AKP iktidarı döneminde,resmi ideoloji kısmen değişime uğradı.Resmi idelojiye ait tüm kabuller ve simgeler yavaş yavaş silinerek tarihe gömülüyor.Ve 80 yıllık Cumhuriyete ait kabuller sağından solundan aşındırılarak tahrip ediliyor. Bu zihniyetin oluşturduğu statüko ve katı merkeziyetçi, baskıcı otoriter devlet mekanizması üzerine oturan AKP bu bürokrat oligarşik yapının tüm kurumlarını vesayeti altına aldı.Ve tüm demokratik talepleri sert bir şekilde bastırdı. Bu zihniyet, devraldığı bu statüko ile kendisi gibi düşünen,konuşan ve hareket eden bir toplum oluşturmak istedı.

Bu ortamı CHP'nin yönetici elitleri hazırladı.Türkiye “kabuğunu değiştiriyor” diyen Havuz medyasına ve bunların üzerinde tepişen Tayyib`e ve AKP`ye adeta altın tepside sunuldu.Bayakal, devletin kurumlarına dokundurmayız dediği şey aslında ikili parti sistemine geçmekti.Bir dönem Türkiye`yi AKP yönetir,AKP`nin tıkandığı yerde iktidarı biz devralırız düşüncesinden hareket edildi.Içine düştükleri bu açmazın fiyaskoyla sonuçlanmasıyla hamasetle sahiplendikleri bu rejimi AKP`ye teslim ettiler.Hiç bir demokratik özelliği olmayan bu yapıyı,demagojik söylemler ile yeni taraftarlar kazanmaya ve bir araya getirmeye çalıştılar.Bu tutarsızlıkla mevcutu korumakla kendisini mükellef gören bu devletcı/iktidarcı zihniyet,mevcut iktidarın/rejimin gücü altında ezilip büzülmesiyle AKP`nin pratikleştirdiği faşizmin önünü açmak olmuştur. Kılıçdaroğlu,çok sık bedel ödemekten bahsetmesine rağmen,milletvekillerin dokunulmazlığını AKP ve MHP nın oyları kaldırarak,dolaysıyla birlikte hareket etmesiyle asıl bedeli demokratik muhalefete odağı olan HDP'ye ödetmiştir.

Bu yaklaşım,Türk-İslam ideolojisine uygun yeni bir toplum ve yeni dindar bir nesil yetiştirme zemini oluşturdu. Bu zihniyet Suudi Arabistan ve Katar gericiliğinden aldığı güçle demokratik olan toplumsal olan hemen her şeye tavır alıp,Suudi Arabistan ve Katar`ın desteklediğiTürkçü-islami zihniyeti ikame etmek olmuştur. Bu yüzden,Tayyib AKP,IŞİD ve döküntülerini destekledi, Süriye de iç savaş derinleştirerek,bu kirli ve gayarı meşru kanlı savaş da ÖSO denilen çeteler TSK`in müttefiki oldu.Ortadoğu da güç olmak adına yeni fetihci poltikayı yeni işgallerle taçlandırmak istedi.Ve Ortadoğu da yürütülen bu gerici gayrı meşru savaş da,gerçekleştirilecek talan ve soygunda pay sahibi olmak istedi. Cerablus`u askeri olarak işgal ederken,aynı şekilde Musul da IŞİD operasyonun da ısrarla yer almak için tehditvari açıklamalaradn bulundu ve Irak Başbakani İbadi`yi hakaretlerle aşağılamaya çalıştı. Buna rağmen, Tayyib ve TSK Irak da devre dışı kaldı.Irak da Başika Üssü'nü elde tutmak için taviz vermeye ABD`nin geri çevirmeyeceğı teklifler masaya sürdü. Böylece masada yer alacağını düşündü.Oysa yarattığı bu gerginlikle yolun sonuna gelmiş olduğunu bilakis kendisi idrak etmiş oldu.

