GÜNDEM

Cumartesi Annesi Emine Ocak hayatını kaybetti: Gazi Cemevi'nden son yolculuğuna uğurlanacak

Cumartesi Annelerinin sembol isimlerinden Emine Ocak, hayatını kaybetti.

1995 yılında gözaltında kaybedilen oğlu Hasan Ocak’ın annesi, Cumartesi Anneleri'nin sembol ismi Emine Ocak hayatını kaybetti.

Emine Ocak, bir ay önce geçirdiği kalp krizi nedeniyle yoğun bakımda tedavi görüyordu.

Ocak için 24 Temmuz günü saat 10.00’da Galatasaray Meydanı’nda anma töreni düzenlenecek. Aynı gün saat 16.00’da Gazi Cemevi’nde yapılacak törenin ardından ise toprağa verilecek.

Emine Ocak, 1995 yılında gözaltında kaybedilen oğlu Hasan Ocak’ın akıbetini sormak için başlattığı mücadeleyle tanındı. O günden sonra her cumartesi Galatasaray Meydanı’nda oturma eylemine katıldı. Onlarca yıl süren bu direnişin en tanıdık yüzlerinden biri oldu. 89 yaşındaki Emine Ocak, 23 Temmuz’da geçirdiği kalp krizi sonrası yoğun bakımdayken yaşamını yitirdi.

Cumartesi Anneleri'nin 28 yıllık direnişinde sembol bir isim olarak tanınan Emine Ocak gözaltında katledilen oğlu Hasan Ocak için şunları söylemişti: “Oğlumu bulma umudumu hiç kaybetmedim. 58 gün sonra adli tıp kayıtlarında oğlumun fotoğraflarını buldu çocuklarım. Çocuklarım o fotoğrafları bana göstermediler. Hasan'ım kimsesiz değildi; ama yapılan işkenceleri kimse görmesin diye Kimsesizler Mezarlığı'na gömmüşler."

Ocak'ın ani vefatı sonrası "Sosyalist Kadınlar Birliği (SKB) Avrupa" imzası ile basın ve kamuoyuna yapılan yazılı açıklamada, "Bugün, yalnızca Türkiye'nin, Kürdistan'ın anasını değil, tüm dünyaya kayıplar mücadelesini yayan, adalet arayan direnişçi anamızı, yoldaşımızı kaybettik." ifadeleri kullanıldı.

SKB açıklamasında, "Emine Ocak'ın oğlu Hasan Ocak'ın 1995'te gözaltında kaybedilmesinin ardından, bir annenin yasını değil, uluslararası adalet mücadelesini yürüten ana" olduğuna dikkat çekildi.

Açıklamada "Bugün, Filistin'de kayıp yakınlarının çığlığından Sri Lanka'da gözaltında kaybedilenlerin ailelerine ve şimdi de Suriye'de HTŞ gibi katil, cihatçıların kaçırdığı kayıplara kadar uzanan bu ortak kavganın önemli bir halkasını yitirdik." denildi.

Ocak, “30 Ağustos Dünya Kayıplar Günü” dolayısıyla 2019’ da yazdığı mektupta kamuoyuna şöyle sesleniyordu:

Ben 27 Mayıs 1995'te Galatasaray'a ilk çıkan annelerden biriyim.

Oğlum Hasan Ocak öğretmendi. Kimseyi incitmeyen, herkesin yardımına koşan, yüreği insan ve doğa sevgisiyle dolu bir sosyalistti. Sokakta oynayan çocuklara dağıtmak için her zaman cebinde şeker yada sakız taşırdı. 21 Mart 1995'te beni aradı, kızım Aysel'in doğum günü için balık ve pasta alacağını söyledi.

Hasan'ım eve bir daha gelemedi. Nereye gittiysek; "bizde yok" diyorlardı. Hasan'ı gözaltında görenler polislerin Ona çok ağır işkence yaptığını söylüyorlardı. "Gözaltı listesinde Hasan'ıın ismi yazılıydı gördük" diyorlardı.

Hasan'dan önce gözaltında kaybedilenlerin aileleriyle işte o zamanlarda İnsan Hakları Derneği’nde tanıştım. Bu acıyı, bu zulmü yaşayan ilk ben değildim. Başka kimse yaşamasın diye acılarımızı birleştirmeye, başkalarına umut olmaya o zamanlarda başlamıştık. Başvurmadığım yer kalmadı. Bir boşluğun içindeydim, oğlumun başına ne geldiğinin belirsizliği yakıp kavuruyordu yüreğimi. Ama oğlumu aramaktan hiç vazgeçmedim.

