Yazar ve gazeteci Veli Bayrak ile komşu sayılırız. Ankara Tuzluçayır'ın gecekondularında kısa bir süre kiracı olarak yaşadığımızdan dolayı 'mahalledaşız'. İkimiz de Sivaslıyız, hemşehriyiz. Ancak beni bu yazıyı yazmaya iten bunlar değil. 'Oğluma Öldüğümü Söylemeyin' eseri üzerimde derin etki yarattı. Daha önce birkaç öykü eserini okuduğum Veli Bayrak, 70'li yıllarda 'Küçük Moskova' olarak anılan Tuzluçayır Natoyolu'nda doğmuş, hala orada yaşamaktadır. Yazdığı anıları ve öyküleri, bir dönemi anlamlandırma açısından önem taşıyor.

Edebiyatla ilgisi ilkokul çağlarında başlamış. Çeşitli mizah dergilerinde öyküler yazmış. Uzun süre Evrensel Gazetesinde “Kara-Katür Yazılar, Aksi Yazılar ve Balıkgiller” isimli köşe yazıları yanısıra günlük mizah yazıları yer almış. Birgün Gazetesi Pazar Eki, Demokrat Haber, Kırmızı Haber, Özgür Medya gibi haber sitelerinde edebiyata ve gündeme dair yazılar kaleme almış. “Tuzluçayır Natoyolu Hayat Çöplük” isminde oyununun bulunması yanısıra, kimi şiirlerinin bestelenmiş olması da yeteneklerini göstermektedir.

Veli Bayrak, 60'lı yıllardaki köyden kente göç dalgası ile Ankara'ya göçen ailesinin büyük zorlukları göğüsleyerek yaptığı gecekondu zorluklarla dolu bir yaşam sürdürmüş. İçindeki yetenekleriyle edebiyatımıza, sanat dünyasına adımını atmış çok üretken bir yazarımız. Gülümse Seviyorum; Eşek Dediğin Anırır; Elif’in Saçları; Vay Başımdan Geçenler; Ortaya Barışık Öyküler; Bizim Çocuklar; Sara; Milli Halı; Amele Diplomat; Baki Selamlar Baki Kimse; Kimliğimi Kaybettim; Hü-Küm-Lü-Dür; Perperike; Atlar Terleyince Su İçer; Babalar Kızların Verdiği Sözü Tutar...

Veli Bayrak'ın 'Oğluma Öldüğümü Söylemeyin' eseri toplumsal, siyasal gerçeklere de yer vermektedir. Gecekondularda yaşam savaşı veren insanlarımızın ayakta kalma savaşımında nelerle karşılaştıkları anlatılmaktadır. O insanlar ekonomik açıdan ayakta kalmaya çalışırken, Hasan Hüseyin'in “İnsan Pazarı” şiirinde yer verdiği kadınlardan biridir, çok sevdiği annesi Fatma.

çorum’lardan suvas’lardan oluruk

çangırı’dan ezirgan’dan gelirik

gırşeher’den yozgat’tanık vallaha

anşe’lerik fatma’larık gülüzar’larık

güllü’lerik hatçe’lerik ağbeyim

açlık nedir bilirik

hele sen bir al bizi

hele sen bir olur de

biz her işi görürük”

Güvenpark'ta temizlikçilik yapmak üzere bekleşen kadınlarımızın arasında yer alan annesi Fatma'ya bir çöp kamyonu çarpar. Fatma ana son soluğunu verirken, 'Oğluma öldüğümü söylemeyin' der. Tuzluçayır Natoyolu'nun acıları o kadar derindir ki, pusu kuran faşistler tarafından ağır yaralanan Ali Haydar Türkmen'in yoldaşlarına söylediği son cümle de şudur; “Babama vurulduğumu söylemeyin”.

1970'li yıllar ve sonrasında Tuzluçayır Natoyolu'nda katledilenlerin sayısı saymakla bitmez. Çok başarılı bir öğrenci olduğu için babası tarafından İstanbul'daki dayısının yanına gönderilen Tuzluçayır Natoyolu'ndan Hüseyin Taş da polis kurşunlarıyla katledilenlerin arasındadır.

...mahallenin gençleri Okmeydanı'ndan geçmekte olan içi yağ yüklü bir kamyonu durdurmuş, günlerdir yağ sıkıntısı çekmekte olan halka bu yağları ücretsiz dağıtma kararı almıştı. Fakat kamyon şoförü diretmiş, yaşları 18-19 olan çocuklara silah çekmişti. Bir anda ortalık karışmış, yakınlarda olan karakoldan gelen polisler olay yerine gelmiş, çıkan çatışmada on dokuz yaşındaki Hüseyin polisler tarafından öldürülmüştü.(...) Bu arada bir süre sonra İstanbul'dan haber gelmiş, üniversite sınav sonuçları açıklanmış, Hüseyin Tıp Fakültesini kazanmıştı.” (s.27-29)

29 Nisan 1980 tarihinde Veli Bayrak, Tuzluçayır Lisesi'nin ortaokulunda okumaktadır. O gün gerçekleştirilen bir protestoda öğrenciler, öğretmenler ve velilere devlet terörü yaşatılır. Lisenin etrafını işgale gelmiş gibi saran askerler ve polisler, lise ve ortaokul öğrenciler ile velileri uzun namlulu silahlarla tararlar. Yaptıklarına bin pişman edilmek üzere, helikopterden bile ateş açılır. “Ateş etmeyin, içeride çocuklarımız var, çocuklarımızı öldüreceksiniz,” diyen veli Menekşe Erbay, asker kurşunlarıyla katledilir. Duvarları delik deşik edilen Tuzluçayır Lisesi sanki işgal edilen bir kaleymişçesine, orada okuyan ortaokul ve lise öğrencileri kurşunlarla tarandıktan sonra öldüresiye dövülerek 'devlet dersi' verilir.