Ölümü kutsamış bu zihniyetin faşist yöntemelere baş vurması,gördüğümüz ve yaşadığımız şiddet ve terör ile ibaret olsaydı eğer,bu bir siyasi gücün baş vuracağı yöntemler değil,her halükarda bir suçlunun Türkiye halklarına karşı baş vurduğu yöntemler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu zihniyet Suriye de gerçekleştirdiği işgalle ne kadar büyük bir kıyım ve katlıamlar içinde bulunuyorsa, aynı katliam ve kıyımları Irak'da da gerçekleştirmekten imtina etmeyecektır. Irak da,IŞİD`i Kerkük`e saldırıp,ardından kurtarıcı rolüne soyunan Tayyibci, işgalci ve ilhakcı planı bozan YNK yöniticileri (Yeni Özgür Politika,29-30 Ekim `16) Kerkük`ün işgalini çok isabetli bir şekilde böylece engellemiş oldular. Nihayet Tayyib Ortadoğu da yaşanan kaosdan faydalanarak,kendisini en fazla zorlayan güçlere yöneleceği, ki yapabilirse en ağır darbeyi bu güçlere,yani KCK,HPG`ye vurmaya çalışacaktır.

Bu nedenle Güney bölge yönetimi ile ilişkiler daha canlı ve sıcak tutulmak isteniyor. Ne var ki,başını ABD`nin çektiği koalısyon güçlerinin dışında kalan Türkiye`nin hazırlanan kurtlar sofrasının dışına itilmesini hazmedemiyor. Tayyib,ABD ve Rusya arasında yaşanan anlaşmazlıklardan yararlanarak Cerablus`a girmesi,Cerablus`daki askeri işgali El Rai`ye kadar genişletmesi,Tayyib`in Ortadoğu'da bölgesel güç olma hevesi, Musul operasyonu sonrası kendiside anlamış olacak.Zira Tayyib her ne kadar bu işgali kendi adına başlatmış olsa da,Federal Almanya hükümetinin aldığı bir kararla (12.10.`16) ABD öncülüğünde IŞİD`a karşı yürütülecek operasyonda yer alması,Federal ordunun yetkilerinin genişletilmesi,Tayyib`e daha fazla manevra alanı bırakmamaktadır.

Tayyib'in müteffiklerine güven vermediği,ekonomi de alarm sinyalleri çaldığı,TL'nin değer kayıp ettiği bir süreçte kurulacak kurtlar sofrasında kendisine fazla bir yer kalmadıgını içine düştüğü açmazdan, yaşanan ekonomik ve sosyal krizde içe dönük izledığı gerici savaşı, dış politika ile tamamlaması imkan dahilinde görülmemektedir. İşte bu koşullarda, Olağanüstü Hal /KHK ile faşizm daha açık ve aleni bir şekilde resmiyet kazanıyor.Kurumlaşmış üstü örtülü,gizli faşizm,yeni Türk İslam sentezinin yeni Osmancılık versiyonuyla üretiliyor olması bu durumun kendisi tüm muhalif kesimleri açıktan hedeflemektedir.Bu faşist baskı ve saldırıların Kürdistan'da batıya doğru genişlemesi şeklinde de okuyabiliriz. Bu amaçla sivil çeteler silahlandırılıyor. Gazeteciler,aydınlar silahlı saldırılara maruz kalmaktadırlar. Bu sivil çeteler göstermelik yargılamalar sonucu serbest bırakılıyor. Can Dündar'a silahli saldırıda bulunan Murat Şahin ilk duruşmasında serbest bırakıldı.

AKP'nin Türkiye toplumunun en gerici en bağnaz,milliyetçi dinci fundamentalist fikirleri benimsemiş kadim bir partisi olarak fikir dünyası daima demokrasiye,demokratik hak ve özgürlüklere kapalı olmuştur. İktidara geldiği dönemde demokrasiden bahsetmesine rağmen,Anayasada kalıcı olabilecek,demokratik yasal değişiklerden yana olmamıştır.Hep manipülatif,demogojik söylem tercih edilmiştir.MHP'yi de yedekleyen Tayyib,MHP`nin çoktan teşne olduğu faşist uygulamalara hız vermektedir.MHP`nin kurumsal yapısını koruyacak olan da başında Tayyib`in olduğu bugün icra edilen açık faşizmdir.CHP, MHP ile birlikte Anayasanın ilk dört maddesine dokundurmayız diyen MHP birlikte AKP`nin önünde adeta sipere yatarken,aynı MHP bugün Tayyib ile kol kola girerek birlikte başkanliık sistemine geçiş için CHP`ye karşı kalıcı ittifak oluşturmaktadır.

