İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kariyer Merkezi ile ESOGÜ Eskişehirsporlular Kulübü tarafından "Sporda Profesyonellik ve Başarı İlişkisi" konulu söyleşi düzenlendi. Söyleşiye Milli Takımlar Teknik Direktörü Abdullah Avcı ile Türkiye Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu ve Milli Takımlar Komitesi üyesi Prof. Dr. Fethi Heper konuşmacı olarak katıldı.

5 YAŞINDA FUTBOLA BAŞLADIM

ESOGÜ Kongre ve Kültür Merkezi'ndeki söyleşide il olarak konuşan Eskişehirspor'un eski golcü futbolcusu Prof. Dr. Fethi Heper, sevginin önemine değindi. Heper şöyle devam etti:

"Her şeyin başı sevgidir. İşinizi severseniz, branşınızı severseniz, okulunuzu severseniz başarısız olma şansınız yoktur. Ama bir işi sevmeden yaparsanız başarı şansınız çok yüksek değildir. Sporu; amatörler, yarı profesyoneller ve profesyoneller olarak sınıflandırabiliriz. Ben 5 yaşındayken futbola sokak arasında gazeteden yapılmış topla başladım. O zaman içimde bir futbol aşkı ve futbol sevgisi vardı. Abimden küçükken beni Fenerbahçe maçına götürmesini istedim. Çünkü Lefter'i seyretmek istiyordum. Kendime idol olarak Lefter'i seçtim ve onu kendime örnek aldım. 1965 yılında rahmetli Abdullah Matay antrenörlüğünde Eskişehirspor kuruldu. Biz Abdullah Matay'ı bir ağabey, bir hoca olarak çok sevdik. Sevginin sonucunda da o yıl Eskişehirspor kurulduğu yılda şampiyon olan ikinci takımdır."

İSTANBULSPOR HAYATIMIN ÇIKIŞ TAKIMLARINDAN BİR TANESİDİR

Milli Takımlar Teknik Direktörü Abdullah Avcı da konuşmasında Eskişehir'in hem üniversite hem de futbol şehri olduğunu söyledi. 1979 yılında futbola Vefa'nın genç takımında başladığını anlatan Avcı yaşantısında bazen yanlış kararlar verdiğini belirterek şunları kaydetti:

"Futbola başlattığımın üçüncü senesinde gol kralı oldum. A takıma çıktım. A takıma çıkıp büyük takımlar istediği süreçte o zamanın illet hastalığı menüsküs ameliyatı oldum ve uzun süre futbol oynayamadım. 1986 yılında tekrar bir çıkış yakalayıp o zaman büyük takımlar isterken hayatımdaki doğru zamanda değil, yanlış kararlardan bir tanesi bir Anadolu takımına Rizespor'a transfer oldum. O zamanlar Süper Lig takımıydı. 1999 yılına kadar çeşitli takımlarda forma giydim ve kaptanlık yaptım. Bu süre içinde futbolu çok seven, futbola aşık ve futbolu hiç bırakmak istemeyen ve futbol peşinde koşan bir insandım. Özellikle ikinci liglerde aranan oyuncuyken 1990 yılında bir üçüncülük takımını İstanbulspor'u tercih ederek o zaman en doğru kararı verdiğimi düşünüyorum. Profesyonelliğin tam oturmadığı dönemlerde İstanbulspor bir şirket takımıydı. Orada 4 yıl oynayarak, takım kaptanlığı yaparak ve iki şampiyonluk yaşayarak onların tarihine geçmek benim için çok önemlidir. İstanbulspor hayatımın çıkış takımlarından bir tanesidir."

FUTBOLUN HER KADEMESİNDE OYUNCULUK VE HOCALIK YAPTIM

Abdullah Avcı, 1999 yılında antrenör yardımcısı olduğunu, daha sonra İstanbulspor'un alt yapı sorumluluğu yaptığını söyledi. Hayatında inişlerin ve çıkışların da olduğunu ifade eden Avcı şöyle konuştu:

"Hayatım boyunca hep çıkış noktaları aradım. Çıkış noktalarını kendimi geliştirerek ve çalışarak buldum. U 17 takımıyla 2005 yılında bir Avrupa Şampiyonluğu ve dünya dördüncülüğü yaşadıktan sonra insanlar Abdullah Avcı ismini yeni yeni tanımaya başladılar. O arada aranan antrenör tiplemesi oldum. 6 tane süper lig takımından Genç Milli takım hocasıyken transfer teklifleri aldım. Ama Türkiye'de şöyle bir resim var; tipik bir Anadolu takımında 3 maç kazanamadığı zaman 'yapamadı, alt yapı hocası' dedirtmek istemedim. Doğru zamanda doğru bir takıma gitmem gerekiyordu. Sene sonunda Milli Takım Kurum içinden beklediğim çıkışı ve karşılığını alamadığım süreçte Mayıs ayı itibarı ile 7 tane kulübün bana transfer teklifi yaptığı yerde ben Bank Asya'dan İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ni tercih ettim. Bu da benim için doğru bir karardır. Uzun vadede süreklilik ve devamlılık benim için çok önemliydi. Bugün gururunu, onurunu yaşadığım A Milli Takım hocalığına geldim. Futbolun her kademesinde oyunculuk ve hocalık yaptım. Türk futbolunun temel sorununun ne olduğunu son derece iyi biliyorum. Yetenekli bir toplumuz, dünya ile yarışabilmemiz için istikrarlı bir ülke olmamız için eğitimle ile ilgili olan sorunlarımızı çözmemiz lazım. Yarın 2014'de niye gittin, 2016'ya niye gidemedin diye sorarsanız bende bunun cevabını net bir şekilde Avrupa örneklerinden vererek gösteririm. İnanın yetenek anlamında Avrupalılardan ve dünyadaki diğer takımlardan, ülkelerden hiçbir farkımız yok. Temel sorunlarımız var. Bunları çözmek için uğraşıyoruz. Bir bilim ile hareket eden antrenörler bir de motivasyon yani gazla antrenörlük yapanlar var. Ben her ikisini de yapan birisi olduğumu düşünüyorum. Başarı için hem bilimden yararlanacağız hem de motivasyondan faydalanacağız. Başarı bir varış noktası değil bir yolculuktur. Bu yolculuğa hep beraber sizlerin katkıları ile uzanmak istiyoruz."