Gazeteci Merdan Yanardağ’ın kısa bir süre önce Kırmızıkedi Yayınevi`nden çıkan kitabı Liberal İhanet`e hızlı bir şekilde göz atmış ve ilk izlenimlerimi kendisiyle paylaşmıştım: “Kitabını aldım. Hızlı bir şekilde göz attım. Yıllar sonra üniversite tezlerine kaynak olacak önemli bir çalışma. Bilimsel temeller üzerine oturtulmuş. Örnekler yaşamın pratiğinden. Veriler bir ülke için önemli olan entellektüel kesiminden alınmış. Okuduktan sonra bilgim yeter, kendime güvenirsem kitabınla ilgili avrupa postasındaki köşemde yazarım/yazmak isterim. Kalemine, yüreğine, özverine, ülke sevdana sağlık. Sevgiyle kal. Görüşmek umuduylaˮ

Kendisinden şöyle bir mail aldım: „Kitabımı beğendiğine çok sevindim. Senin değerlendirmen benim için önemli. Kitap hakkında yazarsan çok sevinirim. Bunu en iyi yapacak kişiler arasında olduğunu biliyorum. Görüşmek dileğiyle. Merdan Yanardağ



Sevgili Merdan’ın “bunu en iyi yapacak kişiler arasında olduğunu biliyorumˮ diye yazması beni köşeye sıkıştırdı. Yüceltti mi evet yüceltti, ama yazman için de hafiften de gaz verdi! Hafızam yanıltmıyorsa on, onbeş yıl önce Merdan Yanardağ`ı ilk defa TVlerde yönettiği, gündemi değerlendiren siyasi tartışma programlarımda tanıdım. Sunumu, politik görüşleri, analizleri, duruşu, olayları eğip bükmeden söylemesi dikkatimi çekmişti. O gündür bu gündür kendisini, -denk gelirse- TVlerde ilgiyle izlerim, yazıyorsa, köşe yazılarını okurum ve bir yıla yakın tutuklu kaldığı Muğla E-Tipi Cezaevi`ne (bu yıl içersinde yatıp çıkmıştı)  dayanışma kartları göndermiştim. Cezaevinden gönderdiği kartlarda bu çalışmasından söz etmişti. Kitabını sabırsızlıkla bekliyordum. 

Kitabı okurken önemli gördüğüm yerleri işaretledim. Sayfa kenarlarına notlar düştüm. Notlarımı alırken değerlendirme yazıp yazmama konusu daha netleşmemişti. Bu satırları yazarken sağ elim tuşlara basarken, sol elim  “gel sen bu işten vazgeçˮ der gibi havada durmakta. Demem o ki, yazıp yazmama konusunda oldukça zorlandım. Kitaba yönelik değerlendirme, tanıtım ya da eleştiri yazısı yazmada beni zorlayan ne diye soracak olursanız, onu şöyle açıklayabilirim: Yanardağ, kitabının giriş bölümünde Türkiye`nin demokratik gerekçelerle siyasal İslamcılara teslim edilmesinde önemli rol oynayan liberal sağ ve özellikle solcuları, tarihin “en büyükˮaydın ihaneti olarak verirken bu ihanetin “dünyadaki örneklerinin azlığındanˮ  söz eder.  Bu tespitler açıkcası beni „tırstı“.  
Yazmakla yazmamak arasında, bir arada bir derede kala kaldım. Kitabın okuması bittikten sonra düşündüm taşındım, doluyu boşaltıp boşa koydum. Tartıp biçtim ve dünyada örnekleri AZ`da olsa Yanardağ`ın ele aldığı ve benim başlıkta Yüzyılın İhaneti olarak gördüğüm konuyu, acizane kendi kalemimden yazmaya karar verdim.

Nerden ve nasıl başlıyacağımı düşünürken „Demokrasi Amaç Değil Araçtır“ (08.05.2007 tarihinde Yutube‘ye yüklenen videodan izlenebilir) söyleminin dünyadaki karşılığını bulmaya çalıştım. Almanya`da yaşadığım için buradan örnek vermek daha kolay olacaktı. Hitler dönemi aynı zamanda ihanet ve döneklerin bol olduğu bir zaman dilimiydi. O dönemden örnekler verebilirdim.

Örnek I:
Hitler, 10 Nisan 1924 tarihinden not defterine şunları yazar: „Mücadelemiz mutlaka başarıyla sonuçlanacak!“ Bu satırları yazdığı sıralarda darbe girişiminden dolayı Landsberg am Lech şehrindeki cezaevinde tutukludur. Bir yılın ardından 20 Aralık 1924 tarihinde serbest bırakılır. Hapiste kaldığı süre zarfında „Kavgam“ adlı kitabını yazar. Hitler`in Kavgam`da en en ilgi çeken belirlemesi „Değiştirmek istediğimiz sistemi kaba kuvvetle değil, kendimize uyarlayıp, sistemin ideallerimize hizmet etmesini sağlamalıyız.“

Bu söylem size bir yerlerden tanıdık geliyor mu?

