Geçen hafta Alman İkinci Kanalı ZDF, Erdoğan hükümetinin başını uluslararası kamuoyunda ağrıtacak skandal bir habere yer verdi.

Habere göre Türkiye, Gülenciler ve siyasi muhalifleri kaçırıp bu kişilere işkence ediyordu. ZDF’in haber programı Frontal 21 ve sekiz medya kuruluşu ile CORRECTIV’in ortak olarak hazırladığı özel habere göre, Türk İstihbarat Teşkilatı MİT özel bir program çerçevesinde bütün dünyada siyasi muhalifleri arıyor, yakaladıklarını hapsedip işkence ediyor şeklinde verilmişti.

Haberde iki farklı mağdur da birbirlerinden bağımsız olarak benzer açıklamalarda bulunuyor. Türkiye’de gece yarısı sokak ortasında yakalanan söz konusu iki kişi,  başlarına bir çuval geçirildiğini, camları siyah bir otomobile bindirilip kaçırıldıklarını, gizli bir hapishaneye götürüldüklerini anlatıyor. İkisi de sorgulamaları sırasında Gülenci ve terörist olmakla suçlandıklarını, belli kişiler aleyhine ifade vermek için zorlandıklarını belirtiyor. ZDF ve CORRECTIV’in kimliklerini açıklamamak için Tolga ve Ali olarak isimlendirdiği iki kişi de gizli tanık olmayı kabul ettiklerine dair bir belgeyi imzladıktan sonra serbest bırakılıp yurtdışına çıkmayı başarmıştı.

NİCK BRAUNS: BİR DESPOTUN KURBANI OLARAK SUNMAK YANLIŞ

Gülen hareketini yakından tanıyan Türkiye uzmanı Alman gazeteci Nick Brauns: 'Federal Alman hükümeti Türk hükümetinin başlıca destekçisi olduğu için, ZDF yayınında insan hakları ihlalinin Alman kamuoyuna gösterilmesi önemliydi. Ancak Gülen tarikatınının bir despotun sadece masum kurbanı olarak sunulmasını da yanlış buluyorum.' dedi.

İşte gazeteci Nick Brauns ve Kemal Hür'ün açıklamasından bir bölüm:

Gülen tarikatı Türkiye'de devlet kurumlarınına yıllarca sızdı, onların avukatları ve polis memurları daha sonra Erdoğan  hükümeti ile yakın ittifak içinde hukukdışı yollarla muhalif kesimi, aktivistleri terörist olarak gördü ve Kürt hareketine karşı imha planları uyguladı, şimdi AKP rejimi Gülen tarikatının diğer muhalif kesimlere uyguladıkları stratejiyi uyguluyor.  Gülen tarikatının askeri darbe girişiminde bulunduklarını ve parlamentonun bombalanmasına kadar ne kadar ileri gittiklerini de yaşadık ve gördük. Her ne kadar ortakları bugüne kadar hala açığa çıkmadıysa da…

Türk İstihbarat Servisi MİT tarafından dünya çapında yasa dışı yollarla Türkiye’ye kaçırılan Gülenci öğretmenler ya da doktorlar sıradan bir devlet memuru değil. Gülen cemaati örgütlenmesi içinde aktif yer alan kişilerdir. MİT’in bu nedenle bu tür eylemlerde bulunduğu kanaatindeyim. Elbette yöntem yani kaçırılma, işkence hiçbir zaman bir hukuk devletinde kabul edilemez. Bu kişilerin öğretmen, doktor veya gazeteci kimliği adı altında Gülen cemaati içinde faaliyet gösteren, neredeyse yüksek kadrolu misyoner görevli oldukları düşüncesindeyim. 
 
Gülencilerin Alman medyasında mağdur bir  kurban olarak sunulması bize Suudi Arabistan Büyükelçiliği’nde gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesini hatırlatıyor. Burjuva medyadaki iddialarının aksine, Kaşıkçı liberal bir gazeteci değildi, El Kaide Müslüman Kardeşlerin siyasi misyonuna yakın biriydi. Tüm gerçeği söylemek ciddi bir gazeteciliğin bir parçasıdır bu, Erdoğan rejiminin ya da Suudi rejiminin işlediği suçları değiştirmez.

 

Öte yandan Türkiye'de yıllardan beri Kontrgerilla tarafından kaçırılan solcular, muhalifler, Kürt aktivistleri, hatta yine aynı şekilde faili meçhul cinayetlere kurban giden, işkence gören muhalifler de Alman medyasında gösterilmelidir. Bu kesim Alman medyasındaki bazı liberal Alman gazeteciler için de insan hakları ihlali olarak görülmemekte ve bu konularda sessiz kalmaktadırlar. ‚

KEMAL HÜR: MAĞDUR OLARAK GÖSTERİLMELERİNİ DOĞRU BULMUYORUM

Çeşitli Alman basın organlarına yazan ve Berlin’de serbest gazeteci olarak görev yapan Kemal Hür , ZDF gibi ciddi bir Alman televizyon kanalında Gülen cemaatinin mağdur olarak gösterilmesini objektif gazetecilik adına doğru bulmadığını dile getirdi.

Hür ‚ Belgeseli hazırlayanların içinde doğrudan Gülenci gazeteciler var. Örneğin belgeselde  Stockholm’daki siyasi kuruluşun görüşü alınıyor ve kuruluşun Gülenci olduğu söylenmiyor.  ZDF başka konularda gazetecilik standartları ararken, bu haberde objektif gazetecilik standartına neden uyulmadı? Son yıllarda  Gülencilerin Alman medyasına görülebilir bir şekilde sızdıklarını görüyoruz. Örneğin bir gazeteci olarak ben de Gülen hareketi ile ilgili haber yapmak isterim. Ancak onu eleştirel bir açıdan yani masum olmadıklarını da masaya yatırırım. Gülen cemaati  Alman medyasında sadece mağdur olarak kamuoyuna yansıtılmaktadır.  

Elbette hukuk dışı bir işkence olayı kabul edilemez. Kim olursa olsun. Ancak Erdoğan rejimine karşı çıkarken cemaatin sadece masum bir mağdur olarak sunulması gerçekliğe uymamaktadır. Gülen cemaatinin derdi ne demoktasi, ne insan hakları ihlali.Sonuçta AKP’nin en büyük destekçisi ve ortağı Gülen cemaati değil miydi? Alman medyasında çalışanların çoğu Gülen cemaati konusunda yeterli bilgiye sahip değil. Alman medyasında Erdoğan rejimini eleştiren  herşey  haber değeri olarak görülüyor. Oysa AKP ile Gülen cemaati arasında fark yok. Çıkar çatışması olmasa bugün Gülen cemaati AKP’nin en üyük ortağı olmaya devam edecek, muhalif kesimler üzerinde her iki tarafın baskısı  devam etmiş olacaktı. ‘’

Süheyla Kaplan