “Kıbrıs birleşik olsa potansiyeli daha büyük olabilir ve Yunanistan ile Türkiye arasındaki iş birliği sayesinde bu potansiyel katlanarak artabilir.”

Bu öneri, bir deneme balonu (ballon d'essais: Gazetecilik dilinde, tepki ölçmek üzere yapılan girişim anlamına gelir) gibi görülebilir, zaten tükenmiş ve kredibilitesi zayıf, iflastan yeni kurtarılmış Rum tarafını zora sokmak için açık mali çatlakları yakalamak.

     Aslına bakılırsa Gül, başbakan ve dışişleri bakanı olduğu dönemlerden beri Kıbrıs konusunda bir anlaşmanın somut destekçilerinden biri oldu. Kabul ettiği birtakım bariz konular da oldu. Ne Kuzey Kıbrıs'ın Türkiye ile birleşmesinin ne de Lefkoşa Cumhuriyeti'nin (Türk tarafı) tanınmasının gerçekçi hedefler olduğunu anlamıştı. 2002'de, Lefkoşa'nın (Rum tarafı) AB'nin tam üyesi hâline gelmesini engellemenin imkânsız olduğunu açıklayan da yine kendisiydi.

     BM'nin birleşme planını destekleme konusunda, en kararlı politikacılardan biri yine Gül olmuştu. Bu planın daha sonra nasıl sonuçlandığını tabii ki biliyoruz. Kıbrıs'ın Avrupa Birliği'ne katılmasından bir hafta önce, 25 Nisan 2004'te yapılan halk oylamasında Kıbrıslı Türkler kitle hâlinde birleşme yanlısı oy kullandı, Rum kesimi ise anlaşmayı geri çevirdi. O noktada AB, muazzam iki hata işledi: Lefkoşa üzerinde her çeşit baskıyı uygulamaktan vazgeçti ve Kıbrıs'taki bankacılık cennetini olduğu gibi bırakarak Rum kesiminin birleşmeye verdiği ret kararını ödüllendirdi. Ayrıca bugün hâlâ ambargo altında olan Kıbrıs Türk kesimine uygulanan yaptırımları kaldırmadı.

     Kuzey Kıbrıs'ı yoğun yardımlarla destekleyen Ankara açısından birleşme, en azından ekonomik anlamda birleşme, çığır açan bir manaya gelebilir. Ancak hâlihazırdaki AB hâlâ mağrur, ileri görüşlülükten yoksun ve Kayserili bir işçinin mütevazı evladı, Büyük Britanya'da ekonomi alanında alnının teriyle okumuş ve bizzat kendisi tarafından bir “sakin devrim” diye adlandırılan unsurun Boğaz'daki başrol oyuncusu olan Cumhurbaşkanı Gül'ün uzattığı bu ele hâlâ şüpheyle bakıyor.

     Yeni ve antik korkularıyla kuşanmış şekilde günbegün gerileyen bir Avrupa'ya Gül şunu öneriyor: “En azından Kuzey Kıbrıs'ın ambargosunu kaldırın. İleri bir adım atalım.”