AKP ve MHP`nin ideolojik manipülasyonlar ile ürettiği bölünme parayonası,terör vs. CHP`nin devletin bekası için sürdürülen politikanın devamı oldu. AKP ve MHP tüm demokratik kesimlere düşman muamelesi yapıldığı bir süreçde faşizmin yeniden hortlatıldığı bu zeminden,faşizm bütün araçlarıyla devreye girmesi,birilerinin bu zulmü karşılamaya karar vermesi,her şeyden önce siyasetin hipotek altında olmasına karşın tam da cepheden mücadele etmesi gerekmez mi ! Bunun acziyeti içinde olan CHP kendi parti tabanına karşı yönelecek olan saldırılara karşı da kararlı bir mücadele sergilemesi ve tutum almasıda elbeteki beklenemez.

Kılıçdaroğlu,CHP Genel Başkan yardımcısı Bülent Tezcan'ın silahlı saldırıya uğraması nedeniyle ziyareti sırasından”ülkücü kardeşlerinden” bahsediyor,”bütün ülkücülerin en az bizim kadar vatansever” olduğunu söyleyerek,”Böyle bir insan ülkücü olamaz” diyerek kendine ülkücü dieyen sivil faşist çeteleri temize çıkarmak istiyor.Kılıçdaroğlu, bize bir kez daha Demirel`in bu sivil faşistler hakkında söylediklerini hatırlattı: Demirel ” Bana sağcılar ve milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz” demişti.

Kılıçdaroğlu, bu ve buna benzer açıklamalarıyla,Demirel zihniyetini”sosyal demokrat” bir siyaset olarak pazarlamaya çalışsa da,aslında sosyal demokrat değerler ile alakasının olmadığı çok açıktır. Bu söylemin merkez sağı baz alarak sarfedilmiş sözler olduğunu,burjuva siyasetini biraz yakından takip eden hemen herkes farkında olacağı gibi, CHP`yi merkez sağa çekmenin çabası olarak görülmelidir.Kılıçdaroğlu pratiği dieyebilecegimiz şahsına munasır bu siyaset tarzı,Tayyib`in saldırgan ve despotik zihniyetine ivme kazandırmıştır.

Bu yüzden,Kılıçdaroğlu,Türkiye`nin,Musul da IŞİD`a karşı yapılan operasıyonun dışında kalmasını bir türlü kabullenemiyor ve bu durumun“ağrına gittiğini” söylüyor. Gerçekten, ne dediğini bilmeyen bu şaşkın adamın, AKP`nin tezkerelerin verilen desteğin bir sonucu olarak ortaya çıktığını görmek istemiyor. Böyle bir partinin faşizmin yerleşik tarzına ve karakterine karşı ciddi bir mücadele vermesi de elbeteki beklenemez.

Bu durumu dikkate alarak,sol siyasi hareketler, idelojik farklılıklarını dikkate alarak birlikte hareket etmenin yollarını aramalıdırlar.Birlik,ideolojik farklılıkarı dıştalamamalı, kritik bu eşikte yan yana gelerek birlikte hareket etmeye açık olmalıdırlar. Birlik olmadan ortak tavır geliştirmek,kitlelerle bağ kurmak hatta temas kurmak da mümkün değildir.

Sol hareketler arasındaki birlik uzun erimli olmalı,demokratik,ilerici ve yurtsever kesimleri kapsamalıdır. Olağanüstü Hal /KHK ile agresif baskıcı despotik faşist bir kurmaya rejim şalısan Tayyib Erdoğan, bu baskıcı despotik rejimi daha fazla sürdüremez.Çünkü bu rejim içte ve dışta yeterince teşhir oldu; müttefikleri nezdinde bile güvenirliği kalmadı.Yeni bir Türkcü-İslamci cephe, aynı zaman da yeni bir çatışma ortamına kapı aralamak olur ki, buna Tayyip'in başını çektiği gerici faşist ittifakın gücü yetmeyecektir.

