Basın Özgürlüğü ve Demokrasi

Basın özgürlüğü demokrasilerde yayın, basın ve diğerleri (sosyal medya ve internet ) medya‘nın özgürce faaliyetlerini sürdürme, bilgi ve görüşlerini sansürsüz olarak yayınlama ve yürütme hakkı demektir. Basın özgürlüğü özgürce kanaat ve fikir oluşumunu sağlamak ve halkın haber almasının garanti altına alınmasıdır. Batılı demokrasilerde medya hukuku, özellikle basın yasası anayasal bir hak olarak demokrasinin en temel kurallarından biridir.

Basın özgürlüğü aynı zamanda eleştiri özgürlüğü demektir. Basın emekçilerinin, gazetecilerin halkı aydınlatma ve toplumun fikri gelişmesine katkıda bulunması , doğru ve eksiksiz habercilik mesleki ve ahlaki bir zorunluluktur. Tabii ki bu durum kalemlerini parayla satanlar için geçerli bir kural değil, çünkü onlar gazecilikten ziyade patronların ve siyasal iktidarın politik reklamcılığını yaparak geçinmektedirler. Bunlara gazeteci denilmez. Bu tiplere reklamcı denir.

Basın yoluyla eleştiri özgürlüğü aynı zamanda demokratik toplumlarda düşünce yoluyla kendini ifade etme ve toplumun karar vermesinde etkili olma araçlarından da biridir.

Demokrasi varsa eleştiri vardır. Eleştirinin olmadığı, insanların kendilerini ifade edemediği veyahut ifade etmelerinin önü devleti yönetenler tarafından kesilmişse o toplumlarda demokrasiden bahsetmek mümkün de değildir. Ünlü Alman filozof ve sosyologlarından Jürgen Habermas’ın ifade ettiği gibi demokrasi rahat ifade ve görüş oluşturma kuralıdır. Bu kural yoksa, demokrasi işlemiyor demektir.

Demokratik toplumlarda tartışma ve haber verme özgürlüğü insanların hükümet ve iktidar hakkında fikir oluşturmaları ve hükümetin icraatları hakkında insanları bilgilendirmek vazgeçilmez temel kuralardan biridir. Bu kural basın, yayın ve medya yoluyla ifade ve düşünce belirtme ve onu yayma özgürlüğünün sınırlandırılmadan kulanımıdır.

Demokrasilerde bireyler toplumdaki statülerine bakılmadan adelet önünde eşittir. Eşitlik aynı zamanda topluma karşı sorumlulukta gerektirmektedir. Sıradan bir vatandaşla hükümet ve iktidar bireylerleri arasında adalet terazisinde hiç bir fark gözetilmez. Her ikiside adalet terazisinde aynı ağırlıktadır . Demokratik toplumlarda Anayasa’nın temel prensibini eşitlik oluşturduğuna göre her birey korkmadan ve korkutulmadan kendini ifade etme ve fikir beyan etme hakkına sahiptir.

Bu aynı zamanda çoğulcu, çokkültürlü , çoksesli bir toplum demektir. Ama Türkiye’ye baktığımızda bunun tam tersi iktidar ve hükümet bireyleri ve Reisi Cumhur hazretleri, pardon saray sultanı kendilerini toplum üstü görmektedirler. En ufak bir eleştiri hakaret görülerek, dava edilerek insanlar zindanlara tıkılmaktadır. Adalet rafa kaldırılmış, sadece kağıt üstü vardır – işleyen bir adalet hiç bir zaman olmadı - Bir korku imparatorluğu yaratılarak halk sindirilmeye çalışılıyor. AKP ve Erdoğan’ın 1 Kasım 2015 seçimlerinden % 49 oranında oy alarak tek başlarına iktidar olmaları bu süreci dahada hızlandırmış görünüyor.

Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanmaları yeni tutuklanmaların habercisidir. Erdoğan ve iktidar kendisine muhalif olan basın ve medya’ya ayar vermeye çalıyor. Erdoğan ve AKP ‘nin topluma basın özgürlüğü diye satmaya çalıştığı taraf gazeteciliğidir. ‘Ya benden taraf, yada bertaraf olacaksınız’ anlayışı Erdoğan ve iktidarın yaratıkları ‘adelet’ terazisinde ağır basıyor.

Saray sultanı muhalif basının toplumu aydınlatmasından rahatsız. En ufak bir eleşiriye tammül ve hoşgörüden uzak bir iktidar bizlere karanlık günler vaad etmektedir. Adaletin işlemediği , hak ve özgürlüklerin olmadığı bir toplum karanlıkta boğulmaya mahkümdür.

Karanlıktan çıkmak ancak ve ancak yeni demokratik toplumsal bir oluşumla mümkün. Eleştiri özgürlüğü bireyler için anayasal bir hak olmalıdır.

Can Dündar ve Erdem Gül’ün suçu eleştiri hakkını kulanarak halkın aydınlatılmasına katkıda bulunmalarıdır. Demokrasi olacaksa eleştiri özgürlüğü adalet terazisinde ağır basan taraf olmalıdır.

Bonn, 28.11.2015