Güz mevsiminin sararmaya başlayan, kurumuş, rengini değiştiren ve dökülen ağaçların yaprakları, günlerin kısalması, güneşsiz günlerin yerini gök yüzünü saran kara bulutlara bırakması, yağmurun ve soğuğun eksik olmadığı bu günlerde insanı hüzünle kuşatıyor.

Aynı zamanda geleceğe duyulan özlemle alanlara inen, şölen içinde barış için seslerini yükselten güzel insanların, güzel günlerinde çok içten hissetikleri hayallerinde, umutlarında koparılan ve parçalanan gencecik bedenler ve insanların katledilmesine iktidar ve devlet tarafından göz yumuluyor, kan kokusu peşinde koşan bu haydutlara yol verliyor.

Frankfurter Rundschau'nun ilk sayfasında verdiği haberde,"Barışa kasteden saldırı"olarak kamuoyuna duyuruyor. (12.10.15) Erdoğan'ın, AKP'nin başındaki Davutoğlu halkının kırımını, katliamını yasaklarla örtüyor. Katledilenler icin tanımadığı hukuku, IŞİD'li canilere örtü yapıyor. Bu katliam çok açık ki, önceden gayet organizeli ve bilinçli bir planlamanın sonucu olarak gerçekleştirildiğini basında almış olduğumuz haberlerden öğreniyoruz.

Bir kere daha bu katliamla içimize acı ve keder adeta nakşedildi. Böylesi bir günde bir kez daha derin üzüntülerle kedere gark edildik. Ve kahrolduk. Evet, insanların yüzü gülmüyor ama öfkelerini kararlılıkla haykırıyorlar.

Türkiyeli, Kürdistanlı devrimci-demokratların, ilerici yurtsever fedakar dostlarımızın Ankara da böylesine alçakca ve hunharca bir saldırı ile katledilmiş olmaları yüreklerimizi dağlıyor. Yakın tarihimizde gerçekleştirilen Roboski ve Suruç katliamı öncesinde Erzurum da tezgahlanan katliam provası, 12 Eylül öncesi Maraş'da kitlesel kıyım, 16 Mart, Çorum, Fatsa ve 2 Temmuz Sivas Madımak otelinde ateşe verilen sanatçılar, aydınlar...

12 /14 Temmuz Katliamı, 13 /14 Nisan ve 6 Mart, 19 Aralık cezaevi katliamı, Gazi de Kontrgerillanın hedef aldığı sivil halk. Dolaysıyla sicili bir hayli kabarık olan eli kanlı bu devletin, günceleştirdiği katliamcı ruhu, terörün dozunu olanca gücüyle artırması, Kürdistan'ı bir uçtan diğer uca kan deryasına çevirdi.

Emekçiler, yoksullar, aç ve sefalet içinde yaşam mücadelesi veren işsizler, güçlerini birleştirmeli, bu devlet terörüne ve katliamlararına karşı kenetlenmeli, teröre karşı kendi savunma yöntemlerini geliştirmeli ve kitlelerin güvenliğini sağlamalıdır. 12 Eylül askeri cuntası, icratına "Atatürkçülükle" başladı, baskıyla, işkenceyle kendi kafasına ve mantığına göre yeni bir "toplum" oluşturacaklarını istiyor ve sanıyorlardı, ancak Özal'ın seçildiği gün bu proje kaybetti.

Cunta ile devlet içinde yer bulan Cemaatin "altın nesil" yaratma projesi devleti sardı ve sarmaladı. Ve oldukça çok insan yetiştirdiler. Bu proje de Silivri kapılarında iflas etti. Ortadoğu da oyun kurucu olacak Erdoğan, Ortadoğu'yu Türkiye'ye taşıdı. IŞİD'e sunulan destek, gösterilen ilgi ve toleransa rağmen IŞİD haydutluğunda medet uman Erdoğan ve AKP de kaybedecektir.

Dresden de PEGIDA'nın düzenlediği pazartesi yürüyüşünde sembolik olarak taşınan Darağacı üzerinde"Angela "Mutti" Merkel, Sigmar" das Pack" Gabriel" yazılı tabela ile göçmen karşıtı, yabancılara karşı kullandığı düşmanca dil ve yöntemlerini daha pervazsızca gerçekleştirme çabası içinde gözlemliyoruz. Angela Merkel ve Sigmar Gabriel'in idam rezervasyonunu duyuruyor. (Bild,14.10.15) Başbakan Merkel, mültecilerin kabul edilmesinden yana bir görüntü verse de, Maliye Bakanı Schäuble, Mültecilere /göçmenlere yapılacak yardımlardan/ödeneklerden kesinti yapılacağını kamuoyuna duyurma ihtiyacı hissediyor. (Bild,14.10.15)