Elbetteki, bunda sol muhalif devrimci-demokratik hareketlerin ve grupların alacakları tavır belirleyici olacaktır. Darbe teşebbüsü aslında Tayyip`in ve AKP`nin niyetini ortaya koyması açısında bir firsat oldu. Darbe teşebbüsü ve Cemaat`i bahane ederek faşist uygulamalara hız verdi. Açık ki,yıllardır kafalarında canlandırladıkları ve hayalini kurdukları rejimi hayata geçirmek için zamanı ve ortamı kullandıkları apaçık ortadır.”Kefenle yola çıktık” diyen Tayyip,şimdi herkese,demokratik-devrimci siyasi hareketlere ve gruplara kefen biçmek üzerine siyaset yapıyor.Zor günler görüntünün büyüsünü bozuyor,meğerse memlekette ne kadar aşağlık,çıkarcı varmış. Ağız birliği etmişcesine ve bir çıkar elde etmek için alçakça saldırıyorlar.Eskiden resmi ideoloji için yapılan şeylerin şimdi din ve Osmancılık üzerinde yapılıyor.

Bütün bu zorlamalar,üretilen yalanlar ve kendine güveni olmayan kalabalıkları, yaratılan bu illüzyona alet etmektir. Diyarbakır Belediye Eşbaşkanları,Gültan Kışanak ve Firat Anlı`nın tutuklanması, Belediyeye el konulması,ardından Cumhuriyet gazetesine ve yazarların evlerine yapılan şafak vakti baskınlarla gözaltına alınmaları ve son olarak da HDP Eşbaşkanları Selahattin Demirtaş,Figen Yüksekdağ ile birlikte milletvekilerinin evlerine gece geç saatlarde eşzamanlı yapılan baskınlarla göz altına alıp tutuklamaları, toplumu,demokratik muhalefeti şok edecek saldırılar ile HDP`yi köşeye sıkıştırarak polis terörü ile halkın seçtiği milletvekillerini teslim alınmaya çalışılması,toplumu bunaltmak amacıyla faşizmin bu amansız saldırıları karşısında konuşmanın, her hangi bir söz söylemeinin anlamını ve hükmünü yitirdiği bir süreci ve anı hep birlikte yaşıyoruz.

Artık kategorik açıklamalara gerek yok. Bugün Türkiye de yaşanan düpedüz açık faşizmdir.Faşist saldrılara ve baskılara maruz kalan anti-faşist,demokrat ve yurtseverlere boyun eğdirmek, sokağa çıkması engellenmektedir.Demokratik muhalefeti tasfiye etmektir.Gerçekten sahici bir direnişe hazır olmak,demokratik muhalefetin teslim alınmasına ve bastırılmasına seyirci kalmamaktır.1970 yıllarındaki bir felaket anısı olarak tarihe geçen Milliyetçi Cephe oluşumları karşısında hayırhah tutumlardan uzak durulmalıdır.Gün bugün yaşanan zorluklara karşı birlikte mücadele etmek ve dayanışma günüdür.

Bedel ödeyen toplumsal dinamiklarin yanında yer almanın günüdür. İyi düşünüp,doğru ve güzel şeyler yapmanın zamanıdır. Faşizm,Kürt demokratik muhalefetini tasfiye etmeye calışırken,aynı şekilde Türkiye`deki demokratik muhalefeti susturmak işin,yıllardır Kürdistan'da yürütüğü düşük yoğunluklu savaş yöntemlerini batıya taşıyarak bu agresif savaş pskolojisinin provalarını başlatmıştır. Bu zulmü durdurmanin ortak paydası,ilerici insanlığın büyük bir özveriyle bedeller ödeyerek yürüttüğü mücadele ile elde ettiği kazanımları sahiplenemek ve bu büyük umudu ve çoşkuyu yaşatmak olmalıdır.