Sosyal medya üzerinden sürdürülen Yılmaz Güney tartışması üzerine;

Onu hem cezaevi öncesi ve koşullarında ( 1972-74 THKP-C davası ve 1977 Ankara kapalı cezaevi) tanımış olmamdan hem de tartışmanın bana göre yanlış bir yöntemle sürdürülmesinden dolayı görüşlerimi dile getirmek istedim. Çünkü ülkemizde kişilik ile düşünce ve davranışlar tek ve bir bütün olarak ele alınmaktadır. Daha ilginci de; aynı kişiyi insanlar ya kutsayarak ya da ötekileştirerek anmaktadırlar. Bana göre bu tarz, grup ve örgütlere bakış içinde aynı! 

Tartışma konusu Y. Güney olduğuna göre; onunla THKP-C faaliyeti içinde ve de farklı zamanlarda ki cezaevi birlikteliği süresince onda gördüğüm: hem popülizmin etkisinde dominant bir kişilik hem de bu kişiliğe eşlik eden olağanüstü iyi niyet-cesaret-yardımseverlik vb. özellikler. Bunları hiçbir kitabımda ve anılarımda da yazmadım. Sanırım kişilerin-düşünce ve davranışların değerlendirilmesinde doğru bir tarzın arayışı içindeydim. Ayşe Hür’ün de dediği gibi ülkemizde solculuk: kutsiyetçi, tabucu, … cemaat ve tarikat hüviyetinde olan siyasal kamplar, sektler, aidiyetler arasında fena halde bölünmüş vaziyette” Bu kadar olumsuzluğun içinde doğruyu bulmak kolay olmasa gerek.

Bizim gibi burjuva demokratik devrim sürecini eksik yaşamış ülkelerde; kişiliği oluşturan düşünce ve davranışların genel olarak bir bütünsellik içinde ele alınmadığını görüyoruz. Örnek vermem gerekirse; bir kişi eğer aç olduğu veya sevdiğine yardım, hatta kleptomani olduğu için hırsızlık yapmışsa, o kişiye hemen hırsız yaftasını yapıştırırız. Hâlbuki hırsızlık bir meslektir ve işi sürekli yapan kişiye denir. Sonuçta olaylara belli ezberler ve değerler üzerinden bakma alışkanlığımızı kırmak için; bu konuda sadece kişilikleri değil tüm yaklaşımlarımızdaki doğru kriteri tartışıp bulmamız gerekiyor. Yoksa kişiler(örgütler)-düşünceler(ideolojiler) ve davranışlar(siyasetler) kişinin ezberine uymayan bir biçim sergilemişse, o kişi ve olgunun olumlu yanları dikkate alınmamakta lanetlenebilmektedir. Örnek vermek gerekirse: Atatürk-Nazım-Şeyh Sait-Ç. Ethem ve birçok kişi, solcular arasında birileri tarafından kutsanırken, birileri tarafından da lanetlenmektedir. En çarpıcı ve de en popüler örnek ise Atatürk ve Atatürkçülük üzerinedir. Atatürk bir Hitler veya Mussolini vb. gibi bir faşist olabilir mi? Elbetteki hayır! 1923’ler de; Rusya’daki 1917 Şubat devrimi gibi Otokrasi yıkılarak siyasi bir devrim yapılmıştır. Ama Atatürk, Cumhuriyetin kuruluşunda faşist yöntemlerden yararlanan bir burjuva devrimcisidir! Eğer demokratik Cumhuriyet dediğimiz bir sistemi kurmak istiyorsak, onun kurduğu cumhuriyet değerlerini ele alıp geliştirmemiz gerekiyor. Aynı şekilde; Demokratik Cumhuriyet’i inşa etmek istiyorsak onun kullandığı faşist yol ve yöntemleri ve eksiklikleri eleştirmemiz gerekiyor.

Sonuçta eğer kişi veya olgular bir bütün olarak bo.. batmamışsa o kişiye ‘hırsız’ diyemeyiz. Sadece ‘hırsızlık yaptı’ deriz! Bu yaklaşım tarzı için bana göre öncelikle Marx-Engels ve Lenin dikkatli şekilde izlenmelidir.    

