Mahmut Özkan-Nürnberg



Nürnberg'de ATİF tarafından düzenlenmiş 2. Göçmenler Politik İhtisas Kongresi Düzgün Polat ve Hilmi Tozan modaratörlüğünde görkemli bir şekilde açılışı yapıldı. Program akışında tüm sunumlar ve konuşmalar Almanca yapıldı. Tüm konuşmalar bir çevirmen tarafından anında simultan şekilde Türkçeye çevrildi.

 

Kongre Açılışı Ufuk Berdan’dan 

 

ATİF Yönetim Kurulu üyesi Ufuk Berdan Kongrenin açılışını gerçekleştirdi. Konuşmasında, endüstri devriminden beri Almanya’da iç ve dış göçün tarihçesi, Kapitalizm ve uluslararası göç bağlantısı konusunda vurgu yapan Berdan, son 50 Yılda Almanya’da emek göçü başta olmak üzere diğer göç biçimlerine göcmenlerin sosyal-politik-İktisadi sorunlarına ve başlıca demokratik ve eşitlik taleplerine değindi.

 

Kongrenın açılış konusmasını yapacak olan Prof.Dr. Maria Mies hastalığından dolayı Kongreye katılamayarak görüntülü mesajını sundu. Maria Mies özelikle göçmenlere uygulanan ırkcı ve faşist baskılara değindi. Yine Kapitalizmin krizle birlikte bu saldırıyı dahada artırdığını belirterek, demokratik ve eşit yaşamın mümkün olduğunu ancak bunun Kapitalizmin yıkılmasıyla olacağını vurguladı.

 

Süleyman Gürcan: ‘Bir rüyamız var!’

 

ATİF Başkanı Süleyman Gürcan Göçmenler Kongresinde bir konuşma gerçekleştirerek göçmenlerin sorunlarına değinerek ATİF’in yönelimi hakkında bilgiler verdi. Solingen ve NSU katliamında yaşamını yitirenleri anarak konuşmasına başlayan Gürcan, Göçmenlerin Almanya’nın yeniden kurulmasında önemli rolü olduğuna vurgu yaptı. Kürtçe selamlama konuşması yaparak konuşmasına başlayan ATİF Başkanı, Almanca selamlamanın ardından konuşmasının büyük bölümünü Türkçe gerçekleştirdi. Gürcan anadilin önemine vurgu yaptığı konuşmasında, ‘Kürtçe Anadilimi yeterince bilmiyorum. Asimilasyona uğratıldım. İkinci dilim olan Türkçeyi de unutma niyetinde değilim ve burada her göçmenin anadilini öğrenmesi hakkına vurgu yapmak için sunumumu Türkçe yapacağım. Bizler anadilimizi öğrenemedik, ancak gelecek kuşakların aynı sorunla karşılaşmamalırı için mücadele yürütüyoruz’ dedi.  ATİF olarak ırkçılığa ve faşizme karşı işçi ve emekçi göçmen kitleleri ile yerli işçilerin ortak mücadelesi önemsediklerini ve ’76 yılından buyana bu politikayı güttüklerini vurguladı. Gürcan konuşmasında, ‘Bir rüyamız var bizim. Gelecekte insanların ten rengine, dillerine, cinslerine, kültürlerine ayrıma uğramadıkları, tüm insanlığın eşit yaşadığı bir hayatın rüyasını taşıyoruz. Nazım’ın da dediği gibi tek ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine yaşamanın düşüdür taşıdığımız’ sözlerine yer verdi.

