Süheyla KAPLAN
Ünyılmaz için bu yolculuk sadece Kars’a, Susuz’a varmak değil. Yol boyunca Avrupa’nın köylerinden, kasabalarından geçerken farklı dillerde selamlar işitmek, farklı sofralarda oturmak, yabancı yüzlerde tanıdık gülümsemeler bulmak istiyor. Çünkü insan, bazen uzaklaştıkça daha iyi anlıyor ait olduğu yeri. O da her yeni sınır geçişinde biraz daha Türkiye’ye yaklaşıyor, biraz daha kendi kalbine.
Avusturya’nın göllerinden, İtalya’nın dar sokaklarından, Sicilya’nın tuz kokan rüzgârlarından geçip Anadolu’ya ulaşmayı planlıyor. Her coğrafyada bir başka hikâyeye misafir, bir başka tebessüme yol arkadaşı olmak istiyor. Fakat yolun her anında yanında taşıdığı bir endişesi de var: Türkiye’deki başıboş köpekler ve bisikletinin çalınması korkusu. “Beni asıl yolda bırakan, pedal çeviremeyişim olur,” diyor. “Ama bir yol her zaman bulunur. Yola devam etmek, bazen yeni yollar keşfetmekten ibarettir.”
Beş yıl önce yakalandığı şeker hastalığı, onu yataklara mahkûm etmek yerine yolların insanı yaptı. “Bisiklet bana hastalığımı unutturdu, kendimi hatırlattı,” diyor. Artık bisiklet onun için sadece iki teker üzerinde bir yolculuk değil; ruhunun taşıdığı bir özgürlük, iç dünyasının genişleyen sınırları. Gençliğinde lüks arabalarla geçilen yolları zenginlik sayarken, şimdi doğanın sesini dinleyerek attığı her pedalın, bir servet olduğunu fark ediyor. “Asıl zenginlik, iç huzur,” diyor. “Aileyle paylaşılan bir sessizlik, bir dost eli. Lüks değil artık peşinden gittiğim. Kendi sesimi duymak için susuyorum; ve yolda o sessizliği buluyorum.”
Yolculuğunda ona en büyük gücü veren ise eşi. Hayatının mimarı sadece evlerinin değil, umutlarının da planlarını çizmiş. “En büyük desteğim eşim oldu. Her pedalın arkasında onun sesi var. Bu yolculuğun her anında ona teşekkür ediyorum.”
Dünyanın ağırlığını sırtında hisseden biri Cumhur Ünyılmaz. Savaşların, ekonomik krizlerin, pandemi yıllarının gölgesinde yaşanan yorgunlukları iyi biliyor. “Artık insanlar haberlere bakamaz hale geldi. Her şey çok hızlı, çok gürültülü. Ama o gürültünün içinde kendi sesimizi kaybettik. İşte o yüzden yoldayım. Bisikletin tekeri dönmeye başladığında, kendi iç sesimi yeniden duymaya başlıyorum.”
Bu yüzden Rendsburg’dan yola çıkan Ünyılmaz, aslında iç dünyasına, köklerine, asıl zenginliğe doğru pedal çeviriyor. Her yeni gün, yeni bir ülke, yeni bir yüz, yeni bir yol demek onun için. Fakat kalbinin atışları Türkiye sınırına yaklaştıkça farklılaşıyor. Memleketi Türkiye için atıyor kalbi; çocukluğunu hiç yaşamadığı sokaklarda yeniden yürümek için, yüzünü belki hiç görmediği akrabalarına ‘geldim’ diyebilmek için.
Yol uzun, yalnızlık ağır. Hedefi memleketine ulaşmak. Yol uzun ama her pedal darbesi, Ünyılmaz’ın bir parça daha özgürleştiği, bir parça daha kendisine yaklaştığı an demek. Çünkü bazen en uzun yolculuklar, insanın doğup büyüdüğü yerlere geri dönmesidir. Ve o yolculuğun adı: Hasret….




