Bu makelemin yukardaki başlığı, Avrupa Birliği (AB) üyesi bir ülke olan Macaristan’ın Başbakanı Viktor Orban'a ait. Orban, kendisini kurtarıcı sandığı Avrupa'ya ölümü dahi göze alarak‚ sığınan‘ mültecilerden müslüman olanları kendi ülkesine ‚sığınmacı‘ olarak kesinlikle kabul etmeyeceğini söyledi. Bir çok batılı devlet ve kamuoyo kurucuların dillendiremediği bir gerçeği dile getiren Orban, aslında mültecilere “AB’nin balı o kadar da tatlı değil” demeliydi.

AB kurucu ülkelerinden olan Federal Almanya Cumhuriyeti (FAC) başta Süriye ve Afganistan olmak üzere, Sırbistan ve Macaristan gibi AB üyesi olan ya da AB tarafından belirlenen standartlara uygun olarak ilan edilen ‘güvenli ülkeler' üzerinden gelen mültecileri kabul etmeyerek, ülkelerini terk ettikten sonra ayak bastıkları ilk ülkeye geri gönderileceklerini ilan etti. Bunun ilk uygulaması olarak FAC kurulduğu 1949 yılından beri ilk kez karadan sınırı olan burnunun dibindeki Avusturya'den gelen tarifeli tren seferlerinin 14 Eylül 2015 tarihinde 12 saat boyunca durması oldu. FAC bu uygulamasına, ülkesine gelen mülteci sayısını frenletmeyi gerekçe olarak gösteriyor.

FAC’nin mülteci akınına dur demek gerekçesi ile tüm sınırlarını kapatması, sadece “siyasi ya da insani sığınma hakkı olan göçmenleri” kabul edeceği iddasi ile de çelişki içindedir. Mültecilerin önemli bir bölümünün ülkelerindeki yaşanan ölümcül savaş koşulları ve kötü ekonomik nedenlerden dolayı kendi ülkelerini terk etmesi bilinen bir gerçektir. Yer altı ve yer üstü tüm zenginlik kaynakları batılı büyük emperyalist devletler tarafından talan edilen göçmenlerin kendi ülkelerinde yaşadıkları ekonomik sefelatin, iç ve etnik savaşların sorumlularının kendilerine kucak açan sözde ‘kurtarıcıları’ olduğu gerçeği ortadayken, ‘ekonomik nedenlerden dolayı gelenleri geldikleri yere yollayacağız’ söylemi göçmenleri göz göre göre ölüme yollamanın diğer bir adıdır. Alman Sosyal Demokrat Parti (SPD) ile Hıristiyan Demokrat Birliği (CDU) ve Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) partisinini iktidarının, ‘ekonomik nedenlerden dolayı gelenleri geldikleri yere yollayacağız’ söylemi, başta Sol Parti ve Yeşiller olmak üzere diğer bir çok sivil kitle örgütlerinin de haklı tepkisini çekmektedir.

Mülteciler, AB üyesi ülkelere kendi ülkelerinden havalanan uçaklar ile gelemeyeceklerine göre, geriye tek çare olarak kara ve deniz yolu ile geciş yapmak kalıyor. Afganistan gibi denizi olmayan ülkelerden canlarını kurtarmak için yola çıkanların AB’nin her hangi bir ülkesine gelebilmesinin tek yolu ise genelde Türkiye üzerinden ölüm yolculuğuna çıkmak kalıyor. Almanya sahip olduğu büyük ekonomik gücü sayesinde, AB’nin diğer ortaklarına Türkiye’ye ‘güvenilir bir ülke’ statüsü vererek, özellikle de Afganistan ve Süriye kökenli müslüman mültecilerin ülkelerine gelişini durdurmak istemektedir. Bu durumu da Tükiye, Tayyip Erdoğan’ın Almanya’ya karşı gebe olması münasebeti ile sineye çekecektir (nedenini bir başka makalede mutlaka yazacağım)

Macaristan, Slovakya ve Çek Cumhuriyeti ülkeleri, mültecilerin İslam dini mensubu oldukları için kabul etmeyeceklerini açık açık ilan etmeleri bırakın ırkçılılığı, en hafif deyimi ile insanlığın öldüğününü ve ‘Avrupa balının tatlı olmadığının’ bir başka kanıtıdır.

Münih, 15 Eylül 2015