49'uncu Uluslararası Antalya Atın Portakal Film Festivali kapsamında Oyuncular Sendikası Genel Başkanı Memet Ali Alabora, psikoterapist Çağatay Öztürk ve cast direktörü Tümay Özokur'un katıldığı 'Şöhret Yönetimi' semineri, Rixos Downtown Otel'de gerçekleşti. Semineri yönetmen ve senarist Ertem Göreç, Türkiye Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği (SE-SAM) Başkanı Yılmaz Atadeniz, oyuncular Selda Alkor, Gülsen Tuncer, İlyas Salman, Ahu Tuğba, Nuri Alço, Mine Soley, Eşref Kolçak da izledi.

PARA KAZANMAK İÇİN OYUNCULUK YAPILMAZ

Memet Ali Alabora, oyuncuların mesleğe para kazanmak için girmediğini söyledi. En azından kendi çevresinin böyle olduğunu kaydeden Alabora, "Bizim bir hayalimiz vardır. Oyunculuk bir sürü şeye rağmen yapılır. En aydın aileler bile çocuklarının oyuncu olmasını istemez. Ahlaksız, felaket bir meslek" dedi.

Oyuncuların tüm dünyada 'öteki' olduğunu anlatan Memet Ali Alabora, "Biz çok seviliyoruz ama ahlaksızız, çok göz önündeyiz. Dünya umurumuzda değil, hep ötekiyiz. Ahlaken problemliyiz. Biz bu işe başlarken bir şey itiyoruz da başlıyoruz" diye konuştu.

BAŞLADIĞIMIZ YERİ UNUTUYORUZ

"Dünyayı anlatacağım" diye başlanan bu yolculukta bir zaman sonra sonuçta şöhret, tanınmak ve dolayısıyla gelen çok paranın bu işe neden başlandığını unutturduğunu kaydeden Alabora, "Çok dizi çekince kayboluyorsunuz" dedi. Özellikle kendi kuşağının parayla korkutulduğunu dile getiren Memet Ali Alabora, "Sizi parayla korkutmalarına izin vermeyin. 'Akarken doldur', 'Geleceğini garantiye al.' Böyle bir şey değil oyunculuk" ifadelerini kullandı. Oyuncu Alabora, şöyle konuştu:

"Bizim mesleğimiz oyunculuk, şöhretlik değil. Şöhretlik bir meslek değil. 'Sanatçı' sözcüğü çok güzel duruyor. Ama bize biri 'Sanatçı' diyerek bir yere oturtuyorsa, bu pohpohlamanın altında sömürü yatıyor. 'Sanatçıyız, mesleğini severiz, 15 saat çalışır gıkımızı çıkarmayız. Bizim işimiz böyledir' diyorlar. Oyunculuk, avukatlık, mühendislik gibi bir meslektir. Mesleğimize yatırım yapmamız yazım. O şöhreti getirir."

İĞNENİN UCUNDAKİ BALON

Cast direktörü Tümay Özokur, oyunculuk ajanslarının kaba tabirle komisyoncu gibi algılandığını belirterek, "Turizm şirketine gittiğiniz zaman da komisyonla ayakta duran bir yapı var. Ama bunu sırtından para kazanan kurum olarak değerlendirdiğinizde yapılan işi ucuzlatan, insanın onurunu kıran bir kavram oluyor" diye konuştu.

Menajerliği, "Gece gündüz, 24 saatinin telefon başında geçmesi demek. 'Yemekten memnun değiliz. Paramız ne zaman gelecek?' gibi ve hiç bitmeyen sorunlara gerçekten göğüs germek çok zor. Çünkü insanın olduğu işi yapmak çok zor" sözleriyle anlatan Tümay Öztürk, şöyle dedi:

"Şöhret olmak çok çok kolay. Ama her zaman şöyle bir gerçek var ki bunu devam ettirebilmek çok zor. Her şey güzel başlar. Bunu devam ettirebilecek sağduyu, sevgi ve saygıya sahip olabilmek önemlidir. Şöhret olduktan sonra iğnenin ucunda balon gibiyiz. Herkes kendini dünyanın merkezi zannediyor. Herkes kendini en iyi oyuncu zannediyor. 'Su gibi' dediğimiz oyuncular çok azdır. Herkesin kendini çok doğru analiz etmesi gerekiyor. Önce sanatçının kendini tanıması gerçekten çok önemli."

İLİŞKİYİ İLETİŞİM ORGANLARI KURUYOR

Psikoterapist Çağatay Öztürk ise şöhretin bedeline örnek olarak gazeteci Sevilay Yükselir'in İlyas Salman hakkında yazdığı 'Pardon? İlyas Salman neyin onurunu taşıyor?' başlıklı yazısından bir bölüm okudu. Öztürk, ardından sözü, "Şöhretin bedeli bu mudur?" sorusuyla Salman'a bıraktı.

Oyuncu İlyas Salman, şöhret diye meslek olmadığını ama şöhret diye bir olgunun var olduğunu söyledi. Seyirciyle ilişkisinin yatak odasından ya da önündeki kadehle kurulmaması gerektiğini dile getiren Salman, "Lal Gece diye bir film yaptım. Gelir, seyreder insanlar. İyiyse alkışlar, kötüyse yuhalar, yumurta atarlar. Fakat bu ilişkiyi, sahibinin sesi iletişim organları kuruyor. Bu iletişim organları özel yaşamına kadar giriyor" diye konuştu.

Konuşmasında kendisinin komünist olduğunu ve bugüne kadar "Kürt'üm" dememesine rağmen anadili ve kültürü inkar edilmiş bir halkın yanında yer aldığını dile getiren Salman şunları kaydetti:

"Bu insan olarak, İlyas olarak görevim. Sahibinin sesi bir kadın, o bana hakaret etti. Ama ben ona 'hareket' olarak bakıyorum. Çünkü o benim dünya görüşüme hakaret etti. Böyle algıladım. Umrumda değil, efendim."



EB(HA/CK)