Veli Bayrak ortaokulda iken ladeste yenildiği sınıf arkadaşı Hatice'ye bir kitap borçlanmıştır. Fakat o borcunu ancak üç yıl sonra vermek ister. Yanına Dostoyevski'nin 'Beyaz Geceler' kitabını alır. Okula gittiğinde derse giriş öncesi mikrofonu eline alan Beden Eğitimi Öğretmeni, Hatice'nin evinde ölü bulunduğunu açıklar. Ortaokul ve liseden çok sevdiği arkadaşı Hatice'nin intihar ettiği iddia edilse de polis kurşunuyla katledildiği söylenir.

Geriye kalan ise bir kitap, parmağımda kanını Hatice'nin sildiği derin bir çizik ve bir arkadaş özlemi. Hiç ölmemişçesine.” (s.76)

Tuzluçayır Natoyolu'nda katledilenlere Madımak Katliamı'nda yakılanlar da eklenir. Veli Bayrak'ın hemşehrisi, komşusu, çok sevdiği diğer bir arkadaşı Gülsün Karababa ile ilkokuldan yakın arkadaşı Sait Metin, yakılarak katledilenler arasındadır. Gülsün'ün babası halk ozanı Mehmet Ali Karababa, aynı zamanda Yılmaz Güney'in 'Hudutların Kanunu' filminin fon müziğini yapan bir halk ozanıdır. Kızı için şu şiiri yazar:

Yavrum ben ölüyorum annen de hasta

Evimiz barkımız kederde yasta

Gülsüm'ü yaktılar kanlı Sıvas'ta

Sensiz bayram haram olsun Gülsüm'üm” (s.119)

“Oğluma Öldüğümü Söylemeyin” eserinde sadece yoksul halkın çektiği zorluklar, bitmek bilmeyen acılar, baskılar, terör ve işkencelerin yanısıra, bu mahallelerde yaşayan nice sanatçılar da saygıyla anılmaktadır. Feyzullah Çınar, Ali Kızıltuğ, Müslüm Sümbül, İsmail Nar, Ali Çınar, Âşık Mahzuni, Sadık Gürbüz, Şahturna, Zeynep Karababa, Hüseyin Çırakman, Âşık Meçhuli, Rıza Aslandoğan, Divriğili Ozan Ali Coşkun, Hasan Erdoğan, Mahmut Erdal, İhsan Güvercin, zurna ustası Yusuf Sarıkaya, saz ustası İsmail Görer ile Hasan Çınar, Kul Kanber, şair A.Galip Kabasakaloğlu ve ismi sayılamayacak kadar çok sanatçının ismi anılır. Tuzluçayır'da bir parka halk ozanı Feyzullah Çınar'ın heykelinin dikilmesi sanatçılarımıza duyulan saygıyı dile getirmektedir.

Yazarımız sadece sanatçıları değil, madalyalarla gurur kaynağı olan olimpiyat boksörleri Köksal Özoğluöz, Mustafa Karagöllü, Fırat Karagöllü ile efsane boksör Seyfi Tatar'ı, futbol dünyasından Senai ve Sezai Kara'yı da unutmamış. Mahallelerin hikayesinde yer alması gereken herkese yer vermiş.

Ben aslında bir karakter yaratıp öyle anlatacaktım Tuzluçayır'ı. Sonra karşıma o kadar çok karakter çıktı ki hiçbirini görmezden gelemezdim. İşte bu da benim karakterim.” (s.7)

Veli Bayrak, 'Oğluma Öldüğümü Söylemeyin' eserinde, 1960’lı yıllarda başlayan köyden kente göçler sonrasında yaşanan yoksulluk ile 12 Eylül dönemi ve sonrasındaki işkenceler, ötekileştirmeler, baskılar ile sönen hayalleri dile getirmiş. Gecekondularda yaşayan emekçi insanlarımız ortak acılarını birlik ve beraberlik içerisinde gidermeye çalışmıştır.

Aziz Nesinlerin, Rıfat Ilgazların, Muzaffer İzgülerin yaşadığı ülkemizde Veli Bayrak, onların bıraktığı boşluğu doldurma çabası içindeki üretken yazarlarımızdan biridir. Eserleri okunmaya değer nitelikte. “Evet, yoksul insanlardık belki, belki bir zeytini üç kez ısırdık ama o günlerde aşk, başka yaşanırdı içimizde. Belki de bizi ayakta tutan en güzel şeydi aşk.”

Bizleri ayakta tutan en güzel şeyin aşk olduğu noktasına parmak basan Veli Bayrak, zenginlerin evine temizliğe giden annesini o kadar çok sever ki, kimi zaman ona “Fatma” diye hitap eder. Anası da ona “Karagözlüm” der. Bundan dolayı, annesinin öldüğü söylenmeden ev izni verilen Veli Bayrak, Ankara'ya geldiğinde yakınlarının götürdüğü mezarlıkta şunu söyler: “Ahh Fatma, karagözlün yasta.”

Omuzuna binen ağır yükü kaldırmaya çalışan “küçücük” annesi Fatma Bayrak'a atfettiği kitabında, annesi için yazdığı küçük şiiri ile noktalamak istiyorum.

Ahhh bir elime geçirebilseydim feleği

Annemin sırtından alıp

Feleğin sırtına yüklerdim şeleği**⁾

⁽*⁾ “Oğluma Öldüğümü Söylemeyin” Dorlion Yayınları, 2021, 3.Baskı.

⁽**⁾Şelek: Köy yerinde özellikle de kadınlar bahçelikte, yocalıkta kurumuş odun parçalarını toplayıp sırtına bağlayarak köye getirdikleri yük.