Davutoğlu’nun çekileceğini açıklaması hem iktidar hem de muhalefet cephesinde –Türk siyasetinde yeni bir perde- olarak görülüyor. Her iki cephede de “Aslında biz Davutoğlu’nun çekileceğini öngörmüştük” diyenler olsa da, kimse bu çekilmenin bu kadar erken olacağına inanmıyordu.

“Olur mu, tarih bile verdik” görüşünü savunanlar dahi “Davutoğlu niye gittiğini doğru dürüst açıklayamadı bile. Hepimize sürpriz oldu” demekten geri duramıyorlar.

AKP cephesinde bir yanda Davutoğlu’nun ‘hırslı’ kimliğini öne çıkartıp “Davutoğlu ile Erdoğan arasında kimsenin beklemediği savaşlar çıkacak” diyenler var, bir yanda da “Türkiye, yeni ve daha düşük profilli bir başbakanla seçime gidecek” hesabı yapanlar var. Davutoğlu’nun neden gittiğinin peşini süren muhalefet cephesi, Erdoğan’ın tamamen tarafsızlığını yitirdiğinin tescillendiğini düşünürken, AKP’deki aykırı seslerin Türk demokrasisi adına ‘daha açıktan’ konuşması gerektiğini savunuyorlar.

Cumhurbaşkanlığı cephesinden çıkan “daha düşük bir profilli başbakan olacak” ifadesi siyasi kulislere Türkiye’nin yeni başbakanı için 3B formülünü gündeme getirdi. Bu formüle göre ya Erdoğan’a çok yakın olarak bilinen Binali Yıldırım yeni başbakan olacak ya da her dönem Erdoğan’ın açıklamalarını tekrardan öteye geçemeyen Bekir Bozdağ. Bu formülün içinde Erdoğan’ın damadı Enerji Bakanı Berat Albayrak da var. Ancak Cumhurbaşkanlığı cephesinden “Berat Albayrak’ın isminin böyle bir dönemde yıpranmasına izin verilmez” çıkışlarının geldiği de siyasi kulislere yansımış durumda. Nitekim bu çıkışların ardından yeni başbakan için en çok Binali Yıldırım’ın ismi üzerinde duruluyor. AKP’nin olağanüstü kongresi 22 Mayıs’ta yapılacak. O tarihe kadar da Ankara’da hemen her gün yeni bir başbakan ve yeni bir kabineye ilişkin dedikodular kulaktan kulağa yayılacak.

“Abdülhamit'ten ötesi”

Ankara’da yeni başbakan ve yeni kabineyle ilgili soruların arttığı kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ne yapacağına ilişkin de sorular artıyor. Erdoğan’ın başkanlık sistemindeki ısrarını sürdüreceğini düşünenler, “Ülkenin geleceği bundan böyle bir tek adamın yapacaklarına bağlı” görüşünde birleşiyor. Seçim anketleri ve siyasi analizleriyle ünlü KONDA araştırma şirketinin yöneticisi Tarhan Erdem, DW'ye Türk siyasetinde yaşananlar ve beklentiler hakkında değerlendirme yaparken “İyimser olmak istiyorum ama Türk siyasi hayatının tam bir çıkmaza girdiğini söylemek zorundayım” diyor.

Erdem, sözlerini “Eğer bir ülkede bir kişi ya da bir kurum Anayasa dışına çıkarsa, ötekileri de kendinde bu hakkı görür. İşte bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan kendinde bu hakkı görmüştür. Bu noktadan sonra toplumda ne olacağını kestiremezsiniz. Yani; Türkiye için öngörülemeyen bir süreç başlamıştır” diye sürdürüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AKP’ye doğrudan müdahale ettiğini, ‘aklına eseni yaptığını’, anayasayı ihlal edip de bunu doğal gördüğünü anlatan Erdem’e göre Türkiye’de mevcut durumda büyük bir karmaşa yaşanıyor. Erdem, bu karmaşanın daha iyi anlaşılması için şöyle konuşuyor:

“Anayasa değiştirilmeden bir cumhurbaşkanı kendi istediği gibi hareket etmeye başladıysa Türk demokrasisi bütün kazanımlarını yitirmeye başlamıştır. Cumhurbaşkanının derhal anayasa çizgisine dönmesi gerekir. Yaşadıklarımızın artık sözcüklerle tarif edilir yanı kalmamıştır. Abdülhamit devrinde bile böylesi görülmemişti. Abdülhamit’in sözü önce ferman, sonra kanun olurdu. Ancak bakıyorsunuz Erdoğan’ın ağzından çıkan her şey anında kanuna dönüşmüş. Erdoğan, her gün tek adamlığını takviye edecek adımlar atıyor. Kim ne derse desin o, aldırış etmeyecek ve başkanlığı da, erken seçimi de kendi kafasına göre ayarlayacaktır. Türkiye’nin artık tek bir adamı vardır o da Erdoğan’dır. İçinde bulunduğumuz da tek adam rejimidir.”

“Türkiye dayatma bir başkanlık sistemiyle karşı karşıyadır

Eski adalet bakanlarından anayasa hukukçusu Hikmet Sami Türk de, “Türkiye’yi neler bekliyor. Başkanlık sistemi kaçınılmaz mı” sorusunu yanıtlarken, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tarafsız olmadığı her olayda daha net görülüyor. Hükümet işlerine müdahale ediyor. Fiilen AKP Genel Başkanı gibi hareket ediyor. Yani anayasayı hiçe sayıyor. Türkiye’nin Erdoğan sorunu vardır ve bu sorun önümüzdeki dönemde daha da artacaktır. Davutoğlu’nun –ayrılmak zorunda kaldım- mesajıyla Erdoğan’ın hükümet işlerine nasıl doğrudan müdahale ettiği açıkça görülmüştür” tespitini yapıyor. Erdoğan’ın ‘kafasına estiği’ gibi bakanlar kurulunu da toplandığını hatırlatan Türk, Erdoğan’ın istediği gibi bir başkanlık sisteminin de olmadığına dikkat çekiyor. Türk, Erdoğan’ın yaptıklarının hukuki düzeyde ve mevcut uygulamalarda yerinin olmadığını da şöyle dile getiriyor:

“AKP’nin düşündüğü başkanlık sisteminde yasama ve yürütme yetkisi başkanın elinde birleşiyor; temyiz mahkemesi üyelerinin önemli bir bölümünün başkan tarafından seçilmesi öngörülüyor. Bu öngörüler yerine geldiğinde kuvvetler ayrılığı prensibi tamamen ortadan kalkmış oluyor. Oysa başkanlık sisteminde yasama ve yürütme arasındaki kuvvetler ayrılığı tamdır. Yasama yetkisi Amerika’da kongreye aittir. Başkan, önüne gelen yasaları veto edebilir ancak bu yasaların kabulü için senatonun üçte ikisinin oyunu alması gerekir. Amerika’da yüksek mahkeme üyelerini başkan tayin ederken ancak senatonun da oyunu alarak yapar. Yani; AKP’nin kafasındaki sistemin tam tersinin söz konusu olduğunu görebilirsiniz. Erdoğan ise başkanlıktan çok, yetkilerin tek elde toplanmasını istiyor. Oysa kuvvetler ayrılığı olmadan demokrasi olmaz. Türkiye; dayatma bir başkanlık sistemiyle karşı karşıyadır. Önümüzdeki süreçte tek adam yönetimine geçişin tüm sancılarını daha yoğun yaşayacaktır.”

DW/Hilal Köylü / Ankara