Raferandaum  kararı alındıktan sonra, toplumda   bir rahatsızlık baş gösterdi. Bunlar bir şeyler yapacaktı  ama ne  yapacaklardı. Alavere-dalavere işi olacaktı ama ne olacaktı. İşte bu sorun  gündemi meşgul ediyordu.  Toplumda haksızlık ve hukuksuzluk olacağı üzerine bir tedirginlik vardı. Vardı da bunun nasıl olacağı doğrusu çok merak ediliyordu.

Ve beklenen merak konusu gündeme geldi.  AKP iktidarı, YSK’yı devreye soktu.  YSK‘nın hukuksuzluğu ve mühürsüz oyları yetişti Erdoğan’ın imdadına bu sefer.

YSK istediği kadar hile yok desin, mühürsüz oy kullandırmak en büyük hukuksuzluktur. Bir hukukcu bunun nasıl bir hukuksuzluk olduğunu  Fox Tv‘de  anlattı.  YSK, mühürsüz oy kullanıldığını itiraf etti. Peki göz göre hukuksuzluk sergileyen bu seçim meşru mudur?

Referandumun sonucunu açıklayan  ve karar veren organ YSK’değil midir? YSK’nın  yalancılığı, riyakarlığı ispatlanmış bir gerçek değil mi? YSK’nın kararı, cebren ve hileyle kamuoyuna seçimleri geçerli ilan eden bir rezaletidir.

16 Nisan’da  dinci kesim suni reflekslerle evet oyunu tercih etti.  Mesele hem siyasal alanda safını belli etmek, üstün gelmek, yenmekti. Hemde Cumhuriyet Anayasa‘sından hıncını almaktı. Birde „Yeni Türkiye“nin Başkanını  AKP'ye ve Recep Tayyip Erdoğan’a evet  demeyi göstermekti. Cumhuriyet rejiminden kurtulmak için „Evet“ çalışması YSK öncülüğünde galip geldi. Dincilerde Biat kültürü galip geldi. Ve buna  başarı dediler, galibiyet dediler, milli irade dediler.

Peki Ülkenin yarısı kazanıp yarısı kaybediyorsa buna milli irade denilir mi? Evet ve hayır oranlarının birbirine bu kadar yakın oluşu kimin başarısıdır. AKP yüzde elli bir almanın keyfini bile çıkaramıyor, gururunu bile yaşayamıyor. Çünkü fethettiğini sandığı İstanbul, Ankara, Adana, İzmir Hayır dedi. Kürd bölgeleri Hayır dedi.

Devletin tüm olanakları “Evet” için seferber edildi. Siyasal ortam OHAL’in ağır baskısı altınaydı. HDP’nin Eş başkanları, milletvekilleri ve on bine yakın üyesi  tutukluydu. Hayır cephesi düşmanlaştırma ve tehdit diliyle etkisizleştirildiği bir referandum sonucunu gördük.

Tayyip Erdoğan  sadece AKP ve dincilerin cumhurbaşkanıdır.

Devletin ve din’in temsilcileri yağıp gürlesede, sonuçta ipleri emperyalistlerin elindedir. Bu seçim emperyalistlerle işbirliği sonucu alınmış bir karardı.  Nasıl ki AKP projesi bir Amerika projesiydi, Bu referandum da bir ABD projesidir.

Hayır cephesi tüm gücüyle bu oyunu boşa çıkartmak için mücadele etti.  Bu hakksız uygulama  için iptal davası açmalıdır. YSK‘ nın mühürsüz oy açıklaması yeterli bir delildir.   

İnsanı özgürleştiren laikliğe  düşman olan dinciler, toplumun farklılığını, gavur, kafir, kızılbaş, alevi , solcu, kürd vb diye ayrıştırdı. Raferandum sürecinde  dinciler  yine yapacağını yaptı. Ezanla, bayrakla, vatanla, yalanla dolanla, YSK’nın desteğiyle seçimi kazandı. 