 

1.Podyum tartışması

 

İlk podyum tartışmasında Hindistan kökenli  Yazar Saral Sarkar  ve LabourNet’ten Helmuth Weiss Kriz, Rekabet ve Uluslararası İşçi Göçü üzerinde  sunumlar yaptılar.  Saral konuşmasında „Kriz süreci içinde göçmenlere yönelik saldırılar her daim yükselir. Kriz süreçlerinde dersler çıkarmak gerekiyor. Dersler cıkarılmadan gelecekte yıkım dahada büyür dedi.  Kapitalizm günümüzde daha saldırganlaştı. Cünkü tek careyide daha fazla kardan ve sömürüden ve yıkımdan bulmakta. Kriz düzeltilemez. Başka bir Dünyayi olanaklı yapmak için mücadelenin yükseltilmesi zorunlu” dedi.

 

LabourNet temsilcisi ise “Kendi kendini organize eden göç olgusu var. Süreçlere yönelik yeni göçmenlik politikaları uygulanmakta. Kapitalizm sürekli kendini yeni süreçlerle birlikte süreçe uygun konumlandırıyor. Bundan sonrada göçler olacak ve ceşitlilik arzedecek“ dedi.

 

Krize ve Kapitalizme yönelik önemli  ve canlı tartışmaların yaşandığı Podyum, sunucuların gelen sorulara, tartışmalara yönelik düşüncelerini belirtikten sonra tartışma sona erdi.

 

2.Podyum

 

Prof.Dr. Erol Yıldız ve Dr.Kien Nghi Ha’nın katıldığı ikinci podyum tartışmasında ilk sözü Erol Yıldız aldı. Yıldız konuşmasında ırkçılığın farklılıklar arz etsede esasta politik olarak her yerde köken olarak aynı olduğunu dile getirdi ve Postmodern toplum ve azınlıklar sorunu, intekültürel eğitim, ırkçılık ve emek mücadelesi konusunda sunumlar yaptı. Avrupa’da ki uyum ve göçmen politikalarına değinerek; göçmenlerin iyi-kötü- uyum gösterenler olarak ayrıştırılmaya calışıldığını belirtti. Yıldız konuşmasında,’ Göçmensiz hiç bir yerleşim yeri kalmamıştır. Şehirler daha öne cıkmakta. Göçmenler şehirleri daha çok tercih etmekte. Devletler Göçmenlik konularını hep göz ardı etmekte ve es geçmekteler. Göçmenlerin politik durumunuda kendi cıkarları acısında kullanmaktalar’ dedi. Erol Yıldız, göçmenlerin kendi aralarındaki farklılıklarının bulunduğunu belirti ve göçmenler konusunda bilgi, birikim ve bilimsel araştrımalara ihtiyaç olduğunu vurguladı.

 

Dr.Kien Nghi Ha konuşmasında ‘Göçmenlere karşı Irkcılığın bir gelişimi  Devlet Strukturunun bir  sonucudur. Devlet örgütlenmesinin içinde vardır. Irkcılık Kültürel boyutuyla Devlet tarafında örganize edilmekte. Beyaz Almanların Göçmenlere bakış acıları halen ırkcı ve Faşist bir nalyışa tekabül etmekte. Polis-Asker ve Memur  otoritesi Irkcılığı geliştirmekte ve korumaktadır’ belirlemesine yer verdi.

 

Janke Kluge Irkçılığın ve faşizmim Almanyadaki gelişimini anlattı. Kluge, ırkçılığının tarihsel analizinin yanı sıra her dönem toplum içinde diri tutulacak bir fenomen olarak belirtti.

 

Sunuların ardında yapılan canlı tartışmalardan sonra Podyum sona erdi.

 

3.Podyum da da ilgi düşmedi 

 

Göçmenlerin politik katılımcılık ve sistem içerisindeki konumları üzerine gerçekleştirilen podyum tartışmasının sunumları Prof.Dr. Wolf-Dietrich Bukow ve Rosa Luxemburg Vakfı temsilcisi Murat Çakır tarafından gerçekleştirildi.

