Ceyda Karan, Lula'nın dönüşüyle birlikte geçmişten günümüze yaşananları da dikkate alarak karşılaşacağı zorlukları ifade etti.

Karan'ın yazısında, "Lula da Dilma da, sistemi değiştirmeden servetin yoksullar lehine yeniden dağıtımına odaklı sol politikalarının bedelini ödediler. Obama/Biden yönetiminin Latin solunu kemirmesinin kurbanı oldular." ifadeleri dikkat çekti.

"Lula, Brezilya tarihinde göreve üçüncü kez seçilen ilk devlet başkanı. Latin Amerika'nın en büyük ve önemli ülkesini 2003-2010 yıllarında iki dönem yönetmişti. 'Bolsa Famila' adı verilen programı yoksulluk ve ayrımcılıkla yüklü ülkesinin insanlarına merhem olmuştu. Lula ve İşçi Partisi, milyonlarca insanı yoksulluktan kurtaran sosyal politikalarıyla dikkat çekerken, ülke ekonomisini büyütmeyi başarmıştı. Lula, BRICS'in kurucularındandı, bölgesel ittifaklarla Latin solunun etki alanını genişletmişti. 2011'de yerini halefi olan eski gerilla Dilma Rousseff'e bıraktığında Lula'nın popülaritesi yüzde 85'i buluyordu."

Ceyda Karan'ın bugünkü yazısı şöyle:

Anglo-Amerikan menşeili neoliberalizmle bütünleşmiş oligarşi eşliğinde hibrit darbelerden geçen Brezilya solu, efsane lideri Lula da Silva ile geri dönüş yaptı. Lula, pazar günkü seçimlerde neofaşist rakibi Jair Bolsonaro'nun bileğini büktü. Ne ki, zaferin 'buruk' bir tadı var. Lula, 'pembe solun' neofaşist iklimde iyice soluklaştığı bir 'demokrasi ittifakına' liderlik etti, kılpayı farkla seçildi.

Brezilya; Amerikan nizamının dünyaya ettiği kötülüklerin cisimleştiği ülkelerden. Lula, bizzat Amerika'nın 'sol liberal' addedilen elitlerinin kurbanı. Tarihin ironisi, geri dönüşünü 'sinekten yağ çıkarırcasına' fırsat bilen yine onlar.

LATİN SOLUNU KEMİREN AMERİKAN DEMOKRATLARI

Lula, Brezilya tarihinde göreve üçüncü kez seçilen ilk devlet başkanı. Latin Amerika'nın en büyük ve önemli ülkesini 2003-2010 yıllarında iki dönem yönetmişti. 'Bolsa Famila' adı verilen programı yoksulluk ve ayrımcılıkla yüklü ülkesinin insanlarına merhem olmuştu. Lula ve İşçi Partisi, milyonlarca insanı yoksulluktan kurtaran sosyal politikalarıyla dikkat çekerken, ülke ekonomisini büyütmeyi başarmıştı. Lula, BRICS'in kurucularındandı, bölgesel ittifaklarla Latin solunun etki alanını genişletmişti. 2011'de yerini halefi olan eski gerilla Dilma Rousseff'e bıraktığında Lula'nın popülaritesi yüzde 85'i buluyordu.

Lula da Dilma da, sistemi değiştirmeden servetin yoksullar lehine yeniden dağıtımına odaklı sol politikalarının bedelini ödediler. Obama/Biden yönetiminin Latin solunu kemirmesinin kurbanı oldular.

Rousseff, 2011'deki ilk döneminin ardından 2014'te ikinci dönem başa geldiğinde Brezilya'nın yolsuz oligarkları ve sağcı ordusu Washington'daki odaklarla birlikte kolları sıvamıştı. Rousseff, dünyada her hükümetin başvurduğu 'bütçe yamama' ithamıyla iki sene sonra 2016'da kurumsal bir darbe ile azledildi. Sonradan 'bütçeyi yamamadığı' da anlaşıldı. Dilma azledildikten sonra koltuğuna kurulan sağcı yardımcısı Michel Temer'le ilk görüşenlerden birisi dönemin ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden'dı. Biden Washington'ın tam desteğini iletmişti. Temer hükümeti Washington'la özelleştirmeleri görüşmeye derhal başlamıştı.