Ekonomik kırılma, toplumsal ve siyasi kriz  tavana vurmuş durumda. Yaşam; emekçileri  her yönüyle yoksulluk altında inim inim inletiyor. AKP’nin yeşil sermayeli  yalaka milyonerleri, kafaları sıkma başlı kadınlar altlarında jiplerle, ayrımcı yaşamlarıyla  hava atıyorlar. Şatafatlı yaşam tarzlarıyla  yoksullarla alay ediyorlar. Her türlü yalanla sahte bir din pazarlanmakta, din kisvesi altında fiyaka satılmakta. Dini vecibeli kıyafetlerle caka satanlar,  giydikleri elbiselerin fiyatına paha biçilmezken bunlar ise dillerine doladıkları  dinciliği kendilerine kalkan olarak kullanıyorlar.  Kendi şatafatlı yaşamlarına bakmadan yoksuluk edebiyatı yapmaya devam ediyorlar. 

AKP iktidara geldikten sonra zengin şımarık bir dinci toplum yaratıldı. Ne oldum delisi oldular.  İnsanı aşağılayan, fakiri dıştalayan  burnu havada  sahtekar dinciler ordusu var.  AKP iktidarı ve  onun siyasi temsilcileri, din adına bu ayrımcı yaşamı devam ettirmek istiyor. Tek adamın tek sığındığı yol din, ona sarılarak demokratik hakları, emekçilerin haklarını, laik düşünceyi ortadan kaldırmak istiyor.

Din adına, toplumsal muhalefeti, emeğin mücadelesini bastırmak istiyor.  Tüm hesapları  emperyalistlerle ilişkilerini sağlam temeller üzerine oturtmak istiyor. Yer yer hırlasa da, bu dine tapanları kandırma ve oyalama taktiğidir. Onlara şirin gözükmenin  yolu yöntemidir.  AKP’nin  siyasal danışmanı  ve arkasında ki asıl güç emperyalistlerdir. Her şey onların hazırladığı programa göre işlemektedir. Dolayısıyla Erdoğan çareyi; Devlet aygıtını  demokratik hukuk kurallarından çıkaracak, laikliği kaldıracak  ve her şeyi  dine bağımlı organize edecek. Toplumu din adına kul ve köle yapacak. Böylece  islamın biat kültürü, devletin  baskı ve şiddet araçlarını güçlendirecek ve gerektiğinde bu araçları doğrudan ve çok daha hızlı ve çok daha acımasızca kullanabilecek.

OHAL’in uzatılması; Hayırcıları, Muhalifleri, Kürdleri korku ve  zor yöntemiyle sindirmek içindir.  OHAL üzerinden  bütün kurum ve kuralları, bütün temsili organları etkisiz etkisiz  hale getirerek milliyetçi ve  dinci araçlar amaçlanmaktadır. Topluma Biat kültürünü uygulatmak istiyorlar.   Gezi başkaldırısında olduğu gibi, toplumsal patlamalardan korkuyorlar. İstanbul’daki Tencere-Tava protestosundan yeni bir tepkiyi, yeni bir isyan dalgasını  ezmek için OHAL yeniden uzatılıyor. Neden? Çünkü Tek adam Gezi ruhundan korkuyor.

Referandumda  çıkacak hayır  korkusu, iktidarın ve Devlet Bahçeli’nin  tüm hilelerini ortaya çıkarttı. Her türlü pislik  had safhadaydı. Her şey tek adama göre endekslenmişti. Tek adamın karar verebilme ihtirasından dolayı gözü hiç bir şeyi görmek istemiyordu.  Reis’in  iktidarı kaybetme  korkusu onu  daha da saldırganlaştırdı ve türlü kanunsuz uygulamaları devreye soktu.  

Her türlü çılgınlığı göze almış durumdaydı. Düşünşenize bir Cumhurbaşkanı“ atı alan Üsküdarı boyladı“ diyor. Bu ne demektir. Hırsızlığı meşrulaştıran bu deyimi rahatça kullanabiliyor.  Bunu evet oyu verenler düşünmelidir?  Tabi ki İnsani ve vicdani duyguları varsa.   