 

Prof. Bukow yapmış olduğu deney ve tecrübeleri bir çalışmayla anlattı. Konuşmasında ‘Katılımcılık, İş, Eğitim, Kültür, ev, Siyaset, Sağlık, Hukuk gibi talepler gündemleştrilmeli. Fakat bu talepler yanında Aktörlerde var. Sendikalar,  Dernekler,Ulusal ve Milli Aktörlerde bu alanda rol oynamaktalar. Kiliselerde bu alanda önemli rollü oynamakta. Siyaset tüm bu alanları birer Ranta cevirmiş durumda. Devlet bu sorunlara Çalışma alanlarıyla yaklaşması gerekirken bu talepleri kendi politik faydası için bastırmakta ve geriletmekte. Sistem bu alanda kendisini yenilemeli ve Göçmenlerin Politik katılımcı ve Demokrasi taleplerini benimsemeli ve önemsemeli. Sistem kendisini yenilemeli’ dedi.

 

Göçün tarihinin İnsanlık tarihi kadar eski olduğunu belirten Murat Çakır; ‘Kapitalizmin yeni göç politikaları daha fazla sömürü üzerine kurulmuştur. Militarizm, güvenlik, saldırganlık gibi politikalar açlık, yoksulluk, sefalet, işsizlik getirmiştir. Neo-liberalizmin üzerini örterek kar dürtüsünü gizlemektedir’ dedi.

 

Çakır, göçmenlere yönelik ırkçılık yeni birşey olmadığını bu sorunun bir demokrasi sorunu olarak ele alınması gerektiğini vurguladı. Devamında ‘Göçmenlerin demokratik ve eşitlik hakları en doğal İnsani haklar olduğunu belirti. ‘Fakat Kapitalizm bu haklara saldırmış ve kısıtlamıştır. Yasalarla ve hukusal cercevede göçmenlerin haklarını gasp etmiştir.  Sistem toplumu parcalara bölerek demokrasi ve eşit haklar mücadelesini bölmekte ve geriletmektedir. Göçmenlik sorununda da sınıfsal bakış açısına sahip olmayanlar çözüm getiremez. Herşeyden önce eşit hakların herkes için gecerliiği olduğu gibi Göçmenlerinde toplumsal ve sosyal alanlara, yaşama katılımı olmadan değişim olmaz. Seçme ve Seçilme hakkı gibi haklar ancak bu anlayış etrafında ele alınırsa anlamlı olur dedi.

 

Sunumların ardından gelen sorulara cevapların verilmesiyle podyum tartışması sona erdi.

 

Yapılan podyum tartışmalarından sonra çalışma gruplarına geçildi. Oluşan dört çalışma grubu ‘Göçmen kökenli gençliğin eğitimde ve iş alanında yaşadığı fırsat eşitsizliği, Yeni ve gelişen ırkçılık, migrasyon ve sendikal katılımcılık, kültürlerin kaynaşmasında psikolojik unsurlar’ başlıkları altında oluşturuldu.

 

Çalışma gruplarının ardından verilen akşam yemeği sonrası kültürel programa geçildi. Kemal Dinç ve grubunun sahne almasıyla bir bağlama dinletisi sunuldu. Burada konuşan Dialog Kültür Derneği temsilcisi, göçmenler konfgresine önem verdiklerini, Nürnberg alanında bu eksenli çalışmalarına devam edeceklerini belirtti.

 

Kongre boyunca ATİK, MLPD ve Politik Sendikal Birlik adına mesajlar okundu. Metin Ayçiçek Türk-Kürt Dostluk Derneği adına bir konuşma gerçekleştirdi. Seyhan Taşdemiroğlu konuşmasında halklar arası diyalog çalışmalarına devam edeceklerini, bu konuda demokrat kesimden destek beklediklerini belirtti.

 

Göçmenler politik ihtisas kongresi  Pazar günü yapılan tartışmalarla devam etti. Çalışma gruplarının sonuçlarının açıklandi. Birde sonuç deklerasyonu yayınlandi.Almanca yayinlanan sonuc bildirgesinde su talepler yer aldi.