Dilma siyasetten ekarte edilince Lula yine kolları sıvadı. Ancak 2018 seçimlerine hazırlanırken, anketlerde yıldızı parlamaktayken, payına ABD Adalet Bakanlığı ve CIA eliyle pişirilen yargı komplosu düştü. Batı medyası 'Lava Jato' (Oto Yıkama-Car Wash) adıyla da bilinen soruşturmanın hiçbir kanıta dayanmayan iddialarını 'solun yolsuzluğu' olarak saçıverdi. Savcılardan birisinin 'Lava Jato CIA'dan hediye' dediği çok sonra ortaya çıktı. Bu komplo Lula'nın 2018 seçimine girmesini engellemekle kalmadı, 580 gün hapis yatmasına yol açtı. Bu sayede 2018'de ordunun sahneye attığı neofaşist Bolsonaro seçilince Lula'nın mahkumiyetinin sorumlusu hakim Sergio Moro'yu adalet bakanı atadı. Lula iş işten geçtikten sonra Anayasa Mahkemesi kararıyla tüm ithamlardan aklandı. Olmayan evleri, olmayan serveti, olmayan yolsuzlukları için hapis yattıktan sonra...

Bolsonaro ise 'bütçe yamama' suçunu dört yıl boyunca işledi ama Amerikan medyasının radarına hiç takılmadı. Fakat pandemi eşliğinde göze giren neofaşist karakteri nahoş hale gelmişti. Bugün Amerikalı Demokratlar, 'Lulacı' kesildiler. Bolsonaro 'Trumpçı' olduğu için... Lula'nın zaferinden dünyaya 'otokrasi-demokrasi' dersleri çıkarmakla meşguller. Gerçekte Brezilya'da Lula'nın ancak kılpayı kazanmasına yol açan Bolsonarizmin müsebibi oldukları halde.

BOLSONARİZM

Dilma'ya yapılan darbe sonrası Demokratların tercihi Temer, Brezilya'ya iki sene vekaleten hükmetmişti. Eski bir asker olan Bolsonaro, 2014'ten itibaren sağcı oligarklar ve ordunun hazırladığı isim olarak Cumhuriyetçi Trump yönetiminin tercihi oldu. Temer'in eksiklerini tamamladı, beterini yaptı. Küresel elitlerin arzularını 'küreselleşme karşıtıymış' gibi yaparak hayata geçirdi. Ağır özelleştirmeler, petrol şirketi Petrobras'ın rafinerilerinin kapatılıp ABD'den işlenmiş ürün alınmak zorunda kalınması, emekçi haklarının tırpanlanması, kayıt dışı ekonominin patlatılması, emeklilik yaşının yükseltilmesi, pandemide kamu sağlığının enkaza çevrilmesi, Amazon ormanlarının tam anlamıyla yağmaya açılması gibi...

'TANRININ İKTİDARI', 'HALKIN LİDERLİĞİ'

Lula, dört yıl sonra İşçi Partisi ve müttefikleri eşliğinde tekrar başa geldi. Şimdi ağır hasar almış ülkesinde Temsilciler Meclisi ve Senato'da çoğunluğu olmayan partilerin ittifakına liderlik edecek. Başkan Yardımcısı, 2006'da sandıkta yendiği rakibi Sao Paulo'nun eski valisi Geraldo Alckmin. Neofaşizme karşı Latin 'sosyal demokrasisini' tesise çalışacak. Bolsonaro'nun müttefikleri Kongre'de önemli sayıda sandalye kazanmışken ve önde gelen eyaletlerin valiliklerini elde tutarken, işi kolay olmayacak.

