Araştırmacı-Yazar İlhami Yazgan “Kaybolmuş Bellekler”i kitaplarıyla geri vermeye devam ediyor.

***

Kimdir?

Zonguldak’ın Alaplı ilçesinde doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Alaplı ve Kdz. Ereğli’de tamamladı. 1970’li yıllarda devrimci gençlik hareketinin içerisinde yer aldı. 1980 yılında Almanya’ya yerleşti. Köln Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun oldu. 1990 yılından itibaren çeşitli gazete ve dergilerde araştırma ve inceleme yazıları kaleme aldı. Alman arşivlerinde yaptığı araştırmalardan yola çıkarak, Anadolu coğrafyasına özgü inanç ve kültür kaynaklarını çeviri, yazı ve kitaplarıyla bilince çıkarttı. Franz Babinger, Leopold Schefer ve Felix von Luschan, Georg Jacob gibi bilim dünyasınca bilinen Alman oryantalistlerin çalışmalarını Türkçeye kazandırdı. 1985 yılından bu yana çeşitli gazete ve dergilerde araştırma ve inceleme yazıları kaleme almakta.

Kitabın yazılma süreci:

Monika Ertl’in hayatı ile ilgilenmeye başladığımda “yaşamı” ile ilgili hiçbir fikrim yoktu. İlk okuduklarım beni heyecanlandırmaya yetti. Monika’nın atılgan, uzlaşmaz ve trajik yaşam öyküsü tüm benliğimi sarıp sarmaladı. Yüreğim, özgürlük tohumlarının yeşerdiği Bolivya bozkırlarına savruldu.

Che’nin yirmi dört saat tutulup infaz edildiği La Higuera’daki okul binasında buldum kendimi. Che’nin kahraman gerillası Inti Peredo’nun özgürlük haykırışı yankılandı kulaklarımda. Korsan bir radyodan “Emperyalizmin baskı ve egemenliğinden kurtulma” gerekçelerini anlatıyordu heyecanla. Uğursuz bir Eylül sabahı, beşyüz polis La Paz’daki kaldığı evi kuşatıp, binlerce kurşun yağdırdığında, Peredo’ya kalkan olmak istedim. 1970 Temmuz’unda toplumsal adalet tutkusuyla harekete geçen, dini inanışları, mezhepleri farklı olmasına karşın, özgürlük düşüncesinin birleştirdiği öğrenci ve aydınlardan oluşan yetmiş beş gençle birlikte özgürlük türküleri söylerken, devrimci kadın Monika Ertl ile göz göze geldim! Derin gök mavisi gözlerindeki devrimci ruh ve adanmışlık beni ikna etmeye yetti ve o andan itibaren Monika-”Imilla”nın hayat hikâyesini derlemeye koyuldum.

Yararlanılan kaynaklar:

Bir yıla yakın bulan araştırmalarım sonucunda Monika Ertl hakkında Almanca yayımlanmış üç önemli çalışma belirledim. Çalışmalardan ilki, gazeteci Jürgen Schreiber’in yazdığı bir kitaptı. “Che Gibi Ölen Monika Ertl’in Hikayesi” başlığını taşıyor.

İkinci önemli çalışma, senarist Christian Baudissien’in 1988 yılında Alman-ZDF Televizyonu için hazırladığı bir belgesel.

Üçüncü çalışma ise Rodrigo Hasbún tarafından İspanyolca yazılmış “Die Affekte-Etkiler”14 adlı roman. Christian Hansen tarafından Almanca’ya çevrilmiş. Ağırlıklı olarak bu üç çalışma temel alındı. Bunlara ek olarak, Almanya’da haftalık yayımlanan “Spiegel” ve “Stern” gibi benzeri dergi ve gazetelerde yayımlanmış makaleler incelendi.

Ortak iki özellik:

Tüm bu kaynakların ortak iki özelliği var. İlki, Hitler sonrası kuşaklar arasındaki kırılganlık ve kopuşlara vurgu yapmaları. Çok sevilen dedenin Nazi, babanın Gestapo subayı olduğunun ortaya çıkması ailelerde çatlamalara yol açarken, çok sayıda genç bu geçmişe ortak olmayı reddederek baba evini terk etmiştir. Monika Ertl de baba evini terk eden ’68 kuşağının korkusuz kahramanlarından biriydi.

