“Biz fâkirdik.

Bizde ne bağ, ne bahçe vardı,

Ama insandık...”[1]

Evet, su(yumuz) ısınıyor!

“Su korunmalıdır. Su ortak mülktür. Kimse yok etme hakkına sahip değildir. Su ikame edilemez, metalaştırılamaz,” gerçeğine rağmen sürdürülemez kapitalist yıkımın icraatlarıyla yok ediliyor![2]

Yerkürede ücretli kölelik ile metalaştırılan iktisadi yaşamın getirisi, seragazlarının iki yüzyılda gösterdiği artışın sonucu devreye sokulan iklim kriziyle yüz yüzeyiz!

Küresel ölçekte Kuzey olarak bahsettiğimiz merkez ülkelerin iklim krizindeki tarihsel sorumlulukları, Güney olarak adlandırılan çevre ülkelerinden -sosyal, ekonomik, politik, kültürel eşitsizliklerle- çok daha fazla.

Örneğin özelde Güney’de, genelde ise yerkürede derinleşerek yaygınlaşan su sorunu gibi…

Vandana Shiva’nın da işaret ettiği gibi, bir zamanlar müşterek olan su uzun dönemler boyunca kolektif yönetimle toplulukların kullanımında iken, küreselleşmeyle birlikte topluluk denetimi yok olmaya yüz tutmuş, suyun özelleştirilmesi yaygınlaşmıştır. Su artık neredeyse tümüyle toplulukların kullanımında olmaktan çıkmıştır. Sadece tarım endüstrisi yüzde 70 oranla küresel ölçekte en büyük sektörel su kullanıcısıdır.

Öte yandan sanayi, enerji tesisleri, turizm sektörü vs. pek çok sektörel kullanımın yanı sıra artan nüfus ile birlikte kişi başına düşen su miktarı da giderek azalmaktadır. Şu anda kömür, doğalgaz, nükleer yakıtlı enerji kaynaklarının soğutulması için dünya çapında 400 kilometre küp su çekimi yapılmaktadır. Sıcaklıklardaki ve buharlaşma seviyesindeki artış ile birlikte soğutma çalışmaları için çekilecek su miktarında da bir artış yaşanması kaçınılmazdır. Endüstriyel su kullanımı, büyük şehirlerdeki su tüketimi, atık ve kirlilik sorunu, içme suyunun ambalajlanması ve parayla satılması da tüm bu soru(n)ları sürdürülemez kapitalist yıkım şahsında ağırlaştırmıştır.[3]

Bu kadar da değil, iklim krizi ile ısınan yerkürede su da ısınmaktadır.

Böylelikle bir yanda zenginleşirken iklim krizine yol açan Kuzey ülkeleri, diğer yanda zenginlerin saldığı karbon yüzünden evlerinden yurtlarından olan, hayatını seller altında kaybeden, susuzluk çeken, açlıkla karşı karşıya kalan insanlar varken, soru(n) her saniye büyüyor.

Şimdi “Dönüm noktasındayız. Ya çekirdek çitlemeyi bırakıp gezegeni koruyacağız ya da sonuçlarına katlanacağız. Koruyamadığımız doğa, daha fazla sıtma, yetersiz beslenme, ishal, kuraklık, sel ve sıcak hava dalgaları gibi onlarca felaketle karşılaşmamız anlamına geliyor. Kapitalizm ve yarattığı tüketim toplumu yaşamı yok ediyor.”[4]

“Nasıl” mı? Şöyle!

Birleşmiş Milletler (BM) Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO), 2021 yılında dünyanın bütün bölgelerinde hem sel hem de kuraklık açısından aşırı durumların yaşandığını ve milyarlarca insanın içme, sulama ve kullanım amaçlı suya erişiminin yetersiz kaldığını belirtti. WMO raporuna göre yılın en az bir ayında 3.6 milyar kişi tatlı su kaynağına erişimde yetersizlikle karşı karşıya kalıyor. Bu rakamın 2050’de beş milyar kişiye yükseleceği tahmin ediliyor. Raporda 2001 ve 2018 yılları arasında yaşanan afetlerin yüzde 74’ü su ile bağlantılı felaketler görülürken, 2021’de ise dünyanın bütün bölgelerinde yıkıcı su anormallikleri yaşadı.[5]

