Almanya'nın liman kenti Hamburg'da ATİK ( Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu) öncülüğünde düzenlenen programla Sanatçı Yılmaz Güney anılacak.

Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu (ATİK) öncülüğünde, 9 Ekim saat 15.00'de Wilhelmsburg Bürgerhaus'da düzenleneyecek programla Sanatçı Yılmaz Güney anılacak.

Yılmaz Çelik, Umut Trio (Ertan Tekin ve Nilgün - Malte İkilisi), Grup Cemre'nin sahne alacağı programda Sanatçı Yılmaz Güney'in hayatı ile ilgili bir sinevizyon gösterimi de yer alacak.

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Genel Başkanı Cuma Erçe ve ATİK Eşbaşkanı Süleyman Gürcan'ın da konuşmacı olarak yer alacağı programla ilgili ATİK'dan yapılan açıklamada, ​​​''Emperyalist savaşlara, yoksulluğa ve yasaklara karşı devrimci sanatçı Yılmaz Güney’i anıyoruz! Son yıllarda bir emperyalist savaşı aratmayacak boyutlarda yürütülen bölgesel haksız savaşlarda yüz binlerce insan katledilirken, milyonlarcası yerinden yurdundan edildi. Bu gün ise emperyalistler arası dalaş ve kavga yanıbaşımızda olan Ukrayna’da yürütülmektedir. ABD ve AB ile Rusya arasında sürdürülen bu kavganın bedelini başta Ukrayna halkı olmak üzere dünya halkları ödemektedir. Birçok ülke gibi Alman emperyalizmi de Ukrayna savaşını fırsat bilerek askeri harcamaları için yüz milyar Euro'luk özel bir fonun kurulacağı yönünde karar aldı. Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un almış olduğu bu karar, “NATO bünyesinde Almanya’nın sorumluluklarını yerine getirmesi” olarak gerekçelendirse de, işin özü Almanya’nın olası yeni bir emperyalist savaşa en iyi şekilde hazırlanmasıdır.'' denildi.

'SPD VE YEŞİLLER SAVAŞ KIŞKIRTICILIĞI YAPMAKTADIR'

ATİK'den yapılan açıklamada şimdiye kadar SPD ve Yeşiller'in silahlanmaya karşı olduğuna dikkat çekilen açıklama şöyle devam etti, ''SPD ve Yeşiller, iktidar olduktan sonra açıkça savaş kışkırtıcılığı yapmaktadır. Bu tür savaşların ve her geçen gün artan silahlanmanın daha fazla ölüm, yıkım, sürgün ve yoksulluk olduğunu bir kez daha Ukrayna savaşında görüyoruz. Halkın temel ihtiyaçlarından yapılan kısıtlamalarla bir yandan yoksulluk arttırılırken, öte yandan sağlık, eğitim, konut gibi alanlarda ciddi sıkıntılar yaşatılmaktadır. Savaş bütçesine ayrılan milyarlarc Euroluk bütçe ile birlikte işçiler ve emekçiler daha da yoksullaşmaktadır. Türkiye ve Türkiye Kürdistan’nın da ise artan yoksulluğun yanı sıra, Türk hakim sınıflarının temsilcisi AKP ve MHP iktidarı, gelişen en ufak toplumsal muhalefeti zorla bastırmaya çalışmaktadır. Bir yandan Kürt halkının Rojava'da onca bedel ödeyerek elde ettiği kazanımları boşa çıkarmak için sınır ötesi saldırılarını artırırken, öte yandan en ufak direniş ve eylemlere faşist terörle saldırmaktadır. Başta konser ve festivaller olmak üzere, farklı sanatsal faaliyetlere yönelik akla mantığa sığmayacak yasaklamalar getirmektedir. Kürt dili, edebiyatı, sanatı ve kültürü alanında çalışmalar yürüten kurumlar kapatılmakta, muhalif sanatçılar gözaltına alınmaktadır. Alevi kurumlarını sindirmeye ve korkutmaya yönelik saldırılar devam etmektedir. Tüm bu saldırıların sebebi ise TC'nin ülkeyi yönetme kabiliyetini yitirmesidir. Bunun yanısıra yaşattıkları derin ekonomik kriz ile birlikte, yoksulluğun ve açlığın daha da büyümesine neden olmaktadırlar. Devrimci edebiyat ve sanatın susmayan sesi Yılmaz Güney’i anmanın yolu, saldırılar karşısında ortak mücadele hattını geliştirmekten geçmektedir. Gün emperyalist savaşlara, yoksulluğa ve yasaklara karşı mücadeleyi yükseltme günüdür.''