Bu açıdan, olayları-düşünceleri ve kişileri değerlendirirken dört temel kişilik analizini tartışmaya sunuyorum:

1-     Kişinin düşünceleri ile davranışlarının uyumsuzluğu;

Konuyu tarif yerine, doğrudan örnekler vererek anlatmak istiyorum:       

a-     Blanqui bu konuda ki en çarpıcı kişilik örneğini sergiliyor. Kendisi devrime inanmış cesur-kararlı-atılgan-ölümü göze alan bir devrimci fakat komplocu ve anarşist. Yani bir yanıyla devrimci özelliklere sahip, diğer yandan da küçük burjuva düşünceleri savunmaktadır. Yani kişiliğiyle düşünceleri uyumsuzdur. Bu örnek çoğaltılabilir elbette!

b-     Tarihte az örneği olsa da bir de; düşünceleri öz olarak doğru fakat davranışları buna eşlik etmeyen kişiler örnek verilebilir: Hegel-Feuerbach gibi! Hegel diyalektikte, Feuerbach da materyalizm de çığır açmış olmalarına rağmen bu doğru düşüncelerin gerektirdiği davranış biçimlerini gösteremeyen tek kanatlı kişiliklerdir.

c-      Bunlara, emperyalist dönemin sözde doğru fakat öz de sakat bazı kişileri eşlik etmektedir. Bunlar; İnsan hakları-kadın-çevre-ulus vb konularda doğru konuşmalar yapan konferanslar veren fakat pratikte veya yalnız kaldıklarında arabasından çöpü caddeye dökenler, kimse yoksa eşini döven, baskı uygulayanlar, cinsel açıdan insanları ötekileştiren veya kızı ve oğlunu Kürt-Ermeni vb. ulustan kişilerle evlenmelerine karşı çıkan vb. tutarsızlıkları olan kişiliklerdir.

2-     Kişinin düşünceleri ile davranışlarının uyumluluğu; 

a-     Olumlu tutarlılık açısından fazla anlatıma gerek olmadan, Marx-Engels-Lenin-Mao-Castro vb. liderleri örnek gösterebilirim. Elbetteki mükemmel bir uyumdan bahsetmiyorum. Yani tutarlı ve uyumlu kişiliklerin de bazı yani belirleyici olmayan tutarsız-yanlış davranış ve düşünceleri de olabilecektir.

b-     İkincisi, düşüncede ve davranışlarında olumsuzlukta uyum içinde olanlardır. Bunlara en iyi örnek Stalin, Pol-Pot, Dimitrov vb.sayılabilir. Yani hem dile getirdikleri tezleri ve görüşleri hem de davranışları olumsuz ve yanlış olan kişilerdir. Homo Komünus-II deki kitap da Lenin-Mao-Che ve Castro’nun, Stalin ile ilgili değerlendirmelerine bakalabilirsiniz.

c-      Bu uyumluluk konusunda hem düşünce ve tezlerde hem de davranışlar da tam anlamıyla olumlu ve ya olumsuz olmayan kişilikler vardır. Buna en güzel örnek N. Hikmet’tir. Dünya şairi ve insan haklarının yılmaz savaşçısı olarak olumlu örnek sergileyen fakat kendi ülkesinde Ermeni-Rum vb. halkların soy kırımını veya Kürtlere uygulanan baskı ve katliamları göremeyen kişilik gibi.

3-     Kişinin düşünce ve davranışlarının karşılıklı olarak diyalektik gelişimi;

Kişilik analizinde sadece kişinin düşünce-davranış uyum ve uyumsuzluğu dikkate alınmamalı, bunu, basitten karmaşığa-karşılıklı etkileşime ve zıtların birliği sürecine imkân veren doğanın kanunu olan diyalektik süreç üzerinden de okumalıyız. Çünkü hiçbirimiz bu diyalektik gelişimin dışında değiliz ve olmadık da zaten. Tabi tek sorun bu gelişimi görmek ve onu yönetebilmektir.