 ‘Doğal Hayatı Koruma Vakfı’ (WWF), iklim değişikliğiyle birlikte dünyada ve Türkiye’de yaşanan sulak alan kaybına dikkat çekti. Tropikal ormanlarla birlikte yeryüzünün en fazla biyolojik üretim yapan ekosistemleri olan sulak alanlar, yüksek karbon depolama özellikleriyle iklimin düzenlenmesinde önemli bir rol oynuyor. Örneğin, turbalıklar, topraktaki karbonun yüzde 42’sini depoluyor. Tuzlu bataklıklar ve kum tepeleri, fırtınalara karşı koruma sağlıyor. Kıyı sulak alanları, kıyı çizgisini sabitliyor, dalgaların ve fırtınanın şiddetini azaltarak kıyı bölgelerde yaşayan halkı sel, su baskını gibi can ve mal kaybına yol açan felaketlerden koruyor. Sulak alanlar aynı zamanda, su döngüsünü destekliyor, suyu arıtıyor, yeraltı suyu kaynaklarını besliyor ve tarım arazilerinin verimliliğini artırıyor. Ancak sulak alanlar, özellikle de kıyı sulak alanları iklim değişikliğinden en fazla etkilenen ekosistemlerin başında geliyor.

Sıcaklıkların daha da artması, buğday üretiminin yüzde 17 azalması, deniz seviyelerinin 50 cm yükselmesi, özellikle küçük adalarda yaşayan 30-80 milyon insanın sel baskınlarından zarar görmesi ve Akdeniz’de kuraklıkla birlikte tatlı su kaynaklarının yüzde 17 azalması ve daha fazla sulak alan ile sucul biyoçeşitliliğin yok olması anlamına gelecek. 1970-2012 kesitinde omurgalı canlı popülasyonlarında yaşanan en büyük azalma yüzde 81 ile sulak alan ekosistemlerinde meydana geldi. Türkiye’de 50 yıl içinde, 3 Van Gölü büyüklüğünde (1.3 milyon hektar) sulak alan kaybedildi.[6]

* * * * *

Burada bir parantez açıp, suyun önemine değinmek “olmazsa olmaz”!

İnsan ve hayvanların yaklaşık yüzde 70’i sudan oluşurken bitkilerin yüzde 80-95 sudur. Tohumlarda ise bu oranı yüzde 5-15 arasındadır. Bu durum bize “su yaşamdır” gerçeğini açıkça gösterirken;[7] Dr. Serdar Erkan’a göre, “Su vücudun temel kimyasıdır. Hücreler susuz yapamıyor. Çünkü hücrelerdeki tüm kimyasal reaksiyonlar su aracılığıyla gerçekleşiyor. Dolaşımdan, sindirime, boşaltım sisteminden deri esnekliğine kadar birçok hayati fonksiyon su sayesinde gerçekleşiyor. İnsan vücudunun her 30 kg. ağırlığının su ihtiyacı günde 1 litre. 75 kg. ağırlığı olan vücudun normal günlük su ihtiyacı 2.5 litre sudur.”[8]

Su sorunu sosyal, ekonomik ve çevresel alanlarda kendini giderek daha fazla hissettiriyorken; ‘WWF Türkiye’nin Su Riskleri Raporu 2014’e göre, dünyadaki suların sadece yüzde 2.5’i tatlı.

Bu suyun yüzde 70’i buzullar içinde saklı olmakla birlikte, erişilebilir tatlı su miktarı, dünyanın toplam su varlığının yüzde 1’inden bile az.

1 milyar insanın içme suyuna erişimden yoksun olduğu yerkürede 2.7 milyar insanın yılda en az bir ay su sıkıntısı çeken havzalarda yaşarken, 2050’de dünya nüfusunun yüzde 40’ından fazlası su sorunuyla yüzleşecek.

BM’nin 2021 raporuna göre, su tüketme alışkanlıkları hızla değişmezse 15 yıl sonra sahip olunan su ancak dünya nüfusunun yüzde 60’ına yetecek.

‘Dünya Su Konseyi’nin iklim senaryosuna göre 2030’da dünya nüfusunun yüzde 40’ı su kıtlığıyla karşılaşacak.[9]

Dünya nüfusunun ve ekonomisinin, buna paralel olarak doğa ve çevreye verilen tahribatın katlanarak büyüyor olması, suyun tükenmez bir kaynak olarak görülmesi; ekosistemi ve özelde de su kaynaklarını korumaktan uzak politikalar, uygulamalar su kaynaklarının kurumasına, kirlenmesine neden oluyor. Son yıllarda dünyanın neredeyse yarısından fazlasının temiz ve güvenli suya erişememesi, küresel su krizi ve buna bağlı olan “iklim krizi”nin de “su sorunu”nun da katlanarak artmasına neden oluyorken; her yıl 13.4 milyon insan; çevre kirliliği, yetersiz ve kirli su kaynakları nedeniyle öldüğü bildirilmektedir.[10]