Merdan Yanardağ,
kitabının 61`inci sayfasında bununla ilgili şunları yazıyor: ‘‘Dönemin AKP-Cemaat iktidarı rejimi dönüştürme operasyonunda, önlerindeki son engelleri de temizlemeye çalışıyordu. Sonuçta dönemin AKP-Cemaat iktidarı, TSK`nın komuta kademesini kendi amaçlarına en uygun düşecek şekilde düzenledi. Sancılı bir süreç olsa  da, AKP hükümeti bu virajı da sağlı sollu liberallerin desteğiyle ‚kazasız belasız‘ aldı. Liberaller ve sol liberaller İslamcı hükümete yine paha biçilmez bir hizmet sundu.“

Çatışmaya girmeden, kafa kol kırmadan önemli bir eşik aşılmış! Peki kim bunlar? AKP-Cemaat oluşumunun kafa kol kırmadan bir eşiği aşmada ön ayak olan kişiler?  Yanardağ, bu kişileri kitabının beşinci bölümünden itibaren isim isim vermeye başlıyor. Yanardağ, Türkiye’yi ortaçağ karanlığına giden yolda önemli bir rol üstlenen,  AKP-Cemaat iktidarının yerini sağlaştıran aydın liberallerin en başında Murat Belge, Ahmet Altan, Ali Bayramoğlu, Hasan Cemal, Mehmet Altan ve Cengiz Çandar gibi kişilerin geldiğini ve bunları Ufuk Uras,  Ömer Laçiner, Ümit Kıvanç, Halil Berktay, Nuray Mert, Adalet Ağaoğlu, Etyen

Mahçupyan
ve Yasemin Çongar gibi kişilerin izlediğini yazıyor.
Bu kişileri lütfen tekrar okuyun ve Etyen Mahçupyan’ın (şimdilik Davutoğlu’nun danışman kadrosunda) dışındakilerin hepsinin iktidar tarafından paçavra gibi çöp sepetine atılmış olduklarını göreceksiniz. Haaa bu arada Yanardağ‘ın Oral Çalışlar‘ı neden bu listeye almadığını da merak ettim ve bir anlam veremedim. Acaba Çalışlar özel bir araştırma konusu mu?  

Neyse biz yine Hitler`e dönüp AZ olan örneklerimize devam edelim.

Örnek II
: Hitler, hapisten çıktığında kendisine en büyük desteği Almanya`nın köklü basın kuruluşu ve matbaa sahibi Elsa ve Hugo Bruckmann çifti vermiştir. Bu çift o dönemde, Almanya`nın en varlıklı ve entellektüel ailesi olarak biliniyordu. Her kesimden, sağ, sol, politik ve ticari kesimle ilişkileri vardı. Kamuoyunda oldukça sevilen  ve güven duyulan bir aileydi. Hitler,  Elsa ve Hugo Bruckmann çifti sayesinde  Almanya genelinde iki bine yakın yazar, düşünür, bilim adamı, gazeteci ve politikacıyla tanıştı ve onların desteklerini aldı. (İktidarın projelerine destek veren akil adamları düşünün. Yazarlarıyla, çizerleriyle, sanatçıları, türkücü, şarkıcısıyla bir sürü akil kişiler) Bu Hitler için paha biçilmez bir fırsattı. Aldığı destek ile bir anda kamuoyundaki popülaritesi arttı. Bu şu anlama geliyordu; Hitler iktidara giden yolda önemli bir virajı Almanya’nın akil kişilerinin verdiği destekle dönmüştü.  Kısa bir süre sonrada iktidarı ele geçirdi. Alman demokrasinin kurumlarını bir yerden bir yere ulaşmak için kullandı. Buna en bariz örnek: Kavgam kitabında Hıristiyan değerleri ve kilisenin otoritesini tanıdığını belirten cümleler olmuştur. Bu sayede tüm kilise ahalisinin sonuna kadar desteğini aldı.

Nazi döneminde ilahiyatçı olan Gustav Friedrich Martin Hiemöller`in sözlerine herkes aşinadır. Papaz Hiemöller, 1937 yılında tutuklanarak Sachsenhausen Toplama Kampı`na atılmış ve kurtulduktan sonra şunları söylemiştir: “Naziler komünistler için geldiğinde sesimi çıkarmadım, çünkü komünist değildim. Sosyal demokratları içeri tıktıklarında sesimi çıkarmadım; çünkü sosyal demokrat değildim. Sendikalılar için geldiklerinde, bir şey söylemedim, çünkü sendikacı değildim. Benim için geldiklerinde, sesini çıkaracak kimse kalmamıştı!ˮ Hitler, demokrasi treni içersinde yaptığı düzenlemeleri kendi politik hedefleri doğrultusunda sağlamlaştırdıktan sonra trenden inip dünyayı kana bulayan ve sonunda duvara çarpan aracına bindi.

