Corona pandemisinin tüm toplumu tehdit ederek evlere kapattığı günlerde internet üzerinden Ege'nin tarihi zengin, zengin olduğu kadar da insan ve toplumların geçmiş hikayeleriyle dolu bir şehrin sokaklarında gezintiye çıktım. Tesadüf olsa gerek bir köşe yazarına rastgeldim.“insanlar ve şehirler“ yazarı benimle aynı soyadı taşıyan genç bir köşe yazarı. Kuzenimin kızı. Kendisini çocukluğunda bir kez görmüşlüğüm olmuştur. Ama aradan geçen bunca zamana rağmen uzaktan da olsa dolaylı yollardan akraba çevresinden ve tanıdığım dostlarımızdan hep haberdar olmuşumdur.

Kim nerde, ne yapıyordur? Çocukları okuyorlar mı, okudular ise nerde yaşıyorlar? Benzeri sorular sık sık olmasa da aile içinde hep konuşulur. Hele bizden bir önceki kuşak yaşıyorsa, bizlerin bu sorulardan kaçınması mümkün değil. Bu sorular bizleri dünyaya dağılmış akraba çocuklarının, onların yaşadıkları şehirlere götürür.

Şehirler ve İnsanlar bir bütünü oluşturur. İnsansız şehir olmadığı gibi, insan hikayeleriyle anılmayan şehirler de olmaz. Şehirlerin hikayeleri insanların anlatımlarıyla bugüne taşınır. Her insanın bir yaşam hikayesi vardır. Her insan doğup büyüdüğü şehiri asla unutmaz, o şehiri hep kendisiyle taşır. Çocukluk anıları en çok anlatılan hikayeler olur. Çocukluk anılarında anlatılan herşey toprağın binlerce metre derinliğinden bir yolculuğa çıkıp, doğanın ve insanın susuzluğunu gidermek için akan su gibi berrak ve temizdir. Çünkü bir yetişkin olarak çocuklarınıza ve torunlarınıza anlatığınız her hikaye onları, sizin doğup büyüdüğünüz şehire götürür. Daha doğrusu göç ettiğiniz o coğrafya ya bir daha dönmeseniz de, çocuklarınızın oraya gitmesini arzularsınız. Gitmeseler bile hikayenizin bir parçası olmasını dilersiniz.

İnsan doğup büyüdüğü şehri, o şehirde bıraktığı geçmişini hep anılarında taşır ya, benim de çocukluk ve gençlik anılarım hafızamın bir köşesinde hep saklı kalır. Ben de zaman zaman çocukluk günlerime, yolculuğa çıkarım. Çocukluk ve gençlik günlerimin yol arkadaşları hep benimle olur. Bizim jenerasyondan olanlar 60 yaşlarını geride bırakmış olsa da anılarımızda halen o çocuksu gülümsemelerimiz, çığlık çığlığa Munzur Nehri'nin vucudumuzu sarmalayan o serin sularında geçirdiğimiz o yaz günleri hep hafızamızda canlanır…

Bizler 60 yaşlarını çoktan geride bırakırken, bizden sonraki jenerasyon da, yani çocuklarımızda yuvalarını terk eden kuş yavruları gibi yeni diyarlara uçup gidiyorlar. Bizim jenerasyonda da farklı olmadı...Bizlerde göç ettik veya göç etmek zorunda bırakıldık. Yeni şehirler ve ülkeler bizlere yuva oldu. Yuva kurduğumuz şehirler ve mekanlar nasıl bize yeni yaşam alanı olduysa, çocuklarımızın da doğup büyüdüğü şehirler onların çocukluk anıları oldu. Onlar da bizler gibi göç yolculuğuna çıktılar. Belki daha özgürce, bizden farklı nedenlerden dolayı, ama sonuçta onlarda kuş yavruları gibi aynı yuvada kalmadılar ve kalamazlar da, çünkü dünya tüm insanlığa kapılarını açıyor, ülkeler ve sınırlar olsa da. Çocuklarımız da gittikleri ülkelerde doğup büyüdüğü şehirlerin hikayelerini anlatırlar, tıpkı bizler gibi.

Göçle birlikte insanda diğişir, yeni coğrafyadaki sosyal ve toplumsal yaşam geçmişini silmese de insana yeni bir pencere açar, yeni bir yaşam perspektifi yaratır. Farkında olmasan da değişirsin, geşmişini unutmadan. Geçmiş seninle birlikte bir hikayeye dönüşür.

Çocukluğumuzun ve gençliğimizin geçtiği şehirler ve sokakları hep bizimle, anılarımızda kalacaktır. Hikayeler insansız ve şehirsiz yazılmaz...mekan ve insan birbirini tamamlayan bir bütündür. Bizim anlatığımız yaşamımızdan yanlızca ufak bir kesittir. Yaşamımızın bu çocukluk ve gençlik kesiti en temiz olanıdır… Hafızalarımızda kalan şehirler her zaman bizimle yaşıyorlar, değişmiş olsalar da. Çocukluk anılarımızın şehirleri ise insan hikayeleriyle hiç değişmeden yaşar, daha doğrusu geçmişin o güzel günlerinin hiç bitmesini istemeyiz, çok şey değişmiş olsa da…