HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar'ın, 'Mustafa Kemal Paşa Kürt sorununun ağırlığı ve ciddiyetinin farkındaydı' şeklindeki açıklamasına tepkiler devam ediyor.

Sancar, “1921 Anayasası'nın iki temel dayanağı vardı. Böyle bir anayasa yapılmasının ilk dayanağı "halk egemenliği" ilkesidir. Yani halkı kendi sorununu yöneten bir muhatap olarak kabul eden anlayıştı. İkincisi Kürt sorununun çözümüydü. Mustafa Kemal Paşa sorunun ağırlığının ve ciddiyetinin farkındaydı. Bunu halk egemenliği ilkesine dayalı, bütünlüklü bir demokrasi fikriyle çözmeye çalıştı. O dönemler bu konuda çokça çaba harcandı. Yerel demokrasi ve halk iradesi olarak ülkenin bu sorununu çözmek için o gün bulduğu yolu, maalesef daha sonra terk ettik. Şimdi de ülkenin sorunlarının çözümü, bu iki ilkeyi birleştirmek, bu iki alanı bütünleştirmekten gerekiyor. Halk egemenliği, bu hem genel demokrasiyi hem de yerel demokrasiyi içerir” dedi.

SOSYAL DEMOKRAT, ULUSALCI VE SOSYALİST ÇEVRELERDEN ELEŞTİRİ 

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar'ın TBMM'de düzenlenen 23 Nisan Özel Oturumu’nda gündeme ilişkin değerlendirmesi sonrası, farklı kulvarlarda yer alan birtakım sosyal demokrat, ulusalcı ve sosyalist çevreler tarafindan sert dille eleştirilmesi dikkat çekti. Eleştirenlerin bir bölümü, 'Mustafa Kemal Paşa Kürt sorununun ağırlığı ve ciddiyetinin farkındaydı' şeklinde konuşan HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar'ın Kemalistlere mesaj verdiğini ileri sürdü. Diğer bir kesim ise, Mithat Sancar, 'Türkiye’yi bölelim diyor. Özerklik istiyor' dedi. Araştırmacı yazar ve tarihçi Ayşe Hür ile Recep Maraşlı gibi isimler de Mithat Sancar'ın geçmişte yaşanılanları çok iyi bilmesine rağmen 'ayıp ettiğini', Twitter'da eleştirenler arasındaydı.

Vatan Partisi Genel Sekteri Utku Reyhan, "HDP gibi, aslında PKK’nın uzantısı olan cumhuriyet idaresini tanımayan bir partinin bile kendisine meşruiyet aramak için Atatürk’e sarılmak zorunda kalması dikkat çekicidir. Fakat burada tarihi gerçekleri çarpıtıyorlar ve kendilerince Atatürkçü kitlelere sevimli görünmeye çalışarak yandaş toplamak istiyorlar." dedi. 

CHP eski milletvekili Şahin Mengü ise şunları söyledi: "1921 Anayasası dediğimiz anayasa bir kağıdın önü ve arkasına bir harbi yönetmek için yazılmış bir kurallar manzumesidir. Açılan Meclis İstanbul meclisinden kaçıp gelenlerle oluşmuş bir meclisti. O Mecliste tabii eyaletleri var. Kürdistan var, Lazistan var… Ona bakarak Türkiye Cumhuriyeti'ni şekillendirmek olsa olsa ahlaksızlık olur. Bölücülük olur. Onun yerinden yönetim dediği, özerkliktir. Özerklik istiyor. Üslubu yumuşak olsa ne olacak? Adam bölücülüğü anlatıyor. Türkiye’yi bölelim diyor. Özerklik istiyor."

Sol ve sosyalist çevrelerde de Mithat Sancar'a yönelik sosyal medya üzerinden farklı tonlarda eleştirler dikkat çekti.

Sancar: Mustafa Kemal Paşa, Kürt sorununun ağırlığı ve ciddiyetinin farkındaydı

Türkiye Meclisi’nin kuruluş aşamasında çok ağır şartlarda yerel kongreler organize edildiğini, Meclis’in kuruluşuna giden yolun da bu kongrelerden geçtiğini belirten Sancar, “Birinci Meclis, yerel kongrelerin neredeyse aktığı bir deniz oluyor. Yerel kongreler birer nehir, Birinci Meclis, bu nehirlerin toplandığı bir deniz” dedi.

“Bütün mebuslar Birinci Meclis'e kendi kimlikleriyle katılıyorlardı”

O zamanki meclisin o şartlarda ülkenin toplumsal, dinsel, etnik, düşünsel çeşitliliğini büyük ölçüde içerdiğini vurgulayan Sancar, “Bu açılardan çoğulcu bir Meclis; eksikler, kapsanmayanlar var elbette. Bunlar da belki o günden bugüne bakmamız ve muhasebesini çıkarmamız gereken meselelerdir” diye konuştu.