Bir kez daha altını çizelim: Her yıl yaklaşık 4 bin 600 milyar metreküp su kullanılıyor dünyada, ve bunun yüzde 70’i tarımda… (Türkiye’de yüzde 77), yüzde 20’si sanayide… (Türkiye’de yüzde 13), yüzde 10’u konutlarda tüketiliyorken;[11] ‘Dünya Sağlık Örgütü’nün 2017 tarihli raporuna göre dünyada her 10 kişiden 3’ünün (2.1 milyar insan) evinde güvenilir kullanma suyu bulunmuyor, her 10 kişiden 6’sı (4.4 milyar insan) da uygun koşullara sahip temiz içme suyunda yoksun. 2050’de ise en az 5 milyar kişinin temiz içme suyundan yoksun kalacağı öngörülüyor.

BM’nin ‘2020 Gıda ve Tarım Raporu’na göre ise, dünya genelinde bir milyar 200 milyon insan su sıkıntısı ile karşı karşıya. Su miktarı 20 yılda genelde yüzde 20 azaldı, bu oranın Kuzey Afrika ve Batı Asya’da yüzde 30’u bulduğu ifade ediliyor.[12]

Yeri gelmişken eklemeden geçmeyelim: 2050’ye kadar her dört kişiden birinin kuraklık riski altında olacağı öngörülüp; dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 70’i güvenli içme suyuna sahip, ancak yüzde 12 gibi büyük bir oran hâlâ temel içme suyundan bile yoksunken;[13] yükselen sıcaklıklar, daha önce yapılan iklim modellemelerinde tahmin edildiğinden çok daha fazla tatlı suyu kutuplara doğru ittiği ortaya çıktı ve ‘Nature’ dergisine göre, iklim değişikliği küresel su döngüsünü, önceki yüzde 2 ila yüzde 4’lük modellemelere kıyasla yüzde 7.4’e kadar güçlendirdi.[14]

* * * * *

Ya coğrafyamız mı?

Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Baran Bozoğlu, “Yüzey sularının, derelerinin ve göllerinin yüzde 79’u kirlenmiş durumda,”[15] derken; küresel ısınma, iklim değişikliği ve insan kaynaklı birçok etken nedeniyle su kaynakları her geçen gün azalıyor. Türkiye’de 50 yılda 36 göl kurudu.[16]

Van Gölü’nün küresel ısınma ve gölü besleyen akarsulara inşa edilen baraj ve HES’ler nedeniyle suları azalıyorken;[17] 7 Van Gölü büyüklüğünde, 26 bin kilometrekarelik alan, yani sulak alanların yüzde 70’i kurudu![18]

Trakya’nın tarım havzasından çıkarılıp sanayi havzası hâline getirilmesi AKP iktidarı ile birlikte hızlandı. Sanayinin kirliliği ile zehirlenen Ergene Nehri’nin kirli suları Marmara’ya deşarj ediliyorken;[19] Prof. Dr. Lokman Hakan Tecer, Trakya Bölgesi’nin yeraltı sularının yüzde 85’inin tükendiğini belirtti.[20]

* * * * *

Tekrarlıyoruz: “Su korunmalıdır. Su ortak mülktür. Kimse yok etme hakkına sahip değildir. Su ikame edilemez, metalaştırılamaz,” gerçeğine rağmen; hâlâ Albert Camus’nün, “Kendilerini özgür sanıyorlardı, oysa felaketler oldukça kimse özgür kalmayacak,”[21] uyarısını “es” geçen liberallerin, “Su probleminin akla ve ekonomik hayatın işleyişine ters bir çözümü yoktur. Her iktisadî mal gibi su da fiyatlandırılmak zorundadır. Doğru fiyatlama doğru kullanımın ön şartıdır,”[22] diyen serbest piyasa mantık(sızlık)larına “Hayır” demeden suy(umuz)u ve hayat(ımız)ı savunamayız!

12 Aralık 2022 23:48:14, İstanbul.

N O T L A R

[*] Kaldıraç, No: 258, Ocak 2023…

[1] İlhan Berk.

