Yeneroğlu açıklamasında şunları ifade etti:
 

“Yüzyıllar boyu şaşırtıcı insan hareketliliklerinin sergilendiği kocaman bir sahne olan dünyamızda, bizim için en önemli göç hikayelerinden biri Almanya’daki yurttaşlarımızdır. Almanya’daki yurttaşlarımız, insanlık tarihine kıyasla çok kısa sayılabilecek, 58 yıl gibi bir sürede Almanya’nın asli unsurları haline gelmiş bulunmaktadırlar. Yarım asırdan daha uzun bir süre önce, Almanya’nın işçi ihtiyacını karşılamak üzere yapılan Türkiye-Almanya İşgücü Anlaşması neticesinde bugün Almanya’da sayısı 3,5 milyona ulaşan bir Türk topluluğu oluşmuştur. Bugün Almanya’da yaşayan milyonlarca yurttaşımızdan her biri, işgücüyle, zanaatıyla, sanatıyla, kültürel zenginliğiyle Alman toplumuna eşsiz katkılarda bulunmuştur ve hâlâ da bu katkıyı sürdürmektedirler. Türkiye kökenlilerin öncülüğünü yaptığı yüzlerce STK aracılığıyla toplumsal uyum ve kültürel iş birliğine katkıda bulunulmaktadır.

Almanya’daki Türk topluluğu, Türkiye ile Almanya’yı geri dönüşü olmayan biçimde dostça birbirine bağlamıştır. 31 Ekim tarihinde imzalanan anlaşmayla Almanya, Türkiye’nin sınır komşularına, “gönül komşusu” olarak eklenmiştir. İki ülke arasındaki bu “gönül komşuluğu” öyle sıkı bağlarla örülmüştür ki; son yıllarda iki ülke arasında yaşanan talihsiz krizler, bu gerçeği değiştirmemektedir.

Bundan 58 yıl önce “misafir işçi” olarak Almanya’ya gidenler, bütün dünyaya “iki vatanlı olmak”, iki ülkeye aynı oranda bağlı olmak gerçeğini göstermiştir. Yalnızca senede bir kez izine Türkiye’ye gelmeleriyle değil; kültürel, siyasi ve toplumsal mevcudiyetleriyle de; yani yalnızca bedenen değil, ruhen ve aklen de Almanya’daki yurttaşlarımız sınırların aşılabilirliğine, ülkelerin çözülmez bir şekilde birbirine bağlanışına ender bir örnek teşkil etmektedirler. Bugün Almanya’daki yurttaşlarımız, göç, vatan, aidiyet gibi kavramları tepetaklak eden, bu şekilde de sosyal bilimler ve edebiyat literatürüne giren mümtaz bir topluluktur. Sadece Almanya’daki değil, aynı zamanda dünyanın her yerinde yaşayan yurttaşlarımızın hikayesi, bizim ortak hikayemizdir. Onların meseleleri bizim gündemimiz olmalıdır. Batı toplumlarında kronik bir hastalığa dönüşmek üzere olan ırkçı temayüller, oralarda yaşayan vatandaşlarımızın olduğu kadar; bizim de öncelikli sorunlarımız arasında yer almalıdır. Yurt dışındaki azınlıklara yönelik asimilasyon politikaları, dünyanın ortak vicdanıyla birlikte mücadele etmemiz gereken bir gündem maddesi hâline gelmelidir.

Bütün bu sebeplerden dolayı, Almanya’daki yurttaşlarımızın hikayelerine yeniden kulak vermeye, onların sorunlarını çözecek kalıcı mekanizmaları harekete geçirmeye, onları yalnızca siyasi bağlamlarda nadiren hatırlamak yerine, daima gündemimizde tutmaya her şeyden çok ihtiyacımız var.

Bu bilinçle, Türkiye-Almanya İşgücü Anlaşması neticesinde başlayan bu süreçte, başta ırkçı saldırılar sonucu hayatını kaybetmiş yurttaşlarımızı ve bugünün tarihini alınterleriyle yazmış büyüklerimizi yeniden anıyor; başta meclisimiz olmak üzere ülke kamuoyumuzu, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın hikayelerine kulak vermeye davet ediyorum.”