Avrupa’daki dinciler, kafirlerle yaşamaktan kurtulmak için mi „Evet“ oyu verdi.   O halde kafirlerin işyerlerinde çalışamak, gavur memleketlerinde yaşamak müslümanlık mı?

Avrupa’da en fazla“ Evet“ oyu; Almanya’da %63, Hollanda’da %67, Fransa’da 63, Avusturya’da %70 ile hayır’ı  solladı.

Dün akşam seçim haberlerini ATİGF salonunda dinledikten sonra,  6 tramvayın da dört dincinin konuşmasına kulak misafiri oldum. . Diyorlar ki;“ Kafirlerin dağıttığı para sonucu bu kadar hayır oyu çıktı. Şeytan hayırcıları kandırdı. Ula kıl payı kurtardık. Doğu da Antep, Adıyaman, Urfa olmasaydı yanmıştık. Helal olsun İç Anadolu’ya. Avusturya’da %70 almışız ha.“

(Eh artık bu dini bütünler Kafirlerin  ülkesinde yaşamaktan kurtulurlar. Bunca esaret yeter artık. Gavurların işyerlerinde kadınlarını çalıştırmaktan da kurtulurlar.  Artık Yeni peygamberinin kurtardığı ülkede yaşamanın gururuyla yaşarlar. Bunca sene kafir ülkesinden ve kafir ızdırabından hemde çan sesinden kurtulmuş olurlar. Öyle ya namaz’larını hür iradeyle kılarlar artık.  İmam’ın dini vaazına  çan seside karışmaz. Kafir memleketinden kurtulmanın zaferini de kutlarlar.  Avrupa’ya  kafir, gavur  demek öyle kolay değil, madem kafir diyorsun burda yaşamakta  haramdır. Türkiye’nin geleceğine oy kullanacaksın. Oradaki insanların kaderiyle oynayacaksın; bu ne kadar dini, ahlaki, insani ve vicdanlı bir davranıştır?

Referandum’da “HAYIR” cephesi kazandı.

Hayırcılarda insan sevgisi vardı. İnsanları ikna etmek için sevgi ve  saygı vardı.  Bildiri dağıtırken çok içten samimiyet ve  seviye vardı.  Elele tutuşmanın, omuz omuza olmanın, özgür düşüncenin  güzel bir  emeği vardı. Kürdlerin demokrasi ve özgürlük mücadelesine verdiği emeğin samimiyeti ve yoldaşlığı vardı.

Sokakta umut vardı, güç vardı, neşe vardı yani yan yana gelmenin tadı vardı. Kaynaşmanın  güzelliği vardı. Dayanışmanın farkı vardı.

Hayırcılar; konuşmayı, dili kullanmayı, anlamayı, saygıyı sevgiyi yaşadı yaşattı. .  Demokratik davranmayı öğrendi, öğretti. Siyasi uslübu ve davranışı kazandı, kazandırttı. Hayırcılar diyaloğu ve iletişimi geliştirdi. Kimliklere , farklılıklara, inançlara, duygu dostluğu göstermeyi öğrendi öğretti.

Mücadelenin ivmesi devam ediyor. Emeğin gücü, sese ses katmanın çoğalması

„Hayır“ cephesinde hayat buldu.

İktidarın her türlü ayrımcılığına karşı vicdanlı insanların  duyarlılığı sokakta, ve işyerinde çok büyük moral buldu, kindarlara karşı gücünün farkına vardı. Kim ne derse desin hayır cephesi kazandı. 

Bunca yaşanan tecrübeleri içselleştirip siyaset sosyolojisini tüm genişliğiyle görebilen bir bakış açısı çözüm ve değişime kapı açacağını unutmamalıyız.

Hayır cephesi başarılı bir seçim  çalışması yaptı ve başardı.  Referandum sürecinde her türlü  baskı, zorbalık, tehdite rağmen   başarı göstermiştir.

Hayır cephesini kutluyorum…