AKP-Cemaat
iktidarının, sistemi değiştirmek, devleti kendilerine uyarlamak, ideallerine hizmet etmek için Alevi, Romen, Kürt ve Demokrasi açılımları yaptıkları biliniyor. Hedef kitleleri oyalayarak desteğini alma, sahte gündemle devletin tüm kurumlarını adım adım ele geçirme. Açılımlara sonsuz destek veren liberal aydınlar hakkında Yanardağ kitabının 134`uncu sayfada müthiş bir „döneklik“ tarifi yapmakta. Ben bu „döneklik“ tarifini kitabın en baba eleştirisi olarak algıladım ve sevdim. Yanardağ„döneklik“ ile ilgili şunları yazmakta: “Döneklik zor birşey, bir kez ihanet ettiğiniz zaman herkesi ihanete zorlamaya başlarsınız. Çünkü ‘‘döneklikˮ ileriye doğru değişim ya da gelişimi değil, insanı insan yapan bütün değerlerden kopmak ve tarihsel vijdanı yitirmek anlamına gelen onursuz bir pozisyonu ifade ediyor. Bu nedenle “dönekˮ ve “döneklikˮ sözcükleri ve kavramı insanlara bu kadar sevimsiz ve itici geliyor.ˮ

Merdan Yanardağ
`ın bu tespiti yenir yutulur gibi değil! Bir sayfa sonra Yanardağ „döneklik“ ifadesini biraz daha açıp desteklemek için „dönekliği“ din değiştirenler ile karşılaştırıyor ve din değiştiren kişilerin dinin en tutucu ve katı kesimini oluşturduklarını, insanın pisikolojik olarak kendi ruhunu, iç dünyasındaki tereddütleri ve çatışmayı yatıştırmak için bunun gerekli olduğunu vurguluyor. Son günlerde Tayyip Erdoğan ve iktidarına karşı en ağır eleştirileri, Hasan Camel ve Mehmet Altan yapmakta. İnsan kendi kendine sormadan edemiyor, pisikolojik olarak kendi ruh ve iç dünyalarındaki tereddütleri iktidara yönelik en ağır eleştirileri yaparak mı gideriyorlar?  Yoksa iyi başlayan dönekliğin sonradan kendilerine ihanet olarak döndüklerine mi yanıyorlar?  Bekleyip göreceğiz. Liberal İhanetçilerin kitaba yönelik mutlaka verecekleri cevapları var(mı)dır. Cevapları varsa lütfen „yanıldık“ ya da „aldatıldık“ olmasın! Bunların hiç inandırıcılığı yok artık.

Makalemi fazla uzattım, bundan sonra yazacağım bilgiler kitabın teknik boyutuyla ilgili. 

Kitap kapağı oldukça hoş, hafiften Fransız İhtilâli`nin renkleriyle bezenmiş. Kapakra sulyeti belli olmayan bir kişinin yanına iliştirilmiş olan “Siyasal İslam`a Biat Edenlerˮ alt başlığını gördüğümde  aklıma yukarıda sıralanan isimler geldi. Bu kişilere dini aidiyetleri sorulsa, büyük bir çoğunluğunun dinsizliğe yakın durduklarını yönde cevap verirler diye düşündüm.

Köküne kadar da “dinciˮ olan bir iktidara destek vermek suçundan  ‘‘ihanetˮ damgasını taşımak acı olsa gerek.

Hemen yazımın girişte Yanardağ ile ilgili “sunumu, politik görüşleri, analizleri, duruşu, konuları eğip bükmeden söylemesi dikkatimi çekmiştiˮ diye yazmıştım. Yanardağ, yazdığı bu kitapla bir kez daha kalitesini ispatlarken, arkasında ciddi bir birikimin bulunduğunu kitabın her sayfada hissettiriyor. Yetkin bir dilin yanı sıra son derece akıcı bir üslubla kaleme alınmış olan kitabı bir solukta okuduğumu belirtmek isterim.

Son olarak çok yaygın biçimde TV ve gazetelerden “yenilenme”,  “vesayet rejiminin sonuˮ gini benzeri kavramların kitleler üzerinde nasıl bir etki yaptığı yazıp yazımı noktalıyayım. Örneklemeyi yine Hitler dönemi üzerinden yapıyorum.

Örnek III: Hitler
`in iktidara gelmesine en büyük destek Alman entellektüeller, kiliseler ve Yahudi sermeyesiden gelmiştir. Bu desteği verenler arasında  bir tek Almanlar yoktur. Diğer ülkelerin yazar ve düşünürleri de vardır. Bunların başında İrlandalı yazar, politikacı George Bernard Shaw gelir. Shaw,  1925 yılında edebiyat dalında ödüller almıştır. Hitler`in Alman halkına refah ve mutluluğu getirebilecek yegane kişilerden biri olduğunu yazmış, Hitler‘i öven makaleler kaleme almıştır. Alman halkının kazanacağı refah ve mutluluğun tüm dünyaya için örnek teşkil edeceğini, Hitler`in işçi sınıfı başta olmak üzere, Alman halkıyla buluştuğunu söylemiştir. Shaw’ın bu sözleri Türkiye‘de son günlerde sürekli duyulan “Devletle milleti barıştırma” söylemine çok benzemektedir.

Sevgili Merdan Yanardağ, yüreğine, bilgine, kalemine sağlık….


[email protected]