Selahattin Demirtaş'ın Öyküsü 'Kara Gözlere Selam Olsun'

Edebiyat ve siyaset konusunu Pirtûk û Wêje (Kitap ve Edebiyat) sayfalarında tartıştığımız bu günlerde, kendisine bu konudaki düşüncelerini direk olarak soramadığımız önemli bir Kürt politikacı ve lideri Selahattin Demirtaş kaldığı cezaevinde “Halep Ezmesi”nden sonra “Kara Gözlere Selam Olsun” adlı ikinci bir öykü daha yazdı. Tabi siyasiler buna ne der bilemem ama edebiyat açısından bize sevinmek düştü. Zira siyasiler ne kadar edebiyata bulaşırlarsa o kadar iyi politikacı olacakları tartışmasız. Aynı beklentiler tersi durum için de söz konusu.

Öykü de roman gibi ne kadar kurmaca olursa o denli tatlı, keyifli ve okunur geliyor. Gerçi son yılların modası bir öykü ne kadar anlaşılmazsa o kadar rağbet görür dayatması, bizim gibi ülkelerde hâlâ toplumsal gerçekçi damarın güçlü olduğu topraklarda pek tutunamıyor. Hareketten çok süslü ifadelerde diretme burada kastedilen. Kısaca üsluptaki malum trendler, bize uymayan, uzak ve yabancı kalan anlatı trendleri. O an moda olsa da zamana karşı direnme şansları sıfır. Öykünün tarihine kabaca baktığımızda bugüne kadar hâlâ okunur kalanların istisnasız hemen hepsi bu toplumsal gerçekçi damardan beslenenlerdir.

Demirtaş’ı tanımayan yok. Erdoğan’a alternatif Türkiye ve Kürdistan topraklarında Öcalan´dan sonra tek lider. Türkiye´nin belki de son şansı. Tarihin cilvesi olsa gerek ki bazı Kürt politikacıları Kürtlerin Kürdistan yerine bir de Türkleri kurtarma politikasına ters ters bakıp kafa sallıyorlar. Son Kürt isyanının çürütüp hızla tüketmeye ve iç savaşa doğru koşar adım götürdüğü bir toplumun sesi, vicdanı, özgür iradesi Demirtaş. Nasıl, neden, niçin içeri alındığına hep beraber dünya kamuoyunun gözü önünde şahit olduk.

Üretken kafa boş durmayıp zindanı da, zindandan dışarıyı da güzelleştirmek istemeye devam etmiş. Kısa bir öykü yazmış. Çocuk işçiler Hüseyin ile Cemal´in hayatlarından küçük bir kesinti vermiş. İkili aynı köylülerdir. Cemal bir sınıf fazla okumuş olmasına rağmen ikisi de ilkokulu bitirememişlerdir. Hayat onları çalışmaya zorlamıştır. Ülkemizde Kürt olmak, Muşlu olmak, çocuk olmak, fakir olmak, mesleği olmamak ne demektir hepimiz iyi biliriz. Köyden şehire inerler. Aynı biz gurbetçilerin yaptığı gibi. Umut, aş, ekmek, gelecek neredeyse hayat onları da oraya çeker. İstanbul´a gelirler ve günübirlik işlerle hayatı yakalamaya çalışırlar. Altmış işçiden yirmi altısının sigortalı olduğu bir inşaatta iş bulurlar. Ucuz ve kaçak iş gücüdürler, havada kapılırlar.

Sıcak ve renkli öykünün kahramanı Hüseyin yine aynı köyden ve yaşıtı Berfin´e aşıktır. Bu aşk kaçak, yani karşılıksız ve platoniktir. Cemal aracılığıyla ona mektup yazar. Dahası mektup Hüseyin´in kızkardeşi Zeliha´ya yazılır, onun aklına ve durumdan vazife çıkarmasına güvenilir. Böyle kaçak güreşmek Cemal´in hiç hoşuna gitmez. Mektuplara yanıt gelmez. Çünkü Cemal gönderenin adresini yazmayı unutur. Hüseyin aşkını olur olmaz yerlere Berfin´in adını yazarak yaşar. Berfin çocuk yaşta evlendirilmiştir, Hüseyin bunu bilmekte ama arabesk bir kararlılıkla pes etmemektedir.

Hikaye yer yer geriye dönüşle anlatılır. On beş aydır çalışmaktadırlar. Muhasebenin önündeki kuyruğa girerler, birikmiş aylıklarını alıp İstanbul’a dönecek, başka bir iş arayacaklardır. Nedenini yazmayı Yazarımız unutur. Birde öykünün sonunda paralarını almaya zaten İstanbul’a inşaat şirketinin merkezine gönderileceklerdir. Bu ayrıntının pek iyi kurulduğu söylenemez. Ki burası kısa öykünün tek eleştirilecek noktası, az çok anlam kırılmasıdır. Kuyrukta sıranın kendilerine gelmesini beklerken Hüseyin her zaman yaptığı gibi dalıp gider. Aklı ve fikri karasevdası Berfin´dedir. Muhasebecinin ortada olmadığı anlaşılıp kargaşalık çıkınca Hüseyin daldığı düşüncelerden uyanır.

Paralarını alamayışları, dahası İstanbul’daki merkezden almak zorunda kalmaları, yolda giderken “Edirne F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi” tabelasını görmeleri, Hüseyin´in aşkını düşünürken Cemal´in sövmesiyle kısa öykünün bitimi, onu okunacak, yuvarlak, iyi ve kabulü kolay kılar.

Demirtaş’ın öyküsünde aşk var, çocuk evliliği ve çocuk işçiliği, dahası sömürünün neredeyse her türlüsü var. Ezilenlerin genel görüntüsü var. Cezaevi var. Cehalet, dahası sıradan insan hikâyelerinden içiçe ustalıkla geçirilmiş zengin enstantaneler var. Kısacık bir öyküye böylesine çok yönlü kareler sığdırabilmek Demirtaş’ın edebi algılarının güçlü olmasına yorumlanmalı. Sevindirici bu gelişmenin edebiyatımıza politikacıların da güçlü öykülerle katkıda bulunabileceğine çok güzel bir örnek. İyimserlik veriyor. Darısı diğer politikacılarımızın başına dileğinde bulunarak, Selo Başkan’a nice güzel öykülere diyerek selam yollamak gerekiyor.

06.04.2017