Toplantıdaki Moderatör ise, WDR Köln Türkçe bölümünde sunuculuk yapmış, serbest gazeteci Orhan Çalışır'dı.
Esas organizeyi Hamburglular grubunun temsilcisi öğretmen Hasan Burgucu yaptı dersek yanlış olmayacaktır.
Gecede, 2010 /2011 yılları içinde Almanya'nın en tanınmış TV kanallarından WDR ve Robert Bosch Vakfı adına Osman Okkan'ın, çekimlerini yaptığı Türkiye'nin tanınmış 6 yazarının Portrelerini içeren belgesel çekimlerinden bir bölüm gösterildi.
Yoğun bir katılımın sağlandığı akşamda, aralarında SPD Hamburg Eyalet Milletvekili, Kazım Abacı, TGH başkanı Hüseyin Yılmaz ve Sol Parti Altona meclis üyesi Aysel Özkan'ın da bulunduğu daha çok Hamburg'da yaşayan Türkiye'li seçkin bir kitle vardı .
Az da olsa burada yetişmiş genç bir grubun etkinliği izlemesi gecenin en önemli artısıydı.
.jpg)
Belgeselin gösteri sonrası, ilk konuşmayı Yaşar Kemal ve Haldun Taner kitaplarının çevirmeni Nazi Almanya'sı döneminde ailece İstanbul'a oradan da Çorum'a yerleşmiş olan Cornelius Bischoff yaptı.
1939-1948 yılına kadar Türkiye'de kalmış ve bu esnada Yaşar Kemal ile tanışmış Cornelius Bischoff, ailesinin yahudi kökenli olmasına rağmen, kendisinin küçükken bir Nazi olarak eğitim aldığını ve ailesinin ise bu durumdan çok rahatsız olmasına rağmen, Nazi rejiminden korktukları için bunu, o koşullarda kendisine söyleyemediklerini anlattı . "
CORNELIUS BISCHOFF; "ÇOCUKKEN BİR NAZİ OLARAK EĞİTİLDİM"
Konuşmasında; Yaşar Kemal'in kürt kökenli olmasına rağmen, çok güzel türkçe konuştuğunu, o'nun kadar güzel ve akıcı türkçe konuşan kaç Türk var sorusunu sorarken, sözüne Anadolu'yu baştan başa gezip gördüğünü, İnce Memed'in gezdiği köy ve tepeleri de bizzat yakından gördüğünü anlattı.
.jpg)
Çorumluları da "onura" etmekten geri kalmadı. İstanbul'da herkes " tepe" derken Çorumlular " doruk" derlerdi, temiz türkçe konuşurlardı diyerek bir zamanlar yaşadığı Çorum'u hala unutamadığını itiraf etti. Çorum'da kaldığı yıllarda "Manda tımarlığı" yaptığını ifade eden Cornelius Bischoff,Türkiye'deki siyasal durumla ilgili sorulan bir soruya " o benim vazifem değil ,Türkiye'nin politikasını eleştirme hakkım yok" dedi.
Anadoluyu gezdiği esnada özellikle de Çukurova'da gittiği her köyde, köylülerin "ince Memed bizim köylüdür" dediğini, kendisinin ise içinden hem onlar adına gururlandığını, hem de amma attıyorsunuz be..diye düşündüğünü anlattı. Anazavar tepesinden, (İnce Memed'in atıyla çıktığı tepe) Emile köyüne (Yaşar Kemal'in çocukluğunu geçirdiği köy) kadar gidip gezdiğini, köylüleri dinlediğini anlattı. Yaşar Kemal'in daha çocukken elinde not defteriyle dolaştığını ve gördüklerini ve düşündüklerini yazıya döktüğünü bizzat kendi köylülerinden dinledim derken ayrı bir heyecan yaşamaktaydı.
Toplantının ikinci konuşmacısı ise; Son yıllarda isminden belgesel film çekimleriyle söz ettiren tanınmış yönetmen ve gazeteci Osman Okkan'dı. Osman Okkan'ı biz WDR Türkçe Radyosu zamanlarından tok sesiyle, doğru-objektif habercilk anlayışı ve güler yüzüyle tanımaktayız. Ankara doğumlu Osman Okkan, henüz 17 yaşında Almanya'ya geldiğini belirtip, 12 Eylül öncesi o zamanki MC (Milliyetçi Cephe) AP-MHP-MSP koalisyon hükümeti zamanında WDR için bir program yaptığını ve Hürriyet gazetesince bundan dolayı hedef tahtasına alınarak manşetten " işte o terörist" suçlamasına maruz kalarak, genç yaşında vatandaşlıktan atıldığını ve 7 yıl ülkeme gidemedim sözleriyle konusmasına başladı.
