Neo liberal kapitalizm dünya çapında bir göç rejimidir. Afrika’dan, Asya’dan ve Latin Amerika’dan milyonlarca insan kimisi ülkesindeki baskı rejimi nedeniyle, kimisi yoksulluktan, kimisi kapitalist tekellerin çevreyi yaşanmaz duruma getirmelerinden, kimisi savaştan dolayı yollardadır. Hedef Avrupa Birliği (AB) ülkeleri, ABD ve Avustralya’dır. ABD’de Trump örneğinde olduğu gibi bu ülkeler göçü engelleyebilmek için her yola başvuruyorlar ama istedikleri sonucu alamıyorlar. Yaz aylarında Ege’de ve özellikle Akdeniz’de AB ülkelerine kaçak olarak gitmek isteyen çok sayıda kişi boğularak hayatını kaybediyor. Savaştan ve baskı rejimlerinden kaçmak zorunda kalan insanları engellemek için Türkiye, Libya, Fas ve başka ülkelere insanları tutmaları için AB tarafından yapılan yardımlar ancak bir oranda sonuç veriyor. Göç sürüyor.

Irkçı saldırılar geleni engellemek yeterli olmuyorsa gelmiş olanı göndermeye çalışmak bağlamında da değerlendirilebilir. Almanya’da ırkçı grup ve partiler taban bulabiliyorlar ve değişik şekillerde devlet kurumlarından da destek görüyorlar. Bu destek aktif korumadan göz yummaya kadar farklı şekillerde gerçekleşiyor.

40 yıl önce de Almanya’da ırkçı saldırılar gerçekleşir, insanlar öldürülür, evleri yakılırdı. O zamanki ırkçı slogan “ülkenize dönün” şeklindeydi. Bunun artık önemi kalmamış durumdadır çünkü bu ülkede doğup büyüyen, eğitim gören insanların artık dönecek ülkesi yoktur. Onlar farklı görünümleriyle Almanya’nın insanıdır ve burada kalacaklardır. Bu gerçek resmi olarak kabul edilmekle birlikte hiçbir zaman bütün topluma yayılamayacaktır. Tipik örnek ABD’dir. Bu ülkenin özellikle güneyinde yıllardan beri süren açık ırkçılık vardır ama kimse siyahlara “ülkenize dönün” demiyor. 500 yıl kadar önce Afrika’dan zorla getirildikleri ülkelerin bir bölümü bugün bulunmuyor. Siyahların ABD toplumunun ayrılmaz bir parçası olduğunun kabul edilmesi ırkçılığı ortadan kaldırmıyor.

Hanau’daki ırkçı saldırı AfD dışında partiler ve değişik kuruluşlar tarafından kınandı, çok sayıda protesto gösterisi yapıldı ve daha da yapılacaktır. Geçmiş örneklerde de görüldüğü gibi bunlar ırkçılığı engellemez, en fazla gelişmesini yavaşlatır. Irkçılık ve ona karşı mücadele gelecekte de sürecektir.

Sürgünler de farklı görünümleriyle Almanya’da doğup büyümüş olan Türkiye kökenlilerden farklı değildir ve ırkçılığın şu veya bu şekilde hedefidir.

İster yeni gelmiş isterse yıllardan beri Almanya’da bulunuyor olsunlar sürgünler ırkçılığa karşı mücadelede yerlerini almalı, kendi katkılarını yapmalıdırlar. İçine kapanmak, terk etmek zorunda kaldığı ülkeden başka yeri düşünmemek gibi sürgünlüğün ve genel olarak göçmenliğin tipik özelliklerinden uzaklaşmak gerekir. Irkçılık ve ona karşı mücadele her ülkede vardır. Bu ırkçılık Türkiye’deki gibi açık, Almanya’daki gibi örtülü yürütülebilir ama vardır.

1980’li yılların başlarında henüz “yabancı” kelimesi kullanılıyordu. O yıllarda ırkçılığa karşı yapılmış bir afişteki sözler bugün için de önemlidir: “Yabancılar, bizi bu Almanlarla yalnız bırakmayın!”

Sürgünler sadece terk etmek zorunda kaldıkları Türkiye’deki değil, hangisi olursa olsun yaşadıkları ülkedeki faşizm ve ırkçılığa da karşıdır ve bununla mücadele eder.

Irkçılık ve faşizme karşı mücadelenin milliyeti yoktur. Bu mücadelede sürgünler için de yer vardır ama orada yerimizi yeterince almamız gerekir.

AVRUPA SÜRGÜNLER MECLİSİ