İkinci ortak özellik ise Monika’nın Bolivya Ulusal Kurtuluş Ordusu’na katılmasından ölümüne kadar olan süreçte hakkında yeterli bilgi ve belgenin olmaması. Bu durumu şöyle açıklamak mümkün: Eşyanın tabiatı gereği yeraltında faaliyet gösteren örgüt elemanı ya da şehir gerillası, sürekli tevkif edilme veya ortaya çıkarılma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Gerilla, tehlikeleri bertaraf etmek için bazı güvenlik tedbirleri almak zorundadır. Bunların başında, iyi gizlenmek, gece gündüz temkinli olmak, kötü şartlar altında sükunet ve soğukkanlılığı koruyup arkada en küçük bir iz bırakmadan hayatta kalıp mücadeleye devam etmek. Monika, beş yıllık gerilla faliyeti sürecinde geride bir iz bırakmamaya özen göstermiş, Che ve Inti’ye adadığı iki şiirin dışında geride yazılı belge ya da düşünceleriyle ilgili hiçbir bilgi bırakmamış. Ne bir mektup ne de yazılı bir söz... O nedenle Monika ile ilgili bu çalışma, ağırlıklı olarak gerilla arkadaşları ve aile bireylerinin verdikleri demeç ve makalelerin toplamıdır.

Dünya devrim tarihine altın harflerle yazılan hikâye:

Kimdir bu idealist kadın? Nerede doğdu? Nazi geçmişine sahip babası neden Bolivya’ya yerleşti? Bolivya’ya ne zaman geldi? Kaliforniya’ya yerleşme hayali neden gerçekleşmedi? Zengin kocasından neden boşandı? Neden yoksul çocuklar için yardım topladı? Guevarist milislerin oluşturduğu Bolivya Ulusal Kurtuluş Ordusu’na neden ve ne zaman sempati duymaya başladı? “Toto” Quintanilla’yı gerçekten üç kurşunla öldürdü mü? Eski bir Nazi savaş suçlusu, Lyon Kasabı ve babasının arkadaşı, “Klaus Amca” tarafından infaz edildi mi? Bedeni Bolivya’da bilinmeyen bir yere mi gömüldü? Bu kitap, yukarıda sıralanan sorulara cevap ararken, Che gibi bir idolü kendine rehber edinen Monika Ertl’in dünya devrim tarihine altın harflerle yazılan hikâyesi anlatılacak.

İlhami Yazgan'ın yazın alanındaki eserleri:

Güneşin Altında Çarmıha Gerilenler-Börklüce Mustafa: Ganime Gülmez ve İlhami Yazgan tarafından çevirisi yapılan Schefer‘in romanında, Börklüce Mustafa, Bedreddin öğretisi ve mücadelesini farklı bir kurgu ile ele alarak olayları kahramanların arasında yasarcasına anlatılır. Özellikle üç farklı –hatta birbirine düşman- insanın gözünden olayların içine dahil olunması ise okuyucunun ilgisini çekecek bir giriş olarak tasarlanmış. Aynı zamanda gezilerinde kendisine aktarılan bilgiler ile kafasında canlanmış olanı farklı bir örgü ile okura ulaştırmayı da başarmış olan Schefer’in canlı anlatımlar eşliğinde belleğinde oluşan Bedrreddin ve destanını mesellerin ötesine taşıdığını da söyleyebiliriz. Bu anlamda okurun daha ilk anda kendisini bir tiyatro sahnesinin karşısında hissettiğini söylemek mümkün. Schefer’in aynı zamanda lirik şiirler yazmasının bunda kuşkusuz bir payı da vardır.