“Bu çoğulculuğu tarif etmek için pek çok örnek kullanılır ama ben sadece ilk etapta sayılanları değil, daha az görünenleri zikredeyim” diyen Mithat Sancak sözlerine şunları ekledi:

“Mevlevi, Bayrami ve Nakşibendi şeyhleri var, Abdulhalim Çelebi, Hacı Mustafa Efendi, Şeyh Hacı Fevzi var, Dersimli Seyid Diyar Ağa var, Lazistan mebusları var, Laz ve Gürcü olarak bilinen üyeler var, Kürtler var, Çerkesliği öne çıkmış mebuslar var, Araplar var. Kısacası Türkiye’nin o zamanki etnik, dinsel ve toplumsal çeşitliliğinin önemli bir kısmı var. Ve bu insanlar kendi kimliklerini saklamadan, tam aksine kendi kimliklerini açıklayarak giriyorlar. Kendi kimlikleriyle katılıyorlar. Bu birinci Meclis’in en önemli vasıflarından biridir. Bu vasıf diğer özelliklerle de tamamlanmıştır.

Birinci Meclis'in dayandığı ilke halk egemenliğidir

Birinci Meclis, meşruiyetçi bir yönetim anlayışına sahiptir. Dayandığı ilke de halk egemenliğidir. Evet, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu söyler ama daha sonra da göreceğimiz gibi, 1921 Anayasası’nın başına bir ‘halkçılık beyannamesi’ ekler. Milli irade, halk iradesi tartışmalarına girmeyeceğim elbette. Ama halk iradesinin ne anlama geldiğini belki de Birinci Meclis'in tatbikatına ve daha sonra çıkardığı Anayasaya bakarak daha iyi anlayabiliriz.”

Sancar, konuşmasının devamında, “Halk egemenliği ilkesi halkçı yönetim demek ama aynı zamanda halkın her düzeyde yönetime katıldığı bir yönetim demektir. Nitekim, Meclis'in kuruluşundan yaklaşık on ay sonra ilan edilen Anayasa, bu anlayışa dayanıyor. Yerelde halkın kararlara katılımını garanti altına alan bir idare sistemi, bir demokrasi modeli kuruyor. Birinci Meclis, müzakereci ve mutabakatçı bir yöntem takip ediyor” ifadelerini kullandı.

“O yönetim neden bu kadar önemliydi?”

Meclis'in kuruluşunun 100'üncü yılına geçmişle karşılaştırmalar yapan Sancar, dönemin yönetiminin önemine değindi:

"Bu kadar farklı kesimlerden ve düşüncelerden insanın müzakereyi ve mutabakatı bir kenara bırakmadıkları bir Meclis’i konuşuyoruz. Onun 100’üncü yıl dönümünü bugün kutluyoruz. Bu Meclis yasalcı bir Meclis; mesela 23 Nisan 1920’de açılıyor. 19 Nisan 1921’e kadar tam 109 kanun çıkarıyor. Bunların hepsi ismiyle müsemma kanundur, torba değil. Her birinin ismi var. Her birinin kanun usulüne göre, müzakere ve karara bağlanma yöntemi var. O nedenle yasalcı bir Meclis’tir. Meclis yetkileri kendinde topluyor, biliyorsunuz bir Meclis hükümeti sistemi var. Bu şu demektir, her türlü yetki devletin 3 önemli erki: yasama, yürütme ve yargı Meclis’te toplanıyor. Fakat bu yetkililere tekelci biçimde sahip çıkma anlayışını taşıyamıyor."

“İkincisi Kürt sorununun çözümüydü”

1921 Anayasası'nın iki temel dayanağı vulunduğuna işaret eden HDP Eş Genel Başkanı, “Böyle bir anayasa yapılmasının ilk dayanağı ‘halk egemenliği’ ilkesidir. Yani halkı kendi sorununu yöneten bir muhatap olarak kabul eden anlayıştı. İkincisi Kürt sorununun çözümüydü” dedi.

Sancar, “Mustafa Kemal Paşa sorunun ağırlığının ve ciddiyetinin farkındaydı. Bunu halk egemenliği ilkesine dayalı, bütünlüklü bir demokrasi fikriyle çözmeye çalıştı. O dönemler bu konuda çokça çaba harcandı. Yerel demokrasi ve halk iradesi olarak ülkenin bu sorununu çözmek için o gün bulduğu yolu, maalesef daha sonra terk ettik” diye ekledi.

“Şimdi de ülkenin sorunlarının çözümü, bu iki ilkeyi birleştirmek, bu iki alanı bütünleştirmekten geçiyor” diyen Mithat Sancar, “Halk egemenliği, bu hem genel demokrasiyi hem de yerel demokrasiyi içerir. Bir de insanların yerelde kendilerini yönetebilecekleri -elbette bunun belli bir çerçevesi var - şartların, sistemin yaratılması, herkesin kimliğinin eşit değer görmesi ve anayasal kabule, güvenceye bağlanmasıyla olur” şeklinde konuştu.