[2] Bkz: i) Sibel Özbudun, “Suyun Deli Dumrulları: Özelleştirmeler, Su Hayattır Satılamaz”, Derleyen: Yenikapı Tiyatrosu, Ceylan Yay., 2013… ii) Temel Demirer, “… ‘Su’ Deyip Geçme(yin)!”, Odak, No:2007-02 (SN:02), 15 Şubat 2007; Uzun Yürüyüş, No:81, Şubat-Mart 2007… iii) Temel Demirer, “Suyun Ekonomi-Politiği”, Devrimci Demokrasi, Yıl:2, No:20, 1-16 Temmuz 2003; Odak Dergisi, No:2003-08, 5 Ağustos 2003; Yaba Edebiyat, No:23, Temmuz-Ağustos 2003; Damar Dergisi, No:150, Eylül 2003; Barikat Dergisi, No:15, Ağustos 2003; Berfin-Bahar Dergisi, Yıl:9, No:67, Eylül 2003; Kaldıraç Dergisi, No:40, Eylül 2003… iv) Temel Demirer-Özgür Orhangazi, “… ‘Ortadoğu’da Su Savaşları’ ve Türkiye”, Uzun Yürüyüş Dergisi, No:25, Nisan-1998… v) Temel Demirer, “… ‘Su’ Deyip, Geçmeyin!”, Su Hayattır Satılamaz, Derleyen: Yenikapı Tiyatrosu, Ceylan Yay., 2013…

[3] Vandana Shiva, Su Savaşları, çev: Ali Kerem, Aram Yay., 2003.

[4] Özgür Gürbüz, “Elde Çekirdek Zirveyi İzliyoruz”, Birgün, 11 Kasım 2022, s.14.

[5] “Bir Yanda Aşırı Yağış, Diğer Yanda Aşırı Kuraklık”, Yeni Yaşam, 2 Aralık 2022, s.12.

[6] “Ekolojik Kriz Büyüyor, Susuzluk Kapıda”, Yeni Yaşam, 12 Şubat 2019, s.12.

[7] “Su Yaşamdır”, Gündem, 25 Mart 2016, s.16.

[8] Güngör Uras, “Suya Övgü”, Milliyet, 11 Ekim 2015, s.8.

[9] “Güvenli Suya Erişilemiyor”, Yeni Yaşam, 23 Mart 2022, s.3.

[10] Erol Kesici, “Türkiye Dünya Su Günü’nde Çıkmazda mı?”, Birgün, 22 Mart 2022, s.16.

[11] Bir litre pet şişe su üretmek için, 12 litre; bir bardak çay üretmek için, 28 litre; bir fincan kahve üretmek için, 40 litre; bir beyaz kâğıdı üretmek için, 100 litre; bir kilo domates üretmek için, 180 litre; bir kilo patates üretmek için, 900 litre; bir kilo mercimek üretmek için, 1250 litre; bir kilo ekmek üretmek için, 1300 litre; bir külah dondurma üretmek için, 1500 litre; bir kilo pirinç üretmek için, 3400 litre; bir kilo peynir üretmek için, 5000 litre; bir kilo koyun eti üretmek için, 6100 litre; bir kot pantolon üretmek için (1 kg pamuk), 10800 litre; bir ayakkabı üretmek için (1 kilo deri), 16600 litre su harcanıyor. Endüstriyel ürünlerde daha çok su harcandığını tahmin edersiniz… (Soner Yalçın, “Kaos Günleri Kapıda”, Sözcü, 7 Ocak 2021, s.10.)

[12] Miray Özbilek, “Dünya Hijyen Günü: Su İçin Günde 30 Dakika”, Cumhuriyet, 16 Ocak 2022, s.2.

[13] Mehmet Aman, “Su Biter, Hayat Biter”, Cumhuriyet, 22 Mart 2022, s.16.

[14] “Dünyanın Su Döngüsü Tahmin Edilenden Daha Fazla Değişiyor”, 24 Şubat 2022… https://www.avrupademokrat.com/dunyanin-su-dongusu-tahmin-edilenden-daha-fazla-degisiyor/

[15] Ozan Çepni, “Baran Bozoğlu: Üst Sularımızın Yüzde 79’u Kirli”, Cumhuriyet, 14 Ocak 2019, s.6.

[16] “Türkiye’nin Gölleri Hızla Kuruyor”, Sözcü, 3 Şubat 2020, s.13.

[17] “Van Gölü Ölüyor!”, Yeni Yaşam, 8 Aralık 2021, s.16.

[18] Erol Kesici, “Sulak Alanların Yüzde 70’i Kurudu”, Birgün, 2 Şubat 2022, s.16.

[19] “Ergene’nin Zehirli Suları Marmara’ya Akmaya Başlıyor”, Yeni Yaşam, 30 Haziran 2020, s.12.

[20] “Hakan Tecer: Yer altı Suyunun Yüzde 85’i Bitti!”, Sözcü, 3 Ağustos 2021, s.13.

[21] Albert Camus, Veba, çev: Oktay Akbal, Varlık Yay., 1960.

[22] Atilla Yayla, “Piyasa, Teknoloji ve Su Sorunu”, Yeni Şafak, 9 Ağustos 2014, s.12.