.jpg)
Konuşmasında özellikle de Aziz Nesin'in "politik mizah" içerikli kitaplarının tercüme edilmesinin hayati bir önem taşıdığını vurguladı.
OSMAN OKKAN; "BELGESELİM ÇEŞİTLİ EYALET OKULLARINDA DERS OLARAK VERİLMEKTEDİR"
Osman Okkan, WDR adına çekmiş olduğu belgesel filmlerin Almanya'nın çeşitli Eyaletlerindeki okullarda öğretmenlerce öğrencilere ders olarak verildiğini özel bir memnuniyetle anlattı.
Yaptığı belgesel filmlere Türkiye kökenli ve başörtülü öğretmenlerce "sınıf şavaşını okul sınıflarına mı sokmak istiyorsunuz" denerek ilk başlarda tepkileyle yaklaşılırken, belgesellerin dikkatle izlenip üzerine düşünüldükten sonra, aynı kişilerin "filmde en çok kimden etkilendiniz" sorusuna "Nazım Hikmet'ten" cevaplarına , o esnada doğrusunu söylersem hem duygusallaştım hem de, çok gururlandım dedi. Çektiği belgesellerde Türk-Kürt ve Ermeni sorunu işlenirken, feodal sorunlar araştırmacı bir gözle masaya yatırılmakta, izleyenleri düşünmeye sevketmektedir.
Osman Okkan, esas amacının Türkiye'nin kültürel birikimlerini Almanya'daki gençlere yansıtmak olduğunu anlatarak bu konuda da her geçen gün olumlu tepkiler almaktayız dedi. Konsolosluk aracılığıyla atanan öğretmenlerde bir tedirginlik olduğunu ifade eden Osman Okkan, bunun aşabilirsek gençlere daha çabuk ulaşabiliriz değerlendirmesinde bulundu.
Çekilen belgesellerin gençlere, öğrencilere ulaşmasının yolunun öğretmenlerden geçtiğinin altını çizerek, " Öğretmenler tarafsız olmalıdır" dedi. Osman Okkan, belgesel filminin Alman-Fransız TV kanalı Arte'de gösterildiğini, ayrıca, Kuzey Ren Vestfalye ve Hessen Eyaletindeki bazı sınıflarda ders olarak verildiğini anlattırken salondaki dinleyicilere de ince eleştirel mesajlar vermeden geri durmadı. "Aranızda öğretmen arkadaşlar varsa belgeselin öğrencilere gösterilip tartışılmasına önayak olmalıdırlar" tavsiyesinde bulundu.
Osman Okkan, çekimler esnasında önceden bilmediği bir gerçeklikle de tanıştığını anlattı. Yaşar Kemal'in çevirisi en zor yazar olduğunu, hatta onunla ilgili ayrı bir "Yaşar Kemal Sözlüğü" nün var olduğunu, bunu çekimler esnasında yaşayarak tanık olduğunu anlattı.
Toplantıda, Fransa doğumlu olmasına rağmen, internet sitelerinde kitapları en çok okunan yazarlar arasında geçen,çeşitli zamanlarda saldırılara maruz kalmış Elif Şafak'tan da övgüyle söz edildi. Kendisinin okurlar arasında adeta "bir pop yıldızı" gibi karşılandığı açıklandı. Tasavvuf Edebıyatından esinlendiği, daha çok Osmanlıca sözlüklere bakılarak kitaplarının anlaşılabildiği ifade edilirken bazı çevrelerin o'nu "cemaat yazarı" diye bildiklerini, bunun ise bizzat yazarca reddedildiği vurgulandı. Elif Şafak'ın İslamiyetten esinlenen edebiyatı bizlere hatırlattığı anlatıldı.
Yine Kürtçe ve Arapça'dan esinlenen Muratgan Mungan gibi yazarların önemine de değinen Osman Okkan, "Mevlana'ya katılmak zorunda değiliz, ama o'nu bilmeliyiz, katılmasak bile eski mirasa sahip çıkmalıyız" dedi.
Reddi Miras doğru değildir belirlemesinde bulunarak, tanınmış bir sanatçının " Tasavvuf Müziği cahil sağcılara bırakıldı, eğer solcular buna sahip çıksalardı durum çok farklı olurdu" serzenişini anlatırken doğru bir gerçekliğin de altını çizdi.
Osman Okkan konuşmasının sonunda; Nasıl ki, "İnançlı bir Hırıstiyanın demokrat olması kabul edilebilirse, inançlı bir müslümanın da demokrat olabileceğini kabul etmeliyiz" sözleriyle bitirdi. Böylesi güzel,dolu dolu toplantılara ev sahipliği yapan Hamburglular ve Almanya-Türkiye Kültür Forum'u ümit edelim de benzeri aktivitelere gelecekte daha da önem versin.
Fotoğraflar; Faruk Yüksek





