SOMA KATLİAMI 'son nefes belgeseli' BREMEN'DEYDİ

Unutan bir toplum olduk, hafızalarımız darma dağın. Sabah yaşadığımız acıların yerini akşam başka acılar alıyor. Acılarımız çoğaldıkça beynimiz dağılıyor, düşüncemizi yitiriyoruz. Herkes kendi acısıyla uğraşıyor, birbirimize el uzatamıyoruz. Belki de sersemleştik, abdallaştık bu inanılması zor olaylar içinde. Ama bir yerlerden başlamak gerekiyor. Tüm acılarımıza ağrılarımıza, tüm karamsarlığa rağmen. Birbirimizi duymamız, anlamamız, dinlememizle başlayıp, durumu daha ağır olanlara el vermemiz, dil vermemiz, omuz vermemiz tek yol.

Ben Soma'da doğdum. Çocukluğum şimdi yerinde olmayan yayların, dağların, derelerin doğallığıyla başladı. Peldüren yaylasındaydı evimiz, bahçemiz, tarlamız. Her yıl mart ayında yaylaya taşınır ekim, kasım aylarında köye inerdik. Başka komşularımız da taşınırdı. Köye okula giderdik sekiz-on çocuk.



Yaz geldiğinde Şifa deresine balık tutardık babamla. Çok balık olurdu o küçücük göletlerde. Yörük çobanların yedi yüz keçiyi, kışları içinde barındırdığı binlerce yıllık ulu çınar ağaçları hala aklımda. Çınar ağaçlarının içi birer ev gibiydi. Sonbahar da çalı mazısı ve kızılcık kirazı topladığımız dağlar, dereler yok şimdi.

Koyun, keçi otlatırdık Düzkır yaylalarında, sivri dağının soğucak, harlak çeşmeleri vardı suyun tadına doyulmayan. Herkesin tarlası, biraz koyunu, keçisi olurdu. Peynirimiz, sütümüz, yoğurdumuz bol herkes mutluydu. Sivridağının yarısını yıktılar, Düzkır yayları, Deniş köyü yaylaları, tarlaları; Tekeli köyü tarlaları, yaylaları, harlak çeşmeleri, soğucak kaynakları da yok şimdi.



Elimiz iş tutmaya başladığında Yırca köyüne yövmiye ile tütün dikmeye, tütün yaprağı toplamaya giderdik. Bakırçay ovasının verimli topraklarındandı Yirca ovası. Yırcalı Mustafa'dayı traktörü ile gelir, kardeşim Sultan ile beni götürürdü iş çıktığında. Yırca ovasını da yok ettiler Termik Santrali yapmak için.

Gripten başka hastalık bilinmezdi. Grip hastalığına tutulanların karlı, soğuk günlerde çeşmelerin bol ve soğuk suyunda başlarını yıkayışını da unutamıyorum.

Kendi halinde yaşayan köylüler bilgiliydi, bilinçliydi, dürüst insanlardı. 12 Eylül zulmü sonrası yapılan baskılar, korkutmalar sonunda o dürüst köylü geleneğini yok etti devlet. Yerine çıkarcı, menfaatçi, dindar, kindar bir toplum oluşurdu. Her düğünde birlikte olduğumuz, içki masaları kurduğumuz, geldiklerinde kurbanlar kestiğimiz, sabahlara kadar sazlar çaldığımız Yörük Tekeli köylüleri dindarlaştı, yobazlaştı. Aradan otuz yıl geçti ve Kozluören'li Alevilerin kestiği kurban etini yemiyorlar. Bir köyün “ak” dediğine diğer köy “kara” diyor artık.



Bu bölünmenin bir sonucu Tarlalar, meralar, yaylalar köylerin elinden alındı ve hiçbir karşı çıkan olmadı. Meralar gidince, hayvan besiciliği de bitti. Tarlalar maden ocağına dönüştürüldü. Tüm Soma, Kınık köylerini maden işçiliğine mecbur ettiler. Soma'nın her dağlık alanı maden havzası oldu. Yetmedi, Termik Santralleri gibi kül, gaz, toz zehri saçan bir bela daha açtılar bölgenin başına. Şu an bu zehir nedeniyle yılda iki bin insan kanser, nefes darlığı, solunum yolları gibi hastalıklardan ölüyor.

Kolin Şirketinin Yırca köyüne yapamadığı santrali, Türk Piyala ve Kayrakaltı köylerine, Soma'dan 26 KM daha kuzeye aldılar. Ancak, 26 km'lik kömür bandı, Yüksek gerilim hattı Kozluören köyü ormanlarından geçecek ve Soma'ya birazcık nefes veren ormanlar da yok edilmesi gerekiyordu, işe başladılar. İşin acı tarafı, şirketin avukatları kendi köyümüzden. Üç kuruş para için kendi köylerinin ortadan kalkmasını dahi düşünmeyen para düşkünü insanlar. Yine de bir avuç insan bu katliama ve zehire karşı direniyor.

Köyler de yaşam tükenince, işsizlik bölge insanını madenci olmaya zorladı. Soma katliamı gözü doymayan sermayenin, insan yaşamını hiçe sayan bir rant vurgununu ülkemizde. Soma'nın dağları yıkıldı, dereleri kül barajına döndürüldü, ormanları yok edildi. Tek yaşam Madenlerde iş bulmak kaldı.

13.08.2016 günü Bremen'de Son Nefes / Der Letzte Atemzug/ Belgeseli gösterilirken bir taraftan yaşanan acıyı yaşadım, içim kanadı, diğer tarafta eski günleri aradım.

Soma Sosyal Haklar Derneği'nden sevgili Kamil Kartal dostumuzla, Belgesel gösterimi sonrası yaptığımız sohbette, bu günlere gelişimizi, işçi sınıfı ve emekten yana mücadele eden sendikalar üzerindeki baskıları, yeni kapitalizm, neoribarel politikalar, yapısal değişim, mülksüzleştirme ve yeni umutların fotoğrafını en ayrıntısına kadar anlattı konuşmasında.

Bremenli Anti-faşistlere ve Kamil Kartal canımıza, gösteri sonrası bizi evine götüren ve yemeğini, çayını içtiğimiz, eski günlerin sohbetini bulduğumuz Öznur arkadaşımıza, Müzisyen Mahir Kartal’a ve gazeteci emektar arkadaşım Adil Yiğit’e yürekten teşekkürler.

Aralık ayında yeniden buluşmak dileğimle.