Oğlumu bulma umudumu hiç kaybetmedim. 58 gün sonra adli tıp kayıtlarında oğlumun fotoğraflarını buldu çocuklarım. İşkence edilmiş, öpmeye kıyamadığım güzel yüzü tanınmaması için parçalanmış. Çocuklarım o fotoğrafları bana göstermediler. Hasan'ım kimsesiz değildi ama yapılan işkenceleri kimse görmesin diye Kimsesizler Mezarlığına gömmüşler. Kimsesizler Mezarlığı'ndan çıkardık Hasan'ımı, kendi mezarlığımıza gömdük. Sonra kayıp yakınları ve insan hakları savunucularıyla oturup, bir daha kimse gözaltında kaybedilmesin diye her cumartesi Galatasaray Meydanı'nda sessizce oturmaya karar verdik.

Bizim Galatasaray'da oturduğumuzu öğrenen başka aileler de yanımıza gelmeye başladı. Çok büyüdük Galatasaray'da. Birbirimize kardeş olduk, evlat olduk, arkadaş olduk. Sesimiz duyulmaya başladıkça, kayıplarda azaldı. Bizim mücadelemiz sayesinde daha fazla insan gözaltında kaybedilemedi. İnsanların yaşam hakkının güvencesi olduk. 300, 400, 500, 600 gibi haftalarımızda binlerce kişi geldi yanımıza. Bizimle birlikte sessizce fotoğraflarımızı taşıdı. Alkış bile çalmadılar, çünkü herkes bizim sessizce oturduğumuzu biliyordu.

Devletin işlediği suçları söylemenin de bir bedeli vardı. Bizim orada olmamızı, bu suçları söylememizi istemeyenler her zaman oldu. Gözaltına da aldılar, cezaevine de koydular ama biz birbirimizden ayrılmadan, vazgeçmeden kayıplarımızı istemeye devam ettik.

Emine Ocak, 1997'de Galatasaray'da gözaltına alınırken, Fotoğraf: Ahmet Şık.

Sene 1997 ya da 1998’di. Genç bir delikanlı geldi yanımıza, elimizi öptü ama ağlayacak gibiydi. Birlikte geldiği annesi sürekli ağlıyordu, bizse şaşkındık. Anlatmaya başladı sonra; 18 gün beni gözaltında tuttular, çok işkence yaptılar.

Beni kimsenin göremeyeceği ayrı bir yerde tutuyorlardı ve gözaltında kaybedeceklerini söylüyorlardı. Polisler beni savcılığa çıkarttıklarında "Seni gözaltında kaybedecektik ama senin ananda gider Cumartesi Anneleri'ne katılır diye bırakıyoruz" dediler.

Ben sizin sayenizde yaşıyorum. Delikanlının anlattıklarını dinleyince hepimizin içi o kadar çok rahatlamıştı ki, o gün dünyalar bizim olmuştu sanki.

699 hafta oğlumun ve gözaltında kaybedilen yüzlerce kişinin fotoğrafını taşıdığımız, adalet istediğimiz Galatasaray Meydanı 53 haftadır suskun. "Sizin sorununuz benim kabinemin sorunudur" diyen dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, şimdi Cumhurbaşkanı. Verdiği sözü tutmayan bir Cumhurbaşkanı olur mu? Kayıplarını arayanlara yapılan bu işkence yüz yılda geçse unutulmaz. Artık suçlarını kabul etsinler istiyoruz, özür dilesinler bizden ve açsınlar bizim meydanımızı.

Galatasaray bize yasaklandığından beri kayıp haberleri çoğaldı. Hala iki kişiden aileleri haber almaya çalışıyor. Yoksa herkesi susturup yeniden insanları kaybetmek için mi bizi engelliyorlar? Ben gözaltında kaybedilmiş bir evladın annesiyim, her kayıp haberinde yüreğim daralır ve her kayıp annesi gibi sokaklara çıkmak isterim.

Defalarca yan yana geldiğimiz Arjantinlli annelerden biliyorum, biz vazgeçersek kayıplarımıza ulaşamayacağız.

Biz vazgeçersek bu ülke kaybedenlerin cenneti olmaya devam edecek. Biz vazgeçersek bu ülke yakınlarını arayanlar ve adalet isteyenlerin cehennemi olmaya devam edecek.

Biz vazgeçersek, adalet hiçbir zaman sağlanmayacak. Ben bir söz verdim evladını, eşini, kardeşini bulamadan aramızdan ayrılan arkadaşlarıma.

Onlar hesap vermemek için hepimizin ölmesini bekliyor ama hesap vermekten kurtulamayacaklar. Biz son kaybımız bulunup, kaybedenler ceza alana kadar vazgeçmeyeceğiz. (...)"