ALMANYA'DA DERİN DEVLETİN İZLERİ SAKLANMAK MI İSTENMEKTEDİR ?

Almanya'da 2000 – 2007 yılları arasında 8'i Türkiye kökenli, biri Yunan ve biri de Alman polis memuru olmak üzere 10 kişinin ölümünden sorumlu tutulan Nazi yanlısı faşistler ve Beate Zschäpe'nin yargılanacağı davada Türkiyeli basın mensuplarına yer ayrılmamasına sert eleştiriler gelmesine rağmen Münih mahkemesi geri adım atmıyor.

Tepkilerin artması üzerine dün bir açıklama yapan Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi Başkanı Karl Huber, davanın izlenmesi için onaylanan 50 kişilik gazeteci listesinin değişmeyeceğini açıkladı.

KACHELMANN DAVASINDA NEDEN ÇiFTE STANDARTLI DAVRANILDI ?


2,5 yIl önce ( 2010 Eylül) bir taciz davasından yargılanan İsviçre vatandaşı Kachelmann'ın Mannheim Eyalet Mahkemesindeki görülen davasında "sanığın İsviçre vatandaşı olması" gerekçesiyle isviçreli basın mensuplarına 10 kişilk yer ayrılarak başından itibaren bir öncelik dikkate alınmıştı. Almanya'da bir yerel Radio'da çalışan  basın mensubu Kachelmann taciz davasında "Kachelmann'ın İsviçre vatandaşlığı gözönünde bulunduruldu"  denilerek "eşitlik ilkesi" dikkate alınmıştı. Toplam 48 basın mensubunun akredite edildiği davada, 10 yer isviçreli basın mensuplarına ayrılmıştı. NSU davasındaki öldürülenlerin 8'inin Türkiye birininse Yunan vatandaşı olması neden dikkate alınmamaktadır?

DAVOS'TA ŞOV YAPANLAR ŞİMDİ NEREDE ?

Türkiye Hükümetinin Almanya'daki vatandaşlarının davasına birinci elden sahip çıkma tutumunu göstermeyerek, oy kullanma ve çifte vatandaşlık konusunda olduğu gibi bu kez de Türkiye kökenli göçmenleri diplomasi uğruna "sattığı" açıklanarak, ülkedeki siyasi duruma mesaj vermek için Davos'ta şov yapanlar şimdi nerede sorusu gündemi işgal etmektedir.

KARAR, MÜNİH EYALET MAHKEMESİNDEN NAZİLERE BİR MESAJ MI ?

Almanya gibi geçmişi hiçte parlak olmayan bür ülkenin Eyalet Mahkemesinin bu anti-demokratik kararı elbette ki çeşitli önyargıları yeniden yeşertecektir.  NPD ve benzeri yabancı düşmanı ırkçı ve neonazi örgütlerin yasaklanmasına bir türlü yanaşmayan hükümet çevreleri ve Alman Mahkemeleri geçmişte olduğu gibi göçmen örgütleri ve yasal dernekleri yasaklamada teredüt etmemişti. Nazilere gösterilen hassasiyet göçmen derneklerine çok görülmüştü.

Böylesine hassas bir davada Mahkeme başlamadam taraflı davranarak, ırkçı ve katil Nazilere bir mesaj mı verilmek istendiği mahkeme aşamasında elbette ki açığa çıkacaktır.

NSU davasında hiçbir " yabancı kökenli" gazetecinin olmaması tesadüfi sayılamaz. Akreditasyonu kabul edilenler arasında dünya basın kuruluşlarından Alman olmayanlar dışındaki basın mensuplarının olmaması ciddi kuşkuların doğmasına yolaçmaktadır.

Merkel Hükümeti ve Ankara Hükümeti devreye girmelidir.

Mahkemenin tarafsızlığı tartışılmamaktadır. Başından itibaren taraflılık açık ve seçiktir. Bu engellenmelidir.

Bavyera Anayasa Mahkemesi ve Münih Eyalet Mahkemesi Başkanı Karl Huber duruşmanın başka bir salona canlı video bağlantısı ile aktarılması önerisini de kabul etmediklerini kaydederek, eğer 50 kişilik akreditasyon listesinden duruşmaya katılmayan olursa, o kişinin yerini doldurmak için sırada bekleyen gazetecilerin kendi aralarında anlaşıp Türkiyeli basın mensuplarına yer verebileceğini dile getirdi.

 
Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi Başkanı Karl Huber

ALMAN GAZETECİLER KATILMAZSA VE SIRADAKİ YERİNİ VERİRSE TÜRKİYELİ BASIN MAHKEMEYE GİREBİLİR

Huber, daha önce kabul etmedikleri uygulamadan geri adım atarak  Alman meslektaşlarının dayanışmasıyla Türkiye kökenli gazetecilerinin davaya katılma olanağının bulunduğunu kaydetti.

Mahkeme, davayı izleyecek gazetecileri medya organlarının akreditasyon için yaptıkları başvuru sıralamasına göre belirlendiğini açıklamıştı. Mahkeme başvuru yapan ilk 50 medya organına NSU davasını salonda izleyebilmesi için yer ayırmıştı.

Alman Parlamentosu'nun Hukuk Komisyonu Başkanı Siegfried Kauder de mahkemenin kararını savundu. Kauder mahkemenin kararlarını alırken yasal çerçevede hareket ettiğini belirtirken, parlamentonun NSU cinayetlerini araştırma komisyonunun danışmanı Clemens Binninger de “Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi gazetecilere yer dağıtmada yasal gerekliliklere uymak zorundadır” şeklinde konuştu.





Almanya'daki çeşitli Partilerde milletvekili olarak bulunan Türkiye kökenli vekillerden konuya yönelik bu güne kadar tek-tük tepki gelmesi eleştirildi.

Herkesin beklediği tarih 17 Nisan Mahkeme günü.

Mahkeme öncesi basın açıklamalarının dışında nedense Almanya ve dünya kamuoyu için oldukça önem arz eden istihbarat ve devlet devlet destekli böylesine tarihi bir mahkemede, katledilenlerin sesini duyuracak göçmen medya mensuplarıa yer verilmemesi kurumsallaşmış bir  ırkçılık değil midir sorularına da yol açtı.

Münih Eyalet Yüksek Mahkemesinin bu anti-demokratik kararıyla Almanya'da derin devlet olgusu da kendini gündeme taşımış oldu.