Emre Peker ve Joe Parkinson imzalı röportajda, Türkiye'nin, Suzan Sabancı Dinçer'in 30 yıllık kariyeri boyunca, siyasi ve ekonomik krizlere açık, geride kalmış bir ekonomiden bölgesel bir güç haline dönüştüğü belirtilirken, 2011 yılında yüzde 8.5 ile Çin ve Arjantin'den sonra en hızlı büyüyen ekonomi olma başarısı gösterdiği vurgulanıyor. Röportajda, Suzan Sabancı Dinçer'in "Türkiye büyüdükçe Akbank da büyüyor. Ülkemiz büyük hedeflere ve yüksek bir özgüvene sahip. Bu kapsamda bankacılık faaliyetlerimiz için de çok büyük bir potansiyel olduğunu düşünüyoruz" ifadeleri ile birlikte şunlara yer veriliyor:

"Suzan Sabancı Dinçer, ekonomik manzaranın çok daha fazla büyüme potansiyeli barındırdığına işaret ediyor ancak Türkiye'nin büyüme sürecinin bazı riskler içerdiğini de belirtiyor. Sabancı Dinçer, cari açığa ve düşük iç tasarrufa bağlı olarak yerel fonlama olanaklarının kısıtlı olmasına dikkat çekiyor."


"YABANCI YATIRIMCILAR İÇİN HALA CAZİP"


Türkiye ekonomisindeki potansiyelin Ortadoğu'ya ilişkin kaygıları geri plana ittiği belirtilen röportajda, Türkiye'de finansal piyasaların Suriye'de yaşanan gelişmelerden etkilenmediğine de işaret ediliyor. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası endeksinin yılbaşından bu yana yüzde 37,5 yükseldiğine, aynı dönemde Akbank hisselerinin de yüzde 38,5 artış gösterdiğine dikkat çekilirken Suzan Sabancı Dinçer'in şu sözlerine yer veriliyor:

"İMKB 30 şirketleri söz konusu olunca, yatırımcıların Suriye'deki gelişmelerden etkilenmedikleri görülüyor. İMKB 30 içinde yer alan şirketler yabancı yatırımcılar için hala cazip. Bilançolarımızın kalitesi ve güçlü iş hacmimiz sebebiyle yabancı yatırımcılar daha çok uzun vadeli fotoğrafa bakıyor."


"EKONOMİ ÖNEMLİ BİR SIÇRAMA YAPACAK"


Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının, Türkiye'nin kredi notu konusundaki yaklaşımlarına da yer verilen haberde, Suzan Sabancı Dinçer'in şu değerlendirmesine yer veriliyor:


"Eğer Türkiye yatırım yapılabilir notunu alırsa, ekonomi önemli bir sıçrama yapacaktır. Finansal istikrar sürdüğü sürece, büyük olasılıkla notumuz yükselecektir. Piyasalar bu nedenle Türkiye konusunda bu kadar iyimser".


Suzan Sabancı Dinçer'in 2001 krizi deneyimlerinden yola çıkarak 'sürdürülebilirlik' kültürü ve ihtiyatlılık konusundaki düşüncelerine de yer verilen haberde "2001 krizi öncesindeki dönemde kurum olarak bazı bankacılık ürünlerinde agresif bir politika izlemediğimiz için eleştirildiğimiz günleri hatırlıyorum. Kriz sonrasında haklı olduğumuz ortaya çıktı. Karlılık tabii ki önemli, ancak sürdürülebilirlik de bir o kadar önemli" sözleri yer alıyor.


Suzan Sabancı Dinçer'in sürdürülebilirlik konusundaki görüşlerinin, Türk hükümeti ve Merkez Bankası yetkililerinin ekonomik büyümenin yüzde 5 seviyesinde tutulması ve ülkeye uzun vadeli sermaye çekilmesi hedefleriyle de paralellik gösterdiği belirtilen haberde, önümüzdeki döneme ilişkin dikkat edilmesi gereken iki konunun cari açık ve kısa vadeli yabancı sermaye ihtiyacı olduğu vurgulanıyor. Yüzde 7,5 düzeyinde bir cari açık oranının ekonomistler tarafından hala yüksek bulunduğu belirtilirken, oranın GSMH'nin yüzde 4'ü seviyesine gerilemesi gerektiği belirtiliyor.


Röportaja "Akbank ve Türk bankacılık sektöründeki diğer kuruluşlar ekonomiye sermaye enjekte etmek için iyi bir durumda bulunuyorlar. Yüzde 17 gibi yüksek bir sermaye yeterlilik oranı ve 7'ler seviyesindeki düşük bir kaldıraç oranı ile, Akbank, çok güçlü bir bilançoya ve uluslararası sermaye piyasalarından kolaylıkla borç alabilme kabiliyetine sahip" diyen Suzan Sabancı Dinçer, "Bankalar olarak güçlü bilançolarımız ve ekonomimizin artan itibarı sayesinde, daha uzun vadeli ve avantajlı fon kaynakları sağlamalıyız. Bu sayede Türkiye'nin ihtiyacı olan proje finansmanı faaliyetlerini desteklemeye devam edebiliriz" diye devam ediyor.


Röportajda, son 25 yılda pek çok çalkantılı dönemden geçtiklerinin altını çizen Suzan Sabancı Dinçer'in “Türk bankacıları olarak çok şanslı olduğumuzu düşünüyorum. Çok dinamik bir sektörde çalışıyoruz. Her anımız dolu dolu geçiyor" sözleri yer alıyor.