ALMANYA

Die Zeit yazarı: "Erdoğan ne pahasına olursa olsun, sonsuz iktidarı istiyor"

Haftalık Alman Die Zeit gazetesinden Michael Thumann, dünkü köşesinde Türkiye’deki siyasal tabloya dair çarpıcı bir analiz kaleme aldı.

Thumann, AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidarını mutlak biçimde koruma stratejisini çok yönlü bir perspektifle inceliyor: Muhalefet belediye başkanlarına yönelik tutuklama dalgaları, yargının siyasilleştirilmesi, ekonomik krizle birlikte artan toplumsal hoşnutsuzluk ve son olarak Kürtlere yönelik şaşırtıcı siyasi manevralar.

İşte Die Zeit'teki o makalede öne çıkanlar:

Geçtiğimiz hafta İstanbul’da yeni bir gözaltı dalgası yaşandı. Ekrem İmamoğlu’nun danışmanlarının yanı sıra Beyoğlu Belediye Başkanı İnan Güney de tutuklandı. İmamoğlu ise 149 gündür hapiste olmasına rağmen hakkında hâlâ bir iddianame hazırlanmadı. Yorumculara göre bu, Erdoğan’ın asıl rakibi olarak gördüğü İmamoğlu’nun olası bir cumhurbaşkanlığı adaylığını önlemek için uyguladığı sistematik bir strateji.

Muhalefet belediyelerine operasyon

Türkiye’de muhalefet belediye başkanları, en riskli meslek grubuna dönüşmüş durumda. Seçilmiş olmalarına rağmen birçok CHP’li ve DEM Partili yönetici, herhangi somut suçlama olmadan görevden alınabiliyor ya da cezaevine gönderilebiliyor. Bu durum, Erdoğan’ın yargıyı siyasetin en güçlü silahı haline getirdiğini gösteriyor.

Kürtlere yönelen yeni strateji

İlginç olan, Erdoğan’ın aynı anda farklı bir cephede tersine bir hamle yapması. Uzun yıllar MHP ile kurduğu ittifakın gereği olarak Kürt siyasetini baskılayan Erdoğan, şimdi yeni bir anayasa ve “süper başkanlık” sistemi için Kürt seçmenin desteğini kazanmaya çalışıyor. Daha önce görevden alınan Kürt belediye başkanları ve 2016’dan beri hapiste tutulan HDP eski lideri Selahattin Demirtaş, bu ikilemin simgeleri.

Ekonomide derin kriz

Gazeteci Bülent Mumay, Erdoğan’ın bu tutumunu “Kürtlere barış, demokrasiye savaş” sözleriyle özetliyor. Ona göre Kürtlerle yeniden bir diyalog zemini kurulurken, muhalefet partilerine yönelik baskı aynı sertlikte devam ediyor.

Erdoğan’ın politik hamlelerinin arka planında ise derinleşen ekonomik kriz var. Yıllardır düşük faizle enflasyonun kontrol altına alınabileceği yönündeki inadı, Türkiye’yi yüksek enflasyon ve sürekli değer kaybeden bir para birimine sürükledi. Sonuç: Restoranlarda yemek yemek veya ailece tatil yapmak sıradan vatandaş için artık lüks. İyi üniversitelere erişim ise orta sınıf için bile neredeyse imkânsız hale geldi.

Thumann’a göre Erdoğan’ın amacı, anayasal düzeni yeniden değiştirerek iktidarını kalıcı hale getirmek. Ancak toplumun önemli bir kesimi buna karşı çıkıyor. Son yıllarda yapılan büyük protestolar, Türkiye’nin henüz tam anlamıyla Rusya veya Belarus gibi bir otoriter rejime dönüşmediğini gösteriyor.

Ne var ki Erdoğan, her yeni krizden güçlenerek çıkmayı bilen bir siyasetçi. Bu nedenle kritik soru şu: Türk toplumu, siyasi baskılar ve ekonomik daralmaya rağmen “sonsuz iktidar” planına ne kadar daha tahammül edecek?