Bu söylem, PEGIDA gibi yabanci düşmanı, göçmenlere karşı daha agresif milliyetçi-ırkçı gruplara propaganda ortamı hazırlarken, yaygın medya da bu tip siyasetçilerin PEGIDA karşıtı açıklamalarda bulunmalarının hiç bir değer taşımıyor. Merkel yurtiçinde ve yurtdışında çok yoğun eleştiri ve itirazlara rağmen"göçmen sorununu" görüşmek için Türkiye ziyaretini iptal etmesini yada Erdoğan ile yapılacak görüşmeyi programında çıkarmasını istenmesine karşın, Merkel tercihini Erdoğan'dan yana kullandı.

Bu zihniyet, Erdoğan ve AKP savaş rejimine karşı bir tavır alamamasının soucu olarak içeride göçmen karşıtı, yabancı düşmanı grup ve partilerin değirmenine şu taşırken, dışarda ise -yani Türkiye' de-kirli savaş rejimine direkt veya indirekt destek sunuyor. Türkiye oldukça derin bir ekonomi-siyasi bunalım içine doğru sürüklenirken, Erdoğan ve AKP Türkiye'yi eskisi gibi yönetemeyeceği bir dönemde, Ankara'da bir kitlesel katliam gerçekleşti.

Bu katliam üzerine çok sayıda demokratik kitle örgütleri ve siyasi partiler kamuoyuna açıklamalarda bulundular. Belki yeri ve sırası değil, ama bir çok siyasi kavramı yan yana getirip birleştirerek ve bu kavramlarla /tanımlarla yeni bir mesaj vermek istenmesi, yeni bir şey söyleniyormuş anlamına gelmiyor.

Şöyleki, "sömürgeci AKP-RTE gericiliği", "AKP-RTE gerciliği Muaviye'den ..."sömürgeci gerciliğin barışına ve çözümüne, kanmadan", İşte gene önümüzde seçim oyunu" vs. DK bu bildiri ile AKP'yi ve Erdoğan'ı yeniden tanımlama çabası açık ki, yapılan yeni eklemeler ile bir hayli içinde çıkılmaz ve açıklamaya muhtaç yeni kavram ve tanımlar ile verilen fotoğraflar ne tam olarak özneyi nede tam olarak nesneyi kapsıyor. Bulanık suda balık avlamak gibi bir şey.

İşbirlikçi tekelci burjuvaziyi temsil eden kuruluşlar ile bu çıkar ve menfaat ortaklığında hareket eden kimi meslek örgütleri - Türk-İş, Hak-İş vs.- 17 Eylül de Ankara da bir araya gelerek birlikte AKP'nin yürüttuğu siyaseti destelemek mahiyetinden "Terörü protesto ve bayrak yürüyüşü" düzenlediler. Ve bu çok bileşenli sermaye temsilcileri AKP hükümetine yakın duruşlarını, AKP'nin yürüttüğü kirli savaşa ortak olduklarını ilan
ettiler.

Bu yaşanan yalın gerçekliğin önüne ve arkasına yeni eklemeler yapılması, yeni tanımların icat edilmesi, yaşanan bu durumun içeriğini değiştirmiyor. Çünkü, Erdoğan hala bu kesimleri temsil ediyor. Hele "seçim oynu"na gelince, amacı bir hayli aşan bir anlatım ve ifade tarzı olduğu besbelli. Kürt yurtsever-demokratik hareketi tercihini seçimden yana yapmışken, seçime katılmayı "oyun" olarak sunmak, siyasette hiç bir şey anlamamak anlamına geliyor.

Siyasi mücadeleyi şu ve bu tercihle sınırlamak, günümüzde siyasi mücadelenin alanını daraltmakla kalmıyor, aynı zamanda yapılan yeni vurgularda kendiliğinden anlamsızlaşıyor. Bize öyle geliyorki, gelişen ulusal bilincin üzerinde yeni katliamlar ile yıkıcı etkiler yaratmak isteyen AKP rejimine karşı daha etkili Halkların Kendi Kaderini Tayin Hakkını yüksek sesle dile getirmeli-geçmişte pek yapılmayan - Kürt halkının ayrılma hakkı başta olmak üzere Kürt halkının demokratik haklarını birlikte savunabilmeliyiz. Zira bu siyasal duruşu maddi güce dönüştüremediğimiz sürece birlikte mücedelede, birlikte örgütlenmede de bir mesafe katedemeyiz.