Sakarya 2'nci Ağır Ceza Mahkemesinde bugün görülen duruşmaya TCDD avukatı Gökay Türkyılmaz, kazada arkadaşı Coşkun Ertürk’ü kaybeden avukat Ender Dedeağaç, İrem Candan’ın babası Alaattin Candan ve avukatı Engin Baltacı, makinistlerin avukatı İsmail Gürses ile Kamu çalışanları sendikası avukatı Salih İkizler katıldı

Davada Cumhuriyet Savcısı verdiği mütalaada, 22 Temmuz 2004 tarihinde meydana gelen tren kazası sonrasında Pamukova Cumhuriyet Savcılığı tarafından TCK’nın 389/2 maddesinden açılan kamu davasının zaman aşımına uğradığını belirterek ortadan kaldırılmasını talep etti. Bu talep üzerine davaya katılan Alaattin Candan’ın vekili avukat Engin Baltacı, "Maddi hukuk kurallarının yarattığı bu durum karsısında söyleyecek sözümüz kalmadı" dedi.

Kazada arkadaşını kaybeden Avukat Ender Dedeağaç ise "Bizim maddi usul hukuki konusunda söyleyecek sözümüz yok. Bu olayda bu dosyada yarım kusuru olan kişi bile yargılandı. Diğer kusurlu kişiler ve kurumlar mahkeme önüne çıkarılmadılar. Bu durum hukuk açısından üzüntü yaratıcı bir durumdur" diye konuştu.

Makinistlerin avukatı İsmail Gürses ile kamu çalışanları avukatı İsmail İkizler de davanın zaman aşımına uğradığını belirterek düşürülmesini talep etti. Verilen yarım saatlik ara sonrasında Mahkeme Başkanı Hakim Oğuz Çelik, davanın 7.5 yıllık zaman aşımı süresine uğradığı için ortadan kaldırıldığını açıkladı.

'KIZIM ÖLÜNCE KANSER OLDUM'

Kazada kızı İrem Candan’ı kaybeden baba Alaattin Candan avukatıyla birlikte yaptığı açıklamada "Dava hiçbir şeye yaramadı" dedi. Candan şunları söyledi:

"Hiçbir şeye yaramadı. Vicdanlarda adalet yerini bulmadı. Bundan sonra ben bir şey düşünemiyorum. Yapacağım bir şeyler var. İnsan Hakları Mahkemesi'ne giderim. Evladımın ölümünden sonra 7.5 sene ve bir ay daha geçti. Tüm duruşmalara katıldım. Öyle ki bu kaza benim hayatımda çok şeyler değiştirdi. Şeker hastası idim. Hipertansiyon hastası oldum. Mesane kanseri oldum. Dialize giriyorum, böbreklerim bitti." 'KAMU VİCDANLARI RAHATSIZ'

Avukatı Engin Baltacı da davanın kamu vicdanlarında büyük rahatsızlık yarattığını  belirterek şöyle konuştu:

"Yapılan her şey maddi hukuk kurallarına ve usul kurallarımıza uygun. Sayın mahkemenin bu kurallar çevçeresinde yapacağı birsey yok. Bizim bu davada dikkat çekmek istediğimiz nokta, bilirkişi raporunda demiryoluna atfedilen 8/4 kusurun şahsileştirilmediği. Hatırlarsanız Şubat ayının 2008 yılında ilk karar verildiğinde, biz bunun şahsileştirilmesi için Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulması talebimiz reddedilmişti. Eğer o kabul edilseydi, yapılan soruşturmada bu kusurların kimlere ait olduğu belirlenirdi. Kusurlu olduğu belirlenen kişiler hakkında da muhtemelen bu zaman aşımı uygulanacaktı. Ama biz yine bilecektik ki 8/4’in kusurun 3/4'ü bir makiniste 1/4'ü diğer makiniste 4/8'i de şunlara ait olacağını bileceğiz. O olayın kusurluları da tarihe geçmiş olacaktı. Maalesef bu olayın 4/8 kusurunun kime ait olduğu belirlenmemiş durumda. Oysa gelinen noktada yeni deliller vardı. Yeni deliller olduğunda her zaman yeni soruşturma başlanabilirdi, yapılmadı.  Biz 4/8’inin mukadderat olarak gerçekleştiğini söylemek zorundayız. Çünkü sahibi yok. Bu davanın en can alıcı noktası yok. Bu kamu vicdanını yaralayan bu suç yeni ceza kanununda değişti. Zaman aşımı 15 yıl. Soruşturmada maalesef 4/8 kusurun kime ait olduğu boşlukta kaldı. Bizi ve bütün mağdurları yaralayan da budur."

'SİYASİ BİR KARAR'

Davaya katılan Kamu Çalışanları Sendikası avukatı Salih İkizler de "İdare kendi kusurundan geri döndü" diyerek şunları söyledi:

"Müvekkilim trende görevli bir ve ikinci makinist ile tren şefiydi. Yargıtay bozma kararında, aralarında menfaat çatışması olduğu gerekçesiyle her bir sanığın ayrı avukat tarafından temsil edilmesi gerektiğini söyledi. Ben de kaza sırasında treni kullanan makinistin müdafii görevini yaptım. Mahkemenin önceki kararında 37 kişi öldü diyor. Bırakın 37 kişiyi, 1 kişinin ölümü bile insanı üzüyor. Bu karara müvekkilim açısından sevinmem gerekir ama, geriye 37 canın olduğunu düşününce üzülmemiz lazım. Çünkü ben davanın başından sonuna kadar müvekkillerimin bu olayda kusursuz olduklarına inandım. Bir tek kusurları vardı. O da 'bu treni kullanmayacağım' diyerek ısrarla trene binmemeleri gerekir. Tren konusu işletmecilik hatalarıyla doluydu. O kazadan sonra hızlandırılmış tren taşımacılığı sona erdi. Yani idare kendi kusurundan geri döndü. Şimdi o yolu hızlandırılmış değil, hızlı tren için kapatıyor. İki yoldan birini trafiğe açık tutabilecekken, Avrupadaki örnekleri bu. Şeklen kamu yararından uzaklaşarak her iki tarafı da kapatıyor. O zaman İstanbul Teknik Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi'ndeki bilim adamlarının raporları vardı. 'Burada hızlandırılmış tren taşımacılığı mümkün değildir' diye. Buna rağmen devam ettiler. Bu bir siyasi karar." 

KARARI VERENLERİN TÜMÜ YARGI ÖNÜNE ÇIKARILMALIYDI'

Davayı izleyen Birleşik Tasımacılık Sendikası Genel Başkanı Yavuz Demirkol da, ‘-"Mahkemenin atadığı bilirkişilerin 8’de 4 oranında kusur verdiği TCDD yetkilileri, yani o hızlandırılmış trenin çalıştırılmasına karar verenlerin en azından yargı önüne çıkartılması lazımdı" diye konuştu. Demirkol, "Bugün verilen bir kararla kamu vicdanı rahatsız olmuştur. Hızlandırılmış trenin çalıştırılmasına kim karar verdiyse onların hepsinin yargı önüne çıkarılması lazımdı" dedi.

Zafer TOKUŞ- Aziz GÜVENER / SAKARYA,

ZT,AG(MB/COŞ)