Misafir” işçilikten azınlığa giden uzun taşlı yol

entegrasyon ve eşit haklar için

mücadeleleri, örgütleri

“Göçmen işçilerin sorunları üzerine yapılmış bir çok bilimsel çalışma ve araştırmalar, yazılmış kitaplar vardır. Ama göçmenlerin kendileri tarafından, kendi sorunları ve verdikleri mücadeleler hakkında çok az eser mevcuttur. Bu kitap bu yoldaki uğraşılara bir katkıdır. Amacımız, bir göçmen tarih bilinci ve hafızası yaratmak yolunda gelecek nesillere ilk kuşakların yaşam ve mücadeleleri hakkında başvurabilecekleri bir deneyim birikimi sunmaktır.”

Sevgili Ergün Sönmez bu kitabı bana nisan ayının ortalarında posta ile ulaştırdı. Zaman, tam da yanıbaşımızdaki bir ülkenin tarumar edildiği bir zamandı. Zaman, Ortadoğu’daki saldırıların bambaşka bir hâl aldığı bir zamandı. Zaman, Türkiye’deki insanların ekmeğe muhtaç kaldığı, buralardaki gençlerin savaş korkusuyla depresyona girişlerinin istatistiklerinin verildiği bir zamandı. Zaman, tam da 1 Mayıs öncesiydi.

Yani, her gün yaklaşık on bin Ukraynalı’nın Almanya’ya giriş yaptığı, radyolarda, televizyonlarda, gazetelerde bangır bangır “göç, göçmenlik, entegrasyon” gündemli yayınların yapıldığı bir zaman.

Yani, Almanya’daki tüm Türkiyeli federasyonların, konfederasyonların da işgal savaşlarını protesto ettikleri ve bir 1 Mayıs’a hazırlandıkları bir zaman.

***

Dünyanın bu döngüsü; işgal savaşlarının aldığı boyut, göç-göçmenlik sorunu, Uluslararası Mülteci Sözleşmeleri’nin ve Cenevre Sözleşmesi’nin temellerinin atırılışı, bugünden yarına nihayetlenecek bir tarihsel zaman dilimi değil.

Bu açıdan, bu kitabı sadece benim okumam ve “emeklerine sağlık, iyi ki yazmışlar” demem de çok şey ifade etmeyecek. Ve en sonda yazmam gereken şeyi en başta yazma ihtiyacı duyuyorum:

ALMANYA’DAKİ TÜM FEDERASYONLARIN, KONFEDERASYONLARIN BÖYLESİ BİR BİLİMSEL ÇALIŞMAYI MUTLAKA OKUMASI VE KOLEKTİF OLARAK DEĞERLENDİRMESİ BÜYÜK BİR İHTİYAÇ. GENÇLERİN BÖYLESİ BİR ÇALIŞMAYI OKUMASI ŞART!

***

Kitap iki bölümden oluşuyor.

Bölüm I: Türkiye’den “misafir” işçilerin Almanya’daki ilk yılları. İlk örgütlerin doğuşu, gelişmesi ve onların mücadeleleri.

Bu bölümde misafir işçilerin ilk yıllarından, 141. ve 142. Maddeler’in protesto edilişinden, 12 Mart 1971 Cuntası’na karşı mücadeleden Yunanistan’dan Şili’ye dek Askeri Cuntalar’a karşı yürüyüşlere ve nihayetinde dil kurslarından sendikalarda örgütlenmeye dek en temel hakların dahi hangi ısrarlı mücadeleler sonucunda kazanıldığının tarihsel bir dökümü yapılmış.

Bölüm II: Göçmenlik döneminin örgüt ve mücadeleleri.

Bu bölümde; Misafirlikten yerleşim dönemine geçiş ve yerleşim dönemine ait örgütlenmelerin doğuşu, bu örgütlenmelerin verdiği mücaleler ve mücadele araçlarının tarihsel bir dökümü yapılmış.

“Diaspora, asimilasyon, entegrasyon” kavramlarının, göç alan ülkeler cephesinden değerlendirilişi ve hangi politikalarla, hangi yasal uygulamalarla bizlere dayatıldığı, doğallaştırıldığı tarihsel olarak döküme edilmiş.

Tüm bu belgeli tarihsel yolculuğun ardından, yeterince temellendirilerek şu öneride bulunulmuş:

“Yukarıda sıralanan değişiklikler göçmenlerin yeni bir örgütlenmesini gerektirmektedir. Yeni göçmen örgütleri kendilerini Türkiye’den göçmenlerin çıkar temsilcisi olarak anlamalılar, azınlık hakları ve gerçek bir entegrasyon için mücadeleye başlamalıdırlar.”

Ek Bölüm: Üçüncü kuşak: Entegrasyonla dışlanma arasında bir azınlık.

