8 Nisan Dünya Romanlar Günü’ydü.

Böyle bir özel gün olma vurgusu nereden geliyor? Neden Dünyada Dünya Sırplar Günü, Dünya Almanlar Günü, Dünya Fransızlar Günü, Dünya Araplar, Ruslar, Türkler, Çinliler,hatta büyük katliamlara uğramalarına karşın Ermeniler, Tutsiler, Kürtler vb. günler yok?

Her şeyden önce Romanlar, çok özgün yanları olan bir topluluk-halk. Egemen kimlikler, inançlar ve kültürler tarafından hep aşağılanmış ve yok saymışlardır. Yetmemiş; katliamlara uğramışlardır. Günümüz koşullarında bu durum çok da değişmiş değil. Örneğin Avrupa'da "yerleşik yaşama geçirme" adı altında onların hareket alanları daraltılmakta ve böylece kendi kültürel değerlerinden kopmaya zorlaimaktadırlar. İnce bir asimilasyon politikası!.. Dünyanın diğer bölgelerinde yaşadıkları insanlık dışı koşullar, onların sadece kültürlerini değil, yaşamlarını da tehdit etmektedir. Dünya Romanlar Günü bu açıdan önemli.

Ama, bu, bilinçaltımızdaki Roman algısının değişmesine yetiyor mu? Hayır. Çünkü onları yakından tanıma tutumu ve çabası göstermiyoruz. Semtlerinden dahi geçmiyoruz. Oysa Romanların yaşamından insanlığın öğreneceği çok önemli şeyler var; her insanın kendisine ait kültür ve renklerle dünyada yaşama hakkı ve yeri olduğunu kabul etmek gibi. Bu yaşam felsefeleri, onlara büyük bir saygı duymamıza yetiyor. Çünkü egemen inanç, kimlik ve kültür peşinde koşan "modern insanlık," bu felsefeye yabancılaştı: İnanç, ulusalcılık ve sınıf eksenli ideolojiler etrafında örgütlenen güçler, büyük küresel bir çıldırmışlık ruhhalinde diğer inanç, ulusal kimlik ve kültürleri yok etme savaşı veriyorlar.

Romanların bütün sürülme, aşağılanma, dışlanma ve "moder yaşam" gibi dayatmalara karşı kendi kültürel ve sosyal ilişkilerini barışçıl bir sükünetle sürdürme tutumu, yaşadığımız bu koşullarda çok daha büyük bir saygıyı hakediyor. Bize, dünyaya bir ayna tutuyor Romanlar. Onların tuttukları bu aynada insani duruşu, barışı, doğa ile içiçeliği, bizim, inanç- ulusal kimlik - sınıf eksenli idojoler üzerinde yükselen politikalarıyla hareket eden devletlerin dünyayı nasıl bir kaosa doğru sürüklediklerini görmemezi kolaylaştırıyor.

Egemen din, kültür ve ulusal kimliklerin hakir gördükleri Romanlar, doğa ve barışın sembolleridir aslında.

Dünyanın her yanında yaşamalarına karşın, Romanlar hiçbir yerde toprak (sınırları siyaseten çizilmiş ülke) ve devlet kurma peşinde koşmamışlardır. Bu yönleriyle "ürün toplayan topluklar"ın barışçıl özelliklerini taşımaktadırlar. İnsanların kendi iradeleri doğrultusuna yönlerini doğaya ve gönlüne göre çizmesini benimsemişlerdir. Doğayla buluştukları, kendi yaşam varlıklarını sürdürürdükleri her yer, onlar tarafından yurt olarak benimsenmiştir. "Ulusal birlik!" gibi bir hastalığa yakalanmamışlardır. Tarihte Romanların başka bir halka, inanca, kültüre karşı verdikleri bir savaşları yoktur. Saldırıya uğradıkları yerlerde Romanların kendilerini savunma biçimi çok çok ilginçtir; göçerek kendilerini savunmuşlardır. Çünkü onların Roman eksenli bir siyasi erk (devlet) ve "vatan" arayışı olmamıştır. Bu da onlarda büyük bir barış ve hoşgörü kültürünü geliştirmiştir. Bu nedenler Romanlar, dünyanın en barışçıcıl ve empati-farklılıklarla bir arada yaşama kültürü olan halklarından biridir.

Farklılıkları nedeniyle başka halkları, inanç ve kültürleri baskı altında tutarak onları yeryüzünden silme ve asimile etme çabaları gayri ahlaki ve gayri insanidir. Nitekim birçok halk kültürleri ve renkleriyle yok edilmiş ve yok edilmekle karşı karşıya bulunuyor. Romanlar bu büyük tehlikenin en başında bulunuyorlar.

Bu halkı çok yakından tanıyorum. Onlarla birlikte geçirdiğim çocukluk yıllarımın bir bölümü yaşamımın en güzel anıları olarak duruyor. Onurlu ve grurlu bir halktır Romanlar. Ulusal ve egemen kültürlerin zorlamasıyla yaşadıkları ülkelerde tutkukları taraf, sadece kendilerini savunma mevzidir aslında. Gerçek dünyaları hoşgörü ve barışla doludur.

Dünya Romanlar Günü kutlu olsun!