Diyaloglar içerisinde yakalanan felsefi serimlemelerin ise aynı zamanda okuru düşünmeye sevk eden bir biçimde ele alındığını da ayrıca ifade etmek gerekir. Zira kitabın içine daldığımızda tanrı, insan, doğa, iyilik, kötülük, savaşlar, ırk ve yaşam gibi yoğun tartışmalar içeren kavramların, Sokrates’in diyaloglarına benzer bir titizlikle ele alındığına da tanık oluyoruz. Üstelik bir Alman yazarın, 19. yy. Başlarında bu toprakların halkçı öğretilerini sıralamış olması ve onun kalemi ile salt Karaburun ile yetinmeyip Anadolu-Mezopotamya topraklarının sayısız dizelerine, deyimlerine, tınılarına da rastlıyoruz. Dolayısıyla Schefer bir yandan tek bir olay örgüsüyle yetinmeyerek o dönemin/dönemlerin içinde barındırdığı diğer olaylara/toplumsal çelişkilere de dikkat çekiyor.

Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin: 2014 yılında Alman şarkiyatçı Franz Babinger’in 1920 yılında “Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin” adlı çalışmasının Türkçe çevirisi 2014 yılının son çeyreğinde yayımlandı. Babinger bu çalışmasında, Şeyh Bedreddin'in liderliğindeki başkaldırının tarihsel dokularını sunmakta. Başkaldırının psikolojik boyutlarını aktarılırken, başlangıç nedenlerini irdelenmekte. Hareketin çıkış noktası ve sonrası tanımlıyor. Başkaldırıyı kimlerin desteklediği, kimin ve neden karşı durduğu araştırıyor. Anadolu'da var olan Siî ve Bâtinî akımların ayaklanma kapsamında oynadıkları roller irdeliyor. Tüm bu verilerden yola çıkarak Kızılbaş-Safevi Devleti'nin öncülüğünde başlayıp kendi sınırlarını aşan öğretinin geniş kitleler tarafından neden ve nasıl kabul gördüğü sorguluyor. Babinger Şah İsmail liderliğinde başlayan ve kısa sürede genişleyip tüm bölgeyi kapsayan Kızılbaş-Safevi Devleti'nin başarısında Şah İsmail ile Şeyh Bedreddin'in rolleri üzerinde duruyor. Hızlı bir şekilde güçlenen Kızılbaş-Safevi Devleti'nde dervişlerin oynadıkları rollerin yanı sıra Şeyh Bedreddin'le olan bağları hakkında bilgiler aktarıyor. "İris Dede Sultan İris!" nidâsi ile "Yetiş Rabbimiz İsa Yetiş!" seslenişi arasındaki benzerlik ve psikolojik bağlantı sorgularken, kutsanmış olduğuna inanılan "Dede Sultan"nın (Börklüce Mustafa‘nın) Efes'te çarmıha gerilişi sırasında ödün vermez duruşu ve yeniden dirilişe olan inancın dışa vurumu anlatılıyor.

Eski Kürt Öyküleri: Yazarın ilk kitabı, “Eski Kürt Öyküleri” 1997 yılında Belge Yayınları’ndan çıktı. Yazılı kültürün çok yaygın olmadığı Kürt toplumunda, kuşaktan kuşağa, dilden dile aktarılan öykü ve söylencelerin Kürt tarihini aydınlatmada önemli bir yeri olduğu bir gerçek. Bu nedenle öykülerde, söylencelerde, efsanelerde toplumsal ve siyasal sorunların işlenmiş olması bu kitabın önemi bir kat daha artıyor.

Batılı Gezginlerin Seyahatnamelerinde Kürtler: Bu çalışma anlatımlı bir görsel kitap. Resimlerin öteki görsel tekniklerden önemli farklılığı, gerçeği olduğu gibi aktarmasıdır. Fotoğraf ve resimlere özgü olan bu güvenilirlik ve estetik anlatımdan hareket ederek, misyoner ve gezginlerin monografilerini süsleyen illustrasyonlarda adeta tüm Kürt coğrafyasını, tarihini, görsel sanatlarını, geçmiş dönemdeki halkın giyim-kuşamını, objektifin ta derinine bakan Kürt tiplerini görebilmek, izleyebilmek olanaklı.