YILMAZ GÜNEY'İN FIRTINALI HAYATI

Hamburg: "Yumuşak Koca" tiyatro oyunu güldürdü Hamburg: "Yumuşak Koca" tiyatro oyunu güldürdü

Gerçek soyadı Pütün olan ancak daha sonra Güney soyadını alan Yılmaz Güney, 1 Nisan 1937 yılında Adana'nın Yüreğir İlçesi Yenice Mahallesi'nde (Köyünde) hayata gözlerini açtı. Babası aslen Siverek'li Zaza, annesi ise Varto'lu bir Kürt olan Yılmaz Güney, Çirkin Kral olarak Türk sinema tarihine damga vuran film serilerinin ardından çektiği ve Cannes ödüllü Yol, Sürü, Umutsuzlar gibi filmleriyle dünya çapında tanındı. Adana'da büyüyen Güney, bir süre Kemal ve And Film şirketinin bölge temsilcisi olarak çalıştı, sonrasında ise üniversite okumak üzere İstanbul'a gitti ve Atıf Yılmaz ile tanıştı. Bu süreçte bir yandan da hikâyeler yazıyordu. Daha sonra Atıf Yılmaz'ın da desteğiyle sinemaya atıldı. Güney, 1959 yılında Atıf Yılmaz'ın yönetmenliğini yaptığı 'Bu Vatanın Çocukları ve Alageyik' isimli filmlerin hem senaryosunu yazar, hem de filmlerde rol alır ve oynar. Bu sırada Yeni Ufuklar ve On Üç gibi dergilere de öyküler yazan Güney, bir öyküsünde komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle yargılanır ve 1961 yılında bir buçuk yıl hapis cezasına mahkûm olur. Cezaevinden çıktıktan sonra filmlerinde ezilen, hor görülen bir "Anadolu çocuğunun" hikayelerini anlatan Güney, tam da bu zamanlar halktan çirkin kral lakabını alır. Bu dönemde dikkat çeken ilk filmlerinden olan ve Lütfü Akad'ın yönettiği, kendisinin yazdığı Hudutların Kanunu'da rol alır. Kendini günden güne geliştiren Güney, sade ve abartı içermeyen oyunculuğu ile dikkat çeker. Güney, 1971 yılında İsrail İstanbul Başkonsolosu Efraim Elrom'un öldürülmesinden sorumlu olan başta Mahir Çayan olmak üzere diğer Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (THKP-C) üyelerini sakladığı gerekçesiyle 2 yıl hapse mahkum edildi. Yılmaz Güney cezaevindeki yıllarında da boş durmadı ve şiir ve öyküler yazdı. 1974 yılında cezaevinden çıkan Güney aynı yıl Arkadaş filmini çekti. Yine aynı yıl Endişe adlı filmi çekerken Yumurtalık ilçesindeki bir gazinoda ilçe Yumurtalık Hakimi Sefa Mutlu'yu öldürmekten tutuklandı ve 25 Ekim'de Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlayan yargılamaların sonucu 13 Temmuz 1976'da 19 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Beş yıl hapis yattıktan sonra 9 ekim 1981 tarihinde izinli olarak çıktığı Isparta Yarı Açık Cezaevinden yurtdışına firar etti. Yılmaz Güney'in hapisten kaçışı da filmlerini anımsatmıştır. Hapse girmeden önce çekmiş olduğu Şeytanın Oğlu filminde bir günlük bayram izininde dışarı çıkan ve kayıplara karışan bir adamın hikâyesini anlatmıştır. Bir günlük izin ile hapisten çıkan Güney, Antalya'nın Kaş ilçesinden Yunanistan'a bağlı Meis adasına, oradan da İsviçre'ye kaçmıştır. Daha sonra Fransa'ya geçer ve yaşamının geri kalanını orada geçirir. Güney Yol ile Cannes Film Festivali'nde ödül aldı. Yurt dışına kaçtıktan sonra Fransa'da Duvar filmini çekti. Güney'in, 1976 yılında Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi'nde tanıklık ettiği, çocuklar koğuşunda çıkan ve tüm cezaevine yayılan bir isyanın sinemaya aktarıldığı Duvar onun son filmi oldu. Son yıllarını Paris'te geçiren Güney, mide kanseri nedeniyle 9 Eylül 1984'te yaşamını yitirdi. Mezarı Paris'te bulunan Père Lachaise Mezarlığı'nda 62. kısımda bulunmaktadır.