Kendini ‘vatanseverler’ olarak adlandıran bir grup, bir elitin kontrolü altında olduğuna inandıkları komplocu bir “sisteme” karşı verdikleri mücadelede Washington D.C.’deki (District of Columbia) Kongre Binası’na saldırdı.

Bu olay adeta, yazar William L. Pierce’ın Andrew Macdonald takma adıyla yazdığı “The Turner Diaries” romanını tasvir ediyordu. Kitap 1978’de yayınlanmıştı ve o zamanlar FBI tarafından “Irkçı Sağın İncil’i” olarak adlandırılmıştı. Kitapta; BIPoC’ye (Siyah, Yerli, Renkli İnsanlar) karşı gerçekleştirilen bir soykırımı ve dünya çapında gerçekleştirilen 200’den fazla ırkçı cinayeti bağlantılandıran aktarımlar var. Ve Utoya saldırısının, Christchurch cinayetlerinin, NSU cinayetlerinin ve Capitol isyanlarının faillerine değinilmekte.

Buna rağmen, internet üzerinden verilen siparişleri müşteriye ulaştıran en büyük Alman şirketleri “Turner Günlüklerini” piyasaya sundu. Aynı yazarın başka bir kitabının yanı sıra sayısız diğer ırkçı, Yahudi düşmanlığı, tarih revizyonu ve soykırım reddi içerikli kitapları da burada bulmak mümkün. Bu kitaplar satış platformlarına nasıl giriyor? Kitapçılar neden buna karşı hiçbir şey yapmıyor? Ve bu durum ne kadar tehlikeli?

Uzmanlık alanı Aşırı Sağ olan Samuel Salzborn; “Bu gelişme dijital ağa bağlı bir dünyada şaşırtıcı görünebilir, ancak kitaplar aşırı sağcı sahnede hâlâ üç önemli fonksiyona sahip”, diyor:

Birincisi; dünyaya sağcı bir bakış açısı sunmaya hizmet ediyor.

İkincisi; sağ kanat sahnesiyle bağlantı kurmayı sağlıyor.

Üçüncüsü; bazı kitaplarda -yasal ve yasadışı zeminde- politik olarak sağcı çıkarlara nasıl hizmet edileceğine ilişkin doğrudan talimatlar sunuyor.

Uzmanlık alanı ‘Yeni Sağ’ olan, Avusturyalı Natascha Strobl; bu literatürün aynı zamanda yeni sağa, onların insanlık dışı ideolojilerine, teorik bir temel ve Ulusal Sosyalizm’in dışında entelektüel görünümü olan bir tarih kazandırmaya hizmet ettiğini söylüyor. Kitapların, küçük perakende satışlar kapsamının aksine, önemli edebiyat eserlerinin yanında, dijital ağ içerisinde en çok satan kitapçılarda görünmesi, bu sahne açısından daha da önemlidir. Bazı kitapların sunumu da bu durumu ispatlamakta: Sağcı Antaios Yayınevi’nin ciltlerinin kapladığı yer, aşağı yukarı Suhrkamp Yayınevi’ninkilerle aynı.

Yeni Sağ bu stratejiye; “Metapolitika” adını veriyor.

Taz'dan (Die Tageszeitung) Anina Ritscher'in haberine göre Salzborn, göç politikasıyla ilgili olaylar için ‘doğal afet’ metaforlarının kullanımının artmasını örnek olarak göstererek şunları ekliyor; “Bu adımlar, belirli konularda toplumsal görüşün kademeli olarak değiştirilmesi, tartışmaların şekillendirilmesi ve kavramların başlatılması meselesidir. Bu, aslında sosyal olanın ‘doğalmış’ gibi görünmesine yol açar ve göç, kaçınılmaz bir şekilde, doğal bir kıyametmiş gibi görünür.”

Güvenilirlik ve Erişim

Salzborn; bütün bunlara rağmen, platformlardaki kitapların yalnızca sembolik bir işlevi olmadığını, aynı zamanda bu sahneye hiç aşina olmayan bir izleyici kitlesine de ulaştığını söylüyor. Ayrıca, Anayasayı Koruma Dairesi’nin 2012’de aleyhinde uyarılarda bulunduğu sorunlu reklam metinleri de var: “İlgili yayınlar bu şekilde, aşırı sağcı olmayan potansiyel müşterilere de ulaşmakta”.

Natascha Strobl bu durumu şu şekilde de değerlendiriyor: “Kitapları, perakende bir sektörden alıp normal yayıncıların yanına yerleştirerek, onları gerçekte olduklarından daha önemli hale getiriyorsunuz. Bu onlara güvenilirlik sağlıyor.”

Hugendubel “her şeyi” sergilemek istiyor

Kitapçılara Taz tarafından yöneltilen ‘bu yönlü yayınları okurlara sunup sunmayacakları’ yönlü sorulara, Thalia’dan bir temsilci:

“Yahudi aleyhtarı ve ırkçı içerikli kitapların manuel olarak silineceğini, ancak bunların sadece müşterilerin kendilerini haberdar etmesi durumunda mümkün olabileceğini” belirtiyor.

Hugendubel ise bu soruya şöyle yanıt veriyor: “Esas olarak her şeyi dijital ortamda sergilemek istiyoruz. Bir kitap yasayı ihlal etmedikçe, sunulan ürün yelpazesine karışamazsınız. ‘Turner Günlükleri’ için de bu böyledir.”

Kitap satmak ne kadar politik?

Thalia temsilcisi, bu konuda varolan zorluğun, belirli anahtar sözcükleri kullanarak yerleşkelerdeki kitapları otomatik olarak filtrelemenin henüz mümkün olmaması olduğunu söylüyor: “Bunun nedeni, bu tür kitapların satıcılarının, kitaplarını yerleştirmek için farklı stratejiler kullanmasıdır. Örneğin, aynı başlığa yeni ISBN numaraları kodlamaya devam ederler.”

Almanya dışındaki yayınevi kayıtlarından yabancı dilde kitap ve kitapların izini sürmek daha da zor. Taz'ın tavsiyesi üzerine tüm sağlayıcılar, endekslenmiş "Turner Günlükleri" ni tekrar ve ayrıca bir Fransızca sürümüyle ürün yelpazesinden çıkardı. Ancak, diğer kitaplarla birlikte indekste bulunan yazarların indekslenmemiş bazı kitaplarını bulmak mümkün.

Aşırı sağcı ideolojiler için açık bir platform sağlamanın ne kadar tehlikeli olup olmadığı konusundaki tartışmalar sürekli ve hararetli olarak yürütülüyor. Son zamanlarda, Donald Trump’ın Twitter'de yayınladıklarının yasaklanması gibi. Ya da Frankfurt Kitap Fuarı’ndaki sağcı yayıncıların stantlarını yandaki bir salona taşımaları gibi. Sağcı basının bu olayı şöyle yansıtması gibi: “Bakın, aslında evrensel bir kitap endüstrisinde tam bir sansür var.”

İşte bu kızgınlık, Yeni Sağ’ın yapmaya çalıştığı bir ‘metapolitika’dır ve işe yaramaktadır.

“Sağa Karşı Yayınevi” ağlarından Lisa Mangold bu konuda şunları belirtiyor: “Bu arada, Alman medyasında sağa karşı direnişin bir ‘platformsuzlaştırma-yersizleştirme’ meselesi mi, yoksa bir öfke kültürü mü olduğu sorusu çok daha sık gündeme geliyor”. Ve Mangold, kapitalizmde kitap satmanın asla tarafsız bir davranış olmadığını belirtiyor.

Foto: Frank Hoermann/Sven Simon/imago