Tarihin Akışında Kürtler: Gazete yazılarından oluşan ve bunun devamı sayılabilecek bir kitabı 2007 yılında Tarihin Akışında Kürtler, başlığı altında Almanya’da yayımlandı. Uluslararası alanda Kürtlerle ilgili yapılmış olan kimi araştırmaların gün yüzüne çıkarıldığı kitapta, Kürtlerin tarih içindeki izlerine; kültürel değerleri, bilimsel aktiviteleri ve biyolojik özelliklerine yer veriliyor Tarihin Akışında Kürtler, 22 bölümden oluşuyor. Her bölüm birçok tarihsel resim, belge ve çizimle destekleniyor. Yazısı ve resimleriyle her bölüm okuru tarihin ayrı bir zenginliğine taşıyor. İçerik olarak zengin, estetik açıdansa hayli başarılı olan ve 240 sayfayı bulan kitabın son bölümünde ise ilgilisi için hazırlanmış geniş bir ‘kaynakça’ ya yer veriliyor.

Kürdistan Kartalı Yado: Yazgan, geçmiş yüzyıllara ait Alman kaynaklarını tararken, Alman literatüründe yer bulmuş ünlü Kürdolog Kamuran Bedirhan’ın 1937’de Berlin’de yayımladığı, Kürt sosyal isyancı ve yurtsever Yado’nun hayatı üzerinde yoğunlaşan Der Adler von Kurdistan (Kürdistan Kartalı Yado) adlı belgesel-romanı 2002’de Türkçeye kazandırdı. Kürdistan Kartalı Yado, 2014 yılında Avesta Yayınları tarafından Türkiye’de tekrar yayımlandı. Kürt halkının haklı kavgasında onuruyla ve yüreğiyle yer alan ve sergilediği cesaret, gösterdiği kahramanlık, yaptığı fedakarlıkla da destanlar yaratan halk kahramanı Yado'yu anlatan kitap, Kürt Prensi Kamuran Ali Bedirhan'ın Almanca olarak kaleme aldığı Kürdistan Kartalı adlı romanda Yado'nun şahsında hem Kürt halkının özgürlük mücadelesi ele alınıyor. Hem de karanlıkta kalmış ve de unutturulmaya çalışılmış tarihsel bir döneme ışık tutuluyor.

19. Yüzyılda Alman Şarkiyatcıların Bektaşilik Serüveni: Alman arşivlerinde yaptığı araştırmalardan yola çıkarak derlediği Alevi ve Bektaşiliğe özgü inanç ve kültür kaynakları, 19. Yüzyılda Alman Şarkiyatcıların Bektaşilik Serüveni başlığı altında, 2013 yılında yayımlandı. Yazgan, geçmiş yüzyıllara ait Alman kaynaklarını tararken, sadece Kürdoloji ile ilgili konularla ilgilenmemiş; Alevi ve Bektaşiliğe özgü inanç ve kültür kaynaklarını derlemiş  ve zaman zaman yazılarıyla bilince çıkarirken özellikle Aleviliğin bir kolu kabul edilen Bektaşilik üzerinde yoğunlaşmakta ve Lushan, Jacob, Wulzinger, Menzel, Tschudi, Naumann, Gross gibi bilim dünyasınca bilinen Alman oryantalistlerin, Bektaşiliğin çeşitli boyutlarını irdeleyen çalışmalarını 19. Yüzyılda Alman Şarkıyatçıların Bektaşilik Serüveni adıyla kitaplaştırdi. Yazgan`ın bu çalışması ile Bektaşiliğin daha iyi anlaşılmasına önemli bir katkı sağlayacaktır.

100 Yıl Önce Selanik: Yazgan, 2013 yılında “100 Yıl Önce Selanik” başlıklı gezici sergisini “Selanik Tarihine Bir Yolculuk” adlı kartpostal koleksiyonu bir katalog ile izleyicilerin beğenisine sundu. Kartpostal koleksiyonunun büyük bir bölümü Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti dönemindeki kentleri kapsamaktadır. Ancak koleksiyon, Osmanlı'nın Avrupa ile kurduğu diplomatik ilişkiler çerçevesinde, bazı Batı şehirlerinden görüntüleri de içermektedir. Eski mağazalar, demiryolları, tren istasyonu, rıhtım, liman, iskele gibi durak noktaları, meydan ve mahalleler, elçilik binaları ve saraylar, cami, manastır, kilise, okul, hastane binaları, dönüm noktası olmuş bazı siyasi olaylardan yansıyan görüntüler, 19. ve 20. yüzyıl tarihine yeniden tanıklık etmenizi sağlayacak.