Örneğin Marx ve Engels, gençliklerinde felsefi alanda Hegelci-genç Hegelci-Feuerbach’çı ve siyasi olarak liberallerin öncülüğüne sıcak bakan birileri iken, giderek kendilerini geliştirip bugün çoğumuzun benimsediği tezleri geliştirebilmişlerdir. Herkes Lenin’in yalpalamalarını pek bilmez ama onun da birçok olumsuz görüşlerini, zamanla düzelttiğine tanık oluyoruz: liberal Struve ile olan sorunlu ilişki-katı ve mutlak merkeziyetçiliğin zamanla düzeltilmesi vb gibi. Mao’nun şehirleri temel alan parti politikasını eleştiri ve özeleştiri yapıp uzun yürüyüşü başlatması- devrim sonrası kültür devrimi dâhil başlattığı ve başarısız olduğu kampanyalar vs. sayılabilir. Castro’nun ancak devrimden sonra işçi sınıfıyla yarattığı birlik süreci evet tüm bunlar, diyalektik gelişim için kıymetli örneklerdir. Hoş kendimizde de gözlemlediğimiz olumlu gelişimler de kişiliğimizi oluşturan kıymetli süreçlerdir. Bu nedenle kişileri, bu gelişim veya gerileyiş süreçlerine bakarak değerlendirebiliriz. Örneğin Yılmaz Güney bu süreci yaşayan ve sürekli gelişim içinde olan bir kişiliktir. Bu sürecin onun açısından uzun sürmesi kültürel gelişimiyle yakından ilgilidir. Bu kültürel gelişim; öncelikle burjuva devriminin çıkarttığı değerlerle sosyal olan (proletaryaya ait olan) kültürle birleşip zenginleşmesi gerekirken, bu yöndeki eksik eğitim onun gelişim sürecini(lümpenlik-erkek egemen davranış-popülizm-bireycilik vs.) yavaşlatmıştır. Özetle onun Fatoş ile birlikte Fransa’da televizyonculara verdiği röportajında bu konuda çok açık ve itiraz edilmeyecek biçimde özeleştiri verdiğini bilerek tekrarlıyorum ki YG, gelişimini geniş zamana yaymış, olumlu ve olumsuz yanlarıyla var olan fakat olumluluk yönünde kendini eğiten, bulunmaz nitelikleri ve yetenekleri olan bir sanatçı ve de devrimci kişiliktir.

4-     Devrimci ve komünist kişiliğin farklılığı ve ilişkisi;

Devrimci ve komünist kişilik adını verdiğim değerlerin karşılıklı olarak açıklanmasını yapmadan konumuzun pek anlaşılamayacağını düşünüyorum. Bu nedenle, siyasi literatür içinde tarif edilmeye ve örneklenmeye çalışılsa da aslında bu özellikler, rüşeym halinde toplum içinde vardır. Örneğin bazı kişiler gözü pek, cesur, atılgan, girişimci ve risk alabilen kişilerdir. Fakat diğer yandan, yeterli kültürden-paylaşımdan-sevgi ve nezaketten-disiplin ve kollektif davranıştan ve de en önemlisi kendi hatalarına karşı duyarlı olmaktan yoksundurlar. Tıpkı tersinin olduğu gibi! Bu açıdan proletaryanın siyasi mücadelesinde devrimci yani cesaret-atılganlık-ölümü göze alma vb. özellikler olmadan mesafe almak yani devrimi elde etmek imkânsızdır. Fakat bu özellikler tek başına zaferi sağlasa da zaferin sürekliliğini sağlamakta tamamen yetersizdirler. Bunun için yapılması gereken devrimci özellikleri sosyal özellikler haline getirmek onları geliştirmektir. Söz konusu olan komünist özelliklerdir;

-        Kendi hatalarını görüp taşımamak, açıkça ilan edip atmak,

-        okuma-tartışma ve diyaloğu düzenli kılmak,

-        karşınızdakilerin görüşlerini dikkate almak ve doğru olduklarını görürseniz bunu kabul etmek,

-        elbetteki bunun için birçok özellik sayılabilir fakat ben sadece şu özelliklerle sonlandırıyorum; kolektivizm-mülkiyetsizlik-parasızlık-içsel disiplin-teknolojide, sosyal ve toplumsal alanda önderlik.

Özetle; sosyal kişilik, devrimci özellikler olmadan gelişemez ve var olamaz. Fakat devrimci özellikler için, komünist olmak şart değildir. Tıpkı Blanqui-Narodnikler-anarşistler vb leri gibi. Yani devrimcilik, komünistliği içermez fakat komünistlik, devrimci özellikler olmadan var olamaz! Dolayısıyla insanlığın ulaşmak istediği kişilik normu, devrimci özelliklerin komünist değerlerle buluşup kaynaştığı Marx-Engels-Lenin gibi kişiliklerdir. Bu açıdan Y. Güney,  devrimcidir ve komünist olmak için kendini geliştirmeye uğraşan kişidir diyebilirim.