Bu bölümde üçüncü kuşağın İslam’a ve Türk Milliyetçiliği’ne kaçışının nedenleri irdelenmiş. Yanısıra da gençlerin okullardaki başarı-başarısızlık düzeyleri sunularak, bunun nedenlerine değinilmiş: “Gençlere, iyi bir eğitim, iyi bir meslek eğitimi ve iyi bir iş olanağı yaratılması konusunda anlayış gösterileceği yerde, politika onlara iki seçenek bırakmaktadır: Türkiye’ye dönmek veya Almanya’nın ana kültürü denen şeye uyum sağlamak, yani amasız ve fakatsız asimile olmak.”

Ardından, üçüncü kuşağın bu gidişata bir dur diyebilmesi için neler talep edebileceği-etmesi gerektiği ve yanıt olarak Almanlar’dan hangi temel kriterleri bekleyebileceği açımlanmış. Bu yönlü bir mücadelenin tarihsel zorunluluğu ve aşamaları irdelenerek önerilerde bulunulmuş.

***

Son beş yıl içerisinde “zorunlu-gönüllü” olarak Almanya’ya göç edenlere bakıyorum. Bu insanlar, en küçük bir hak talebinde ısrar ettikleri için dahi ömürlerinin yolunu değiştirmek zorunda kalanlar. Buralarda ilk şaşırdıkları sahne ise 1 Mayıs sahnesi! Önlerde gümbür gümbür slogan atan Alman gruplar, arkalarda tüm Türkiyeli siyasetlerin kortejleri. Önce, “bu sahnenin değişmesi lazım” diyerek büyük bir sancı duyuyorlar. Buradaki yaşam yollarına ilişkin hak talebinde bulunmanın mekanizmalarını keşfetmek için parçalanıyorlar. Çocuklarına nasıl bir eğitim yolu sunabileceklerini öğrenebilecekleri kapılar arıyorlar. Duyan olmuyor onları! El yordamıyla ilerliyor çoğu. Sonra, değişim arzularına yanıt bile alamayınca “ya bu deveyi güdersin, ya bu diyardan gidersin” gerçekliğine tosluyorlar.

Neredeyse her cuma günü binlerce insanın işgal savaşlarına karşı eylemler yaptığı, merkezi eylemlere yüz binlerin katıldığı şu zamanları değerlendirmeye çalışıyorum. Gençlerimize bakıyorum! Binlerin, yüz binlerin arasında parmakla sayılacak kadar az olduklarını görmek içler acısı olsa gerek!

Bu tablo bir beş-on yıl içerisinde başka bir evrilişe girecek. Ve bu evriliş bizim irademizin dışında, ucu bucağı görünmeyen yeni yeni yasalarla ve uygulamalarla yapılandırılacak.

Göç-göçmenler, Türkiyeli işçiler-gençler ve entegrasyon üzerine Almanca yazılmış sayısız kitaba gözatma şansım oldu. Bu gündemli sayısız seminere, toplantıya katıldım. Hepsinde hissettiğim şey, bizleri, bizlerin haberi dahi olmadan kobay gibi inceleyişleri ve bizi nasıl şekillendireceklerine ilişkin sürekli yeni yollar çizişleriydi.

Bu kitap, çok yoğun bir emek verilerek ve tüm bunlardan haberdar olarak hazırlanmış. Bunu görmek bana tarifsiz bir memnuniyet yaşattı.

Ancak başta da belirttiğim gibi, böyle bir çalışmayı tüm federasyonların, konfederasyonların, en önemlisi de bunların gençlik örgütlenmelerinin okuması gerekiyor. Ki bu fidanlar, bizzat yaşadıkları ülkedeki değişime katkı sunabilen gerçek bir özne olabilsinler. Okuma tembelliğinin, hatta hatta hiçbir şey okumadan yazmanın kronik bir hastalık boyutuna vardığı bu zamanlarda, gençlerin böylesine değerli bir arşivle-birikimle buluşabilmesini diliyorum tüm yüreğimle!

***

“Gönüllü Sürgün” kitabı olmasaydı, Ergün Sönmez’in yazınlarından da haberdar olamayacaktım. Bu sebeple, önce Belge Yayınları’na ardından da ileri yaşına rağmen hiç üşenmeden-yüksünmeden bana bu kitabı ulaştıran Sevgili Ergün Sönmez’e ve Mustafa Demir’e yürekten teşekkürlerimle...

Kitabı temin etmek isteyenler için:

Almanca: VWB-Verlag für Wissenschaft und Bildung, 2015-Berlin. ISBN 978-3-86135-163-4

Türkçe: VWB-Verlag für Wissenschaft und Bildung, 2021-Berlin. ISBN 978-3-86135-164-1