 

-Herkese seçme ve seçilme hakkı

 

-Irkçılığın her türünü red edelim ve mücadele edelim

 

-Parasız, demokratik, eşit koşullarda eğitim hakkı sağlansın

 

-Eşit işe eşit ücret..

 

Deklaration des 2. Migrationspolitischen Fachkongresses

 NÜRNBERG |04-06-2013 |wir haben ein produktives Wochenende im Rahmen des 2. Migrationspolitischen Fachkongresses verbracht. An dieser Stelle möchten wir uns bei allen Beteiligenden, den Referenten, den Gästen, den Organisatoren und vor allem bei der Stadt Nürnberg und dem Bürgerzentrum Villa Leon nochmals bedanken.

Wir haben im Rahmen des Kongresses  – in Zeiten globaler Wirtschaft- und Finanzkrisen – über die eigentlichen Ursachen und Folgen der Krise und die soziopolitischen Entwick­lungen im Migrationsprozess in Deutschland kontrovers und konstruktiv diskutiert, den Migrationsprozeß selbstkritisch aus allen Perspektiven beleuchtet und gemeinsam  alternative Lösungsansätze erarbeitet.

Dem Anspruch der unterschiedlichen Methodik und Denkweise ist es geschuldet, dass die TeilnehmerInnen – deutscher und nichtdeutscher Herkunft – im partizipativen Umgang, abgesehen von ihrer Betroffenheit,  das Thema sachlich, gar empirisch betrachtet haben. „Nicht über sondern mit,  nicht Ihr sonder Wir; Nicht „wir haben ein Problem mit“, sondern „was erwartet uns in der Zukunft als Gesellschaft“, ohne Berücksichtigung woher wir kommen oder welchen Hintergrund wir haben, hat hierbei den wesentlichen Unterschied ausgemacht.

Es kristallisierten sich während der Podiumsdiskussionen und im Anschluss auch in den Workshops folgende Kernpunkte heraus:

Rassismus, als Phänomen, aber auch praktisch spaltende Realität, ist ein nicht auf Nationalität oder kulturelle Eigenheiten eingrenzbares, sondern allübergreifendes gesellschaftliches Kernproblem.

Es kristallisierte sich im Rahmen der Diskussionen heraus, dass dieses Problem die einheimische Gesellschaft und Migranten, die neue gesellschaftliche Realität also, zu gleichermaßen berührt und betrifft.  Der politische Kampf gegen Rassismus und die Bewältigung dieses Problems stellt uns – auch dies eine Erkenntnis aus den kontroversen Diskussionen – ganzheitlich vor die unweigerliche Konsequenz des inter- und trankskulturellen Dialogs und  der Solidarität.  Interkulturelle Kompetenz und eine neue emanzipierte  Aufklärungskultur sind die Mittel, den Herausforderungen der Zukunft in Bezug auf  die internationale Migrationsbewegungen, sowohl historisch als auch gegenwärtig, zu begegnen.

Die gesellschaftliche Frage entscheidet sich nicht über nationale oder kulturelle Abgrenzungen, sondern die Frage der gesellschaftlichen Teilhabe, die ohne die politische Gleichstellung nicht denkbar ist.  Deshalb ist der Schlüssel für gesamtgesellschaftliches Zusammenleben ohne Selektion oder Dividenz, die absolute Gleichstellung.

Der Umgang mit Verschiedenheit und kultureller Vielfalt im 21. Jahrhundert verlangt uns eine erlebnis-, bedürfnis- und handlungsorientierte Herangehens- und Sichtweise ab; dies ist die gegenwärtige Praxis der urbanen Gesellschaft und über sie wird sich auch die Gesellschaft der Zukunft definieren.

Ein gleichberechtigtes und solidarisches Zusammenleben ist nur mit gegenseitigem Respekt möglich. Respekt meint hier nicht die Anerkennung von menschenfeindlichen Gesinnungen und Autoritäten, sondern die Anerkennung des Gegenübers. Wir müssen als Individuen und Gesellschaft lernen, auf den „Anderen“, das „Unbekannte“ ohne Vorurteile zuzugehen.  Die Menschheitsgeschichte hat gezeigt, dass das gelebte Praxis ist.

