Tobias Rathen isimli ırkçı-faşist bir Alman (43) tarafından silahla taranarak gerçekleşen katliama toplumun her kesiminden yoğun tepki var.
Frankfurt Türkiye Sosyaldemokratları Derneği (TSD) adına Dr. Halil Özak imzalı "Rostock, Lichtenhagen, Hoyerswerda ve Mölln ruhu Hanau'da yeniden hortladı" başlıklı bir açıklama yapıldı.
"Bu katliam, on yıllardan beri ırkçılığı görmezden gelmenin, ırkçılığı küçümsemenin ve sonuçlarını gizlemenin ve hasır altı etmenin sonucudur. Bu katliam üç beş oy, bir iki milletvekilliği için ırkçılığa sessiz kalmanın, hatta Thüringen'de olduğu gibi, kapalı kapılar ardında ırkçılarla uzlaşmanın sonucudur." şeklindeki açıkamada, Almanya'daki kurumsal ırkçılığa dikkat çekilerek "göçmenlerin yoğun olduğu şehirlerde, ırkçılıkla mücadele eden kurumlar oluşturulmasını talep ediyoruz."denildi.
İşte o açıklama:
Bir Irkçı Hanau'da dokuz göçmen kökenli genç insanı ve kendi annesini katletti. Yetkililer yine şaşırıyorlar.
Eğer yetkili ağızlar, yine birçok olayda olduğu gibi katilin, ırkçı bir gruplarla ilgisi olmayan, psikolojisi bozuk, tek bir kişi olduğunu söylüyorlarsa, başından söyleyelim; yeter, inanmıyoruz.
Psikolojisi bozuk bu kişiler, öldürmek için hep göçmenleri mi buluyorlar?
Yetkililer, bu katliama şaşırıyorlar. Biz ise, onların katliama şaşırmasına şaşırıyoruz.
Hoyerswerd`da, Lichtenhage`de Vietnamlı işçiler, ırkçı saldırıdan kaçmak için, bir binaya sığındılar. Irkçılar binayı ateşe verdiler. Amaçları onlarca Vietnamlıyı yakarak öldürmekti. Yetkili politikacılar, binayı yakmak isteyen ırkçılar için „ Yolunu şaşırmış bir grup genç“ dediler. Unutmadık!
O gün, Lichtenhagen'de yetişkinlerle birlikte, ırkçılara alkış tutan çocuklar, NSU'yu kurdular.
Bunlar " Yolunu şaşırmış çocukların" devamıydılar.
Mölln de bir Türk ailesini yakan ırkçılar için, ne yaptığını bilmeyen „ yeni yetmeler“ dediler. Unutmadık.
NSU 10 yıl boyunca, seçerek, onları izleyerek 9 Türk, 1 Yunan göçmeni öldürdü. Dönerciler arasında çatışma dediniz. „Döner ölümleri“ dediniz. İnanmadık.
Poliste olayları tahlil eden bir yetkili „Bizim kültürümüzde böyle öldürme yokur, katiller Alman olamaz“ dedi. İnanmadık.
NSU Türkleri tek tek öldürmekten vazgeçerek, Köln`de Türklerin yoğun olduğu sokakta, çivi bombası patlatarak katliama girişti.
Bu, artık terörün ileri bir aşamasıydı.Türkleri tek tek öldürmekten, toplu katliama geçişti.
Dönemin İç İşleri Bakanı, patlamadan kısa bir süre sonra: „Olay Türk mafyasının, çarşıdaki esnafın kendi arasındaki çatışmadır, ırkçı bir saldırı değildir„ dedi. Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti İçişleri Bakanı olaydan sonra saatlerce bulunamadı. Federal İçişleri Bakanı'nın açıklamasından sonra ortaya çıktığında, „ben telefon dalgalarının ulaşım alanı dışındaydım, haberim olmadı” dedi.
Onlara da İnanmadık.
Hessen Eyalet hükümeti, NSU'nun develetin bazı kurumlarıyla olan ilşikisini gizlemek için, NSU belgelerini kararttı. Hatta bazı belgelere 120 yıl gizllilik şerhi getirdi. Hessen Eyaleti hükümetinin, NSU'nun Hessen`deki katliamlarını aydınlatacağına hiç inanmadık.
Hanau katliamı, yukarda aktardığımız ve daha birçok ırkçı saldırıların tabii bir sonucudur.
Hanau Katliamı, mahkeme kararıyla faşistliği kanıtlanmış AfD`li politikacıların, göçmenleri doğrudan hedef alan, ırkçı kışkırtmalarının sonucudur.
Bu katliam, on yıllardan beri ırkçılığı görmezden gelmenin, ırkçılığı küçümsemenin ve sonuçlarını gizlemenin ve hasır altı etmenin sonucudur.
Bu katliam üç beş oy, bir iki milletvekilliği için ırkçılığa sessiz kalmanın, hatta Thüringen'de olduğu gibi, kapalı kapılar ardında ırkçılarla uzlaşmanın sonucudur.
Hanau katliamı, göçü ve göçmenleri Almanya'daki sorunların anası olarak göstermenin sonucudur.
Hanau katliamı, ırkçılara karşı kör, sağır ve dilsiz olan, Georg Maasen gibi birini, Anayasayı Koruma Örgütü Başkanı yapmanın, onu yıllarca ve ısrarla görevde tutmanın sonucudur.
Hanau katliamı göstere, göstere geldi, siz görmediniz, görmek istemediniz.
Hanau katliamı, Almanya'nın bir göçmen toplumu olduğu gerçeğini halka anlatmamanın, göçmenleri kendi siyasi çıkarları için suistimal etmenin bir sonucudur.
Politikacıların, Partilerin, hukuk sisteminin, polisin görevi, hayatını devletin ellerine bırakmış, toplumun % 19'unu meydana getiren, göçmen kökenlileri de korumaktır. Bu görev sadece ahlaki bir görev değildir.
Devletin bütün kurumlarının ve çalışanlarının giderlerinin karşılanmasında, göçmen kökenlilerin, toplam nufüsa oranları ölçüsünde katkıları vardır.
Irkçılığa karşı mücadele etmek için, toplumu daha duyarlı bir hale getirmek, onu ırkçılığa karşı güçlendirmek gerekir. Bu görevin yerine getirilmesi için, Frankfurt Türkiye Sosyaldemokratları Derneği (TSD) olarak, şehir meclislerinde, ırkçılıkla mücadeleden sorumlu yetkililerin belirlenmesini istiyoruz.
Özellikle de göçmenlerin yoğun olduğu şehirlerde, ırkçılıkla mücadele eden kurumlar oluşturulmasını talep ediyoruz.
Kim Hanau Katliamı'nın nedenlerini bulmak ve tekrarlanmasını engellemek istiyorsa; bu toplumun bir göçmen toplumu olduğunu her fırsatta açıklamalı ve bu olguya uygun politiklar geliştirmelidir.
Hanau Katliamı'nın tekrarı, hayatın her alanında ve devletin kurumlarında ırkçılığa karşı mücadele ederek engellenebilir.