Tuzak!

Okuduğunuz bu yazı, Kobanê direnişinin 27. gününde gazetede yayımlanmış olacak. Yazının kaleme alındığı saatlerde ajanslar Türkiye’de sadece bir kaç gün içerisinde 23 kişinin öldürüldüğünü bildiriyorlardı. Türkiye egemenleri, yine alışıldık yöntemlerle pogromlar örgütleyerek, yoğun şiddet ve OHAL uygulamalarıyla meşru protestoları kanla bastırmaya çalışıyorlar. Ancak, DAİŞ terör şebekesinin saldırısını Rojava Devrimine tuzak kurmak için kullanan Türkiye egemenleri, kendi kurdukları tuzağa düştüklerinin farkında değiller.

Başbakan Davutoğlu çok açık bir şekilde, »size yardım ederiz, ama önce demokratik özerklik ve kantonlarınızdan vazgeçmek, sonra da ÖSO ile Esad rejimine karşı savaşa katılmak zorundasınız« biçiminde Rojava’ya şantajı dayatmaktadır. Diğer taraftan ABD’nin başını çektiği koalisyon, istediklerinde DAİŞ’i vurabileceklerini göstererek, Kürt Özgürlük hareketinin kendilerine biat etmesini istemektedirler, ki bu Rojava için bir diğer tuzaktır.

Ama Rojavalılar ve Kürt Özgürlük Hareketi bu tuzaklara düşecek mi, işte o hayli şüpheli. Öncelikle şunu tespit etmek gerekiyor: Rojava, demokratik kantonlarıyla bölge halklarına farklı milliyetlerin aynı çatı altında barışçıl, demokratik, eşit haklı ve sosyal açıdan adil bir özyönetim kurmanın, cinsiyet eşitliğini sağlamanın, herkese kendi ana dilinde ücretsiz eğitim olanağını sunmanın, ülke kaynaklarının toplumsal mülkiyeti ile kapitalist olmayan bir üretim tarzını gerçekleştirmenin ve halka dayanan kendi öz savunmasıyla emperyalist dayatmalara teslim olunmayacağının olanaklı ve gerçekçi olduğunu kanıtlamıştır. 21. Yüzyıl’ın »Paris Komünü« olan Rojava işte bu nedenle dört bir yandan tüm egemenlerin saldırısı altındadır.

Rojava bu var oluşuyla ezilenler ve sömürülenler için büyük bir kazanım, hakim sınıflar ve emperyalist güçler içinse çetin bir meydan okumadır. Kobanê direnişine Türkiye’de ve Avrupa başta olmak üzere, dünyanın bir çok yerinde sosyalistler ve komünistlerce sahip çıkılması ve Kürt Özgürlük Hareketinin emek hareketiyle ittifak araması, bu meydan okumaya daha derin bir anlam katmakta, egemenlerin korkusunu artırmaktadır.

Diğer yandan yoğun saldırı altında olan ve ambargolarla zayıf düşürülen Rojava’nın izole edilebilir olması, onu başat hedef yapmaktadır. ABD ve müttefiklerinin, DAİŞ’in, Türkiye ve diğer bölge güçlerinin, hatta petrol gelirlerinden pay kapma sevdası içinde olan burjuvazinin somut hedefleri aynıdır: Rojava modelinin imha edilmesi.

Tüm bu gerçekler, aslında Rojava’nın çoktan zafer kazandığını müjdeliyor – Rojava deneyi kana boğulsa, askeri olarak yok edilse bile. Çünkü örgütlü halk, Kobanê düşerse, her yerin Kobanê olacağını çoktan gösterdi bile. Her kim ki bu gerçekleri göremez, emperyalist dayatmalara taviz vererek nefes alabileceğini düşünürse, kurulan tuzaklara çoktan düşmüş olacaktır. Rojava’nın öğretisi şudur: »Tarihin sonu« henüz gelmedi ve kurtuluş ancak yoksul halkın eseri olduğunda gerçek kurtuluştur. Gelecek bu anlamda her yerde Rojava’nındır!

11 Ekim 2014