Seit Tausenden von Jahren wandern Menschen schon von Ort zu Ort. Migration ist nicht ein Phänomen der Moderne, sondern existiert seit Beginn der Menschheit. Ob, auf der Suche nach Nahrung und besseren Lebensbedingungen/Lebensräumen, auf Flucht vor Krieg und Verfolgung oder nach Arbeit und Geborgenheit, die meisten Menschen sind bis heute nicht „sesshaft“. Migration ist, seit jeher, ein grundle­gender Bestandteil des menschlichen Lebens, der Kultur und der Zivilisation. Migration dient also dazu, für den Menschen und seine Nachfahren neue, bessere und allen voran würdigere und friedlichere Lebensbedingungen zu erschließen. Migrationsbe­wegungen werden durch eine Vielzahl von zusammenhängen­der und wechselwirkender Ursachen wirtschaftlicher, politi­scher, kultureller, sozialer, demographischer, ökologischer und ethnischer Art ausgelöst. Weder Flüsse, Meere noch Gebir­ge hielten uns Menschen von Wanderungen ab, und spätestens seit es Nationalitäten, Länder, Reichtum und Armut auf dem Globus gibt, überschreiten Menschen auch territoriale Grenzen, sowie politische, kulturelle und wirtschaftliche. Die Menschen waren also schon immer und sind es bis heute noch in irgend­einer Form mobil, bedingt mal durch die Produktions-, und Umverteilungsverhältnisse mal durch Wachstums- und Wohl­standskrisen. Spätestens in der kapitalistischen Phase der „mo­dernen Zeit“ begann eine auf Arbeitsteilung und Akkumulation des Kapitals basierende Massenmobilität unter den Produkti­onskräften und -mitteln. Es begann ein, bis heute andauernder Ortswechsel unter menschlicher Arbeitskraft: die Arbeitsmigration. Wer lebt noch da, wo er geboren ist? Wer arbeitet noch da, wo er aufgewachsen ist? Ob, als Auswanderer, Einwanderer oder Binnenwanderer, ob als sogenannte „legale“ oder „illegale“ Wanderer, Flüchtlinge, Aus- oder Umsiedler; sind wir nicht alle mittlerweile und irgendwie ein wenig migrantisch? Die migrationspolitischen Soziali­sationsfragen der Gesellschaften der 21. Jahrhundert und die daraus resultierende Antworten zur demokratischen, gleichbe­rechtigten und selbstbestimmten Teilhabe von Migrantinnen und Migranten hat mittlerweile ein enormes Gewicht. Kaum ein anderes sozialpolitisches Phänomen steht so sehr im Zent­rum des Interesses mehrerer Wissenschaftszweige, die sich  mit Wanderungsbewegungen beschäftigen, d.h. versuchen ihre Ursachen und Auswirkungen zu erfassen und zu analysieren.

Migrationsbewegungen waren schon immer selbst­ständig und unabhängig und werden auch in der Zukunft immer einen selbstbestimmten Charakter haben, trotz unterschiedlicher auslösender Ursachen. Diese Selbstständig­keit gegenüber den politischen Maßnahmen der Staaten und deren Regulierungsorgane liegt nicht in sozialen und/oder subjektiven Dimensionen der globalen Migration, sondern der Gesetzesmäßigkeit und Widersprüchlichkeit des Kapitals und der Arbeit.

Daher fordern wir:

-          Aktives und passives Wahlrecht für alle!

-          Jede Form von Rassismus ist abzulehnen, muss bekämpft werden!    

-          Ein unentgeltliches, demokratisches und die Chancengleichheit beförderndes Bildungssystem!

-          Gleicher Lohn für gleiche Arbeit!