Haziranda 47 milyon seçmen sandığa gittik.
18.8 milyon kişi, iktidar partisine oy verdi.
25 milyon kişi üç partiye dağıldı:
11.5 milyonu CHP’ye...
7.5 milyonu MHP’ye...
6 milyonu HDP’ye...
Bugün bu üç parti de Ankara katliamından -en azından önlem almadığı ve/ya saldırganlara göz yumduğu için- iktidarı sorumlu tutuyor.
Erdoğan, önceki gün şöyle dedi:
“Terör saldırılarından devleti, hükümeti veya şahsımı sorumlu tutanlar, terör örgütleriyle aynı saftadır.”
Yani?
25 milyon “terörist”i olan bir ülkeyiz biz...

***

Ben ve karşıtlarım” kutuplaştırmasının vardığı son nokta bu...
Erdoğan, “Benim başörtülü bacım” diye çıktı yola...
Diğerlerini, “Kız mıdır, kadın mıdır, bilemem” diye aşağıladı.
Sonra mezhebe geçti; bir meydanda, Kılıçdaroğlu biliyorsunuz Alevi...” dedi.
“Benim için Gürcü dediler, affedersin daha çirkinini söylediler; Ermeni dediler” diyerek kendi nesebine girdi.
“Tıksırana kadar içenlere”, “kızlı- erkekli aynı evde kalanlara”, Gezi’deki “çapulcular”a giydirdi.
Berkin’e ve ana-babasına hakaretle başlayan seriyi, “Karakteri bozuk şehit babaları var” çıkışıyla zirveye taşıdı.
Yerli ve milli” olmayanları dışladı.
Hepsi, halkı kin ve düşmanlığa sevk eden sözlerdi; en azından “affedersiniz ırkçılık”tı.
Ama ağzından bir tek özür kelimesi çıkmadı.

***

Böyle böyle, böle böle büyüttü bizi...
Karşısına ala ala birleştirdi, dışlaya dışlaya cepheleştirdi.
Şimdi “Erdoğan muhalifleri” olarak, dünyanın en büyük “terör örgütü”yüz.
Bu ülkeyi bölünmekten korumak için ne yapmamız gerektiğini iyi biliyoruz.
1 Kasım’ı bekliyoruz.
Bu asansörde biri fazla...
Seçim akşamı “Aşırı yüklenme” ikazı duyulduğunda, “Biri insin ya” derse, bütün gözler ona dönecek.