Bağımsız Milletvekili Leyla Zana, aralarında aralarında Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri, Avrupa Komisyonu genişlemeden sorumlu üyesininde aralarında bulunduğu çok sayıda kişi ve kendisi gibi Sakharrov Düşünce Ödülü kazananlara açlık gerevleri ile ilgili mektup gönderdi. Zana mektubunda, 12 Eylül 2012 tarihinden itibaren Türkiye’de bulunan çeşitli cezaevlerinde 683 siyasi tutuklu ve hükümlü süresiz-dönüşümsüz açlık grevini sürdürdüklerini yazdı. Zana, açlık grevci yapanların İmralı'da ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasını çeken Abdullah Öcalan üzerinde uygulandığını savunduğu tecridin kaldırılması ve Kürt sorununun barışçıl yöntemlerle çözümünde rolünü oynayabileceği bir ortamın sağlanabilmesi, tutuklu ve hükümlülere yönelik anadilde savunma ve anadilde eğitimin kabul edilmesini talep ettiklerini vurguladı. Zana, şunları yazdı:

"Ölüm sınırı olan 40'ıncı günü geride bırakan ve 52'inci gününe giren açlık grevi Türkiye’nin duyarlı kamuoyunda yankı bulmasına rağmen, siyasi iktidar tarafından inkar edilmektedir. Açlık grevcilerinin taleplerinin tartışılması ve ciddiyetle ele alınması bir yana, hükümet yetkilileri 1980’li yıllardan 2000’li yıllara kadar gerçekleştirilen açlık grevlerine güvenlik güçlerince zor kullanılarak yapılan müdahaleleri gündeme getirilmektedirler. Sadece 'Hayata Dönüş' adı ile yapılan 2000 yılındaki müdahale sonucunda 32 kişi hayatını kaybetmiş ve yüzlerce kişi sakat bırakılmıştır. Tecrübeyle sabittir ki, politik taleplerin diyalog ve müzakere yöntemleri kullanılmaksızın, zorla kırılmasına yönelik bu tarz müdahaleler, daha fazla ölüme ve telafisi mümkün olmayan sonuçlara neden olmaktadır. Çağdaş dünyanın açlık grevleri konusundaki tavrı, BM Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, Avrupa Konseyi İşkencesi Önleme Komitesi Cezaevlerinde Sağlık Hizmetleri Raporu ve İnsan Hakları ve Biotıp Sözleşmesi, Dünya Hekimler Birliği Tokyo ve Malta Bildirgeleri ile açık ve net bir şekilde belirlenmiştir. Bunlara göre; açlık grevi kişinin kendi iradesi ile başvurduğu bir ifade biçimidir. Açlık grevi bir intihar biçimi değil, bir tepkidir. Hekim ya da bir başka personel açlık grevinin sonlandırılması için herhangi bir baskı yapamaz."

Zana mektubunun devamında Türkiye’deki açlık grevinin siyasi tutuklu ve hükümlü tutukluların Kürt sorununda görülen tıkanıklığın giderilmesi ve diyalog kanallarının açılması için gündeme getirdiği bir irade beyanı olduğunun unutulmaması gerektiğini belirtti. Zana, şöyle dedi:

"Açlık grevcilerinin talepleri arasında yer alan Sayın Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılması haklı bir talep olup, tecrid başlı başına bir insanlık suçudur. Talepler arasında yer alan anadilde savunma, savunma hakkının kutsallığına yöneliktir. Anadilde eğitim ise, temel bir insan hakkıdır. Türkiye’de yaşanan bu açlık grevlerinin ölümle sonuçlanmaması için Türkiye’nin duyarlı kamuoyuna görev düştüğü gibi uluslararası kamuoyuna da önemli sorumluluk düşmektedir. Bu sorumluluk çağdaş dünyanın yüzlerce yıl süren ve milyonların ölümü sonucu yarattığı değerlerine sahip çıkmasıdır. Sizlerin temel insan hakları ve özgürlüklere yönelik duyarlılığınızı gözönünde bulundurarak, kaybedecek tek 1 saniyenin bile olmadığını bilmenizi isterim.Yürekten inanıyorum ki; hem insani hem de bulunduğunuz mevkinin sorumluluğu gereğince halkımın tek bir çocuğunun ve gencinin ölümünü engellemek için, Türk otoritelerini bir an önce tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerin gereğini yapmasını ve açlık grevcilerinin insani ve siyasi taleplerini yerine getirmek için diyalog ve müzakere yöntemlerinin sonuç alıcı bir biçimde hayata geçirmesi için teşvik edeceksiniz."



FA(GG/İD)