Lula'nın kampanyası da kolay yürümedi. Bolsonaro ve fanatikleri 20'inci yüzyıldaki askeri diktanın işkencelerini utanmadan överek, sokaklarda silah çekmekten çekinmediler. Devlet kaynakları seçim kampanyasına aktarıldı. Topluma saçılan faşizm tohumları pazar günü yüzde 49'luk bir oy oranı da getirdi. Lula, bu süreçte "Beni ancak tanrı iktidardan indirebilir" diye buyuran Bolsonaro'da temsil edilen evanjelik yobazlıkla uğraştı. 215 milyonluk Brezilya nüfusunun üçte birini oluşturan evanjeliklere kendisini 'bebek katili', 'otoriter solcu', 'kiliseleri kapatacak' diye sunan Bolsonaro'nun yalanlarıyla mücadele etti. Lula, nisanda kadınların kürtaja erişimi olması gerektiğini söylediği için lanetlenmişken, "Benim için hayat kutsaldır, yaratıcı olan Tanrı'nın işidir ve benim taahhüdüm her zaman onu korumak olmuştur" demek durumunda kaldı. Seçime kısa süre önce evanjelik toplum için 'dini özgürlüklere bağlılık mektubu' yayımladı.

Sermayeye de 'sorumlu maliye politikası' ve 'ülkeyi durgunluktan çıkarmak için kamu ve özel yatırımları yeniden harekete geçirme' sözü verdi. Financial Times ve The Economist gibi yayınlar 'merkezde olması' için şimdiden kendisini uyarıyor.

Lula, 30 milyon insanı açlıktan, 100 milyondan fazlasını yoksulluktan kurtarmayı vaad ediyor. "Demokrasi ancak tüm nüfusun istisnasız, onurlu bir yaşama erişimi olduğunda gerçek olacaktır" diyor. Bilgi ekonomisi için ulusal strateji oluşturmaktan söz ediyor. Amazon ormanlarını korumayı vaad ediyor.

The Economist: Türkiye’de zengin daha zengin, yoksul daha yoksul The Economist: Türkiye’de zengin daha zengin, yoksul daha yoksul

LULA'NIN 'DÜNYASI'

Lula'nın, kampanyasında tam manasıyla mümkün olamasa da başkanlığında 'dış politikadaki ustalığını' konuşturması beklenebilir. Kendisi çok kutupluluğun destekçisi, Latin Amerika'nın Mercosur, Unasur gibi bölgesel birliklerinin de mimarlarından. BRICS'in genişletilmesinden yana. Şimdiden "Demokratik diyaloğu teşvik eden ve halkların kendi kaderini tayin hakkına saygı duyan egemen, mağrur ve aktif dış politika" vurgusu yaptı. Ukrayna krizinde Biden'ın da AB'nin de suçlu olduğunu söyledi. Çin'e açılan 'Soğuk Savaşı' eleştirdi. Nisan ayında Brezilya'yı ziyaret eden ABD Dışişleri'nin siyasi işler sorumlusu Victoria 'fk the EU' Nuland, neler yaptı bilmiyoruz. Fakat Lula, bugün kendisini tebrik edip 'birlikte çalışma' arzusunu dile getiren Biden'ı gayet iyi tanıyor.

'YARININ BREZİLYASI İÇİN MEKTUP'

Lula 2002'de 'Brezilya halkına mektup' yayınlamıştı. Bu seçimde için de 'Yarının Brezilyası için mektup' kaleme aldı. Neoliberal talanın neofaşizm biçtiği ülkesi için dünyaya mal edilebilecek iki resim çizdi.

Birisi, "nefretin, yalanların, hoşgörüsüzlüğün, işsizliğin, düşük ücretlerin, açlığın, silahların ve ölümlerin, duyarsızlığın, maçoluğun, ırkçılığın, homofobinin, Amazon'un ve çevrenin tahribatının ülkesi.... Uluslararası tecridin, ekonomik durgunluğun, diktatörlüğün ve işkencecilerin takdirle karşılandığı, korku ve güvensizlik dolu bir Brezilya.”

Diğeri "umudun, saygının, emeğin istihdamının, insana yaraşır ücretlerin, onurlu emekliliğin, herkes için hak ve fırsatların, yaşamın, sağlığın, eğitimin, çevrenin korunması ve kadına saygının ülkesi... Siyah nüfusun ve çeşitliliğin, dünyayla egemenlikçi entegrasyonun ve hepsinin üzerinde demokrasiye sarsılmaz bağlılığın. Umut dolu bir Brezilya, herkes için bir Brezilya"

Tokadını bizzat yediği sistemi değiştirmeden nasıl edecek, belli değil. Bu kez başarması ve örnek olması umuduyla...