Ali Sirmen'in yazısında sporun toplumları nasıl etkilediği ve diktatörlerle yönetilen ülkelerde futbolun nasıl propaganda aracı olarak kullanıldığı, tarihten verilen örnekle anlatıldı .

Sirmen'in yazısındaki "Katar’da böylelikle futbolun iki değişik yüzü ortaya çıktı: Kapitalizmin, yolsuzluğun, kokuşmuşluğun, baskının futbolu ile yaşam sevincinin, özgürlüğün futbolu." ifadeleri dikkat çekti.

Gazeteci-yazar Ali Sirmen'in bugünkü yazısı şöyle:

Katar’daki 2022 Dünya Kupası, Dijitürk’ün teknik servislerinin geniş çapta aksaması yüzünden, benim için, iki gün geç başladı. Bu yıl Dünya Kupası, futbolundan çok, yolsuzlukları, skandallarıyla dikkati çekiyor. Zaten yıllardır futbol geniş toplulukların afyonu olmuş durumdaydı.

Sporun toplumların güdülmesinde bir araç olarak kullanılmasında oynayabileceği rol ilk kez, her şeye propaganda gözlüğüyle bakan Naziler tarafından fark edilmişti. 1936 Berlin Olimpiyatları sporun propaganda aracı olarak kullanılmasının en başarılı örneğidir. Zaman içinde spor dalları arasından futbol bu alanda birinci sırayı aldı. Zaten futbol artık bir sporun sınırlarından çıkıp gösteri niteliğini kazanmıştır.

Futbolun toplumun afyonu niteliğini Portekiz diktatörü Salazar şöyle açıklamıştı:

- Ben bu ülkeyi bunca yıl 3 “F” (futbol, fado, Fatima) ile yönettim.

Aşırı sağcı “Compact” dergisinin yasak kararı kaldırıldı! Aşırı sağcı “Compact” dergisinin yasak kararı kaldırıldı!

FİFA’yı uzun yıllar yönetmiş ve rüşvet ile yolsuzluk odağı haline gelmesinde halefi Sepp Blatters ile birlikte büyük katkıları olmuş olan Havelange Coca Cola’ya işbirliği için başvurduğunda, futboldaki gizil gücü iyi kavramıştı.

***

1978 Dünya Kupası, önde gelen futbol ülkeleri arasında sayılan Arjantin’de yapıldı.

1978 yılında Arjantin Videla diktası altında inliyordu. Arjantin’in kazandığı Dünya Kupası finalinin oynandığı stat ile ülkedeki demokratların ve solcuların işkence görüp öldürüldükleri sonra da cesetlerinin helikopterler ve uçaklarla denize atıldığı bina arasında 500 metre mesafe vardı. İşkenceci katil Videla bu sırada rejimini ve kendi imajını futbol ile temizliyordu. Daha sonra 21. yüzyılın yükselen ülkelerinden, parası bol, itibarı kıt Katar rejimi de futbolu itibar aracı olarak gördü ve 2022 etkinliğine aday olunca emiri hemen, Dünya Kupası’nı düzenleme yetkisine sahip olan FIFA’da Havelange’nin selefi Blatters’e başvurdu, başvurusunu da 2022 kahverengi zarflar içinde dolar olarak sunulan rüşvetlerle destekledi. Rüşvetler o kadar aleni veriliyordu ki bütün mekanizma aşikâr oldu. Ama beis yoktu. Parayı bastırdıklarında her şeyi satın alabileceklerine inanan Katar’ın egemeni şeyhler haklı çıkmışlardı ya...

Pek gelişmiş bir futbol kültürü olmayan Katar’da Dünya Kupası final karşılaşmaları yaz aylarında, havanın futbol oynamaya müsait olmaması yüzünden kışa kaydırılarak Katar’a verildi. Dünya Kupası’nın kışa alınması, final ayağına katılma olanağı bulan ülkelerde, liglere bir ay ara verilmesine yol açtı.

Bu arada Dünya Kupası için yapılan yeni tesislerin inşaatında çalışmak için, Katar’a gelen göçmen işçiler arasında, inşaat alanlarında gerekli önlemler alınmadığından iş kazasında ölenlerin sayısının 5 bini aştığı yolunda yaygınlaşan açıklamalara Katarlı yetkililer fazla kulak asmadılar. FIFA’nın baronları ile Katar’ın şeyhleri el ele verip sokaklarda ve tribünlerde her türlü protestoyu veya İran örneğinde olduğu gibi özgürlük gösterisini yasaklamışlardı. O kadar ki FIFA yetkilileri takımları LBGT’ye destek pazubendi takanların cezalandırılacakları konusunda uyarmışlar ve bu uyarı üzerine Alman milli takımı futbolcuları sahada toplu resim çektirirken, elleriyle ağızlarını kapatarak sansürü protesto etmek yolunu tutmuşlardı.

Bildiğiniz gibi İranlı futbolcular da turnuvadaki İngiltere ile oynadıkları ilk karşılaşma öncesinde seromonide milli marşı söylemeyerek yaşam tarzı dayatması ve zulme karşı tavırlarını koymuşlardı.

Yurda dönüşlerinde mollarşinin İranlı futbolculardan hesap sormaya hazırlandıklarından kimsenin kuşkusu olmasın!

Katar’da böylelikle futbolun iki değişik yüzü ortaya çıktı: Kapitalizmin, yolsuzluğun, kokuşmuşluğun, baskının futbolu ile yaşam sevincinin, özgürlüğün futbolu. 

Herkes kendi futbolunu seçerek peşinden gitmekte serbest.

Ne yazık ki şimdilik geniş toplulukları kendi peşinden koşturan show-business’ın futbolu birinci seçeneğe daha yakın görünüyor.