#Hamburg: 'Her yer Lampedusa, her yer direniş'!


Herkese kalma hakkı - kimse yasa dışı sayılamaz!


Madde 23 uygulansın!


Hamburg 'Dünyaya açık olan kapıdır'. Hamburg'un liman şehri olarak tarihinden kaynaklanan bu sıfatı Avrupa Birliği göçmen ve mülteciler politikası açısından önemli bir sınavdan geçiyor. Hamburg Halkı bu sıfata sahip çıkarken, 'sosyal demokrat' hükümeti bu sınavı kaybedecek gibi görünüyor. 

Hamburg sivil toplumu 02.11.2013 tarihinde son 20 yılın en büyük protesto yürüyüşlerinden birinde bulunarak, mültecilere sahiplenme konusunda ender görülen ve umut veren bir harekette bulundu. Çoğu genç 15.000 insan Hamburg Hükümetine 'Herkese kalma hakkı - kimse yasa dışı sayılamaz' çığlığında bulundu. Hamburg'da yaşayan TC kökenliler bunu daha henüz keşfetmediysede, bu protesto gösterisiyle Hamburg 
#GeziParkıydı aynı zamanda. Çünkü 90'lı kuşağın benzer katılım yoğunluğu ve fantazisine sahipti. 

Lampedusa nedir?

Lampedusa Akdeniz'de Tunus ve Sicilya adası arasında İtalya'ya ait üç adanın birisi olarak, Avrupa Birliği'ne Tunus'tan sadece 105 km yakında bulunan 20 kilometre kare büyüklüğünde bir ada olarak Afrika'dan Avrupa'ya hayatları pahasına göç edenlerin can kurtaran simididir. Ekim ayında 400 civarında insan boğularak buraya yolculuklarında Akdeniz'de öldükten sonra, Libya'dan savaştan kaçıp, Lampedusa'ya ulaşan ve ordan Hamburg'a sığınan 300 civarında Afrikalı mültecinin kaderi ve özellikle ortak eylem ve talepleri geniş destek ve tartışma konusudur.

'NATO'nun Libya savaşından hayatımızı kurtarmak için kaçıp, Hamburg sokaklarında ölmeye gelmedik' sloganıyla Mart ayından bu yana şehir merkezinde çadır kuran mülteciler kiliseye sığınıp Hamburg Hükümetinden Yabancılar Yasası madde 23 esasında toplu olarak siyasi bir kararla oturma müsadesi talep ederken, Hamburg İçişleri Bakanı bu insanların üzerine polisini sürerek, Hamburg sokaklarında siyah insanları kimlik kontroluna tabii tutarak, sicil edip, Hamburg'dan sürmeyi gayret etmektedir. Polis kontrollerine tabii tutulmak için, siyah cilde sahip olmak yeterlidir. İşte bu ırkçı davranış ve mültecilerin talepleri haklı ve umut veren protestolara yol açtı, mesela Femen-Kadınların Belediye Başkanı Scholz'un bir konuşmasında çıplanıp kimsenin yasa dışı sayılamayacağını ve herkese ikamet hakkının verilmesini içeren dikkat çekici gösteriler yaşanırken, SPD'li TC kökenli Hamburg ve Federal milletvekillerin ırkçı partilerden beklenecek ifadelerine tanık olduk. Sopayı sallayan Hamburg İçişleri Bakanı Neuman'ın eşi federal milletvekili ve SPD federal yönetim kurulu üyesi ve başkan vekili Aydan Özoğuz, konuyla ilgili tartışmanın 'fazla duygusal yürütülmemesi gerektiğini' savunurken, Hamburg SPD milletvekili Kazım Abacı ise, Lampedusa mültecilerine yüklenerek, kendilerini çıkarcılıkla suçladı, başka mülteciler gibi 'devlete kayıt yapıp, yasalar karşısında eşit muamele görmelerini' istedi. 


AB kalesi ve Frontex

Ekim sonunda Brüksel AB zirvesinde İtlaya AB'ye mültecilerle ilgili üye ülkelerine daha adil bir şekilde dağıtılmalarını ve yardım masrafların üye ülkelerine daha adil paylaştırılmasını talep ederken, en zengin olan ve AB sınırına sahip olmayan Almanya bunu red etti. Merkel zirve sonrası bir 'Task Force' (özel eylem gücü) aracılığı ile kısa vadeli önlemler alınarak, AB sınır koruma teşkilatı olan Frontex ajansının güçlendirileceğini duyurmuştu, yani AB, çözümü AB kalesini daha geçilmez hale getirmekte görmekte, AB üye ülkeleri dertlerini, sorunu kale içerisine girmeyi başarıp, 'masraf yaratanlarda' görüp, bu 'masrafı' paylaşmak yerine, polisi ve askeri araçlarla insanların AB'ye girmelerini önlemek istemektedir. Neticede son on yıl içerisinde onbinlerce mültecinin Akdeniz sularında ölmesini önlemeyi deği, kurtulanları önlemeyi, Akdeniz'e ulaşmadan Kuzey Afrika Frontex sınır duvar ve tellerinde ölmelerini dahil göze alarak, ne halleri varsa, orda görmelerini amaçlamaktadır. AB Akdenize ulaşanlar olursada, kendi suçları olarak boğulmalarına göz yumulacağını, bunun için acilen Frontex'e masraf harcayacağını duyurmuştur. 

Herkese özgürlük, herkese sosyal güvence!

İşte tepkiler buna karşı ve umut vericidir. 

Hamburg'da direnen Afrikalı Lampedusa mültecileri sözcüsü 02.11.2013 tarihli yürüyüşte yaptığı konuşmasında, 'Lampedusa' mültecileri sırf kendilerine toplu kalma hakkının verilmesini değil, aynı zamanda Uzak Doğu'dan, Latin Amerika'dan, Asya ve Orta Doğu'dan savaş ve doğa felaketlerinden, açlıktan kurtulmak için kaçıp gelen herkesin hareketi olduklarını, kimsenin yasa dışı olmadığını, herkese kalma hakkının verilmesini talep ettiklerini ve protestolarının böyle bir siyasi niteliğe sahip olduğunu açıklamıştı. Mülteciler böyle bir bilinçle hareket etmektedirler. Yüksek katılımla direnen Hamburg'lular ise AB yetkililerinin ve Hamburg hükümetinin vicdansız siyasetlerine karşı, bu hareketin ve taleplerin sadece mültecilerin değil, kendi talepleri olduğunu, neoliberal politikalar karşı direnişin bir parçası olduğunu duyuruyordu. 


Madde 23 - tolpu iakmet hakkı

Hamburg Senatosu'nun mültecilerin bireysel kayıt yapıp, var olan iltica yasaları çerçevesinde haklarını aramaları isteminin, onların Hamburg'dan sürülmelerini hazırlanması için olduğu, mülteciler tarafından iyi bilinmektedir. Çünkü iltica yasası AB Dublin anlaşmaları ile Almanya'ya güvenceli olan başka AB ülkesi üzerinden gelen mültecilerin derhal o ülkeye gönderilmelerini ön görmektedir. Bunu hem Senato, hemde TC kökenli söz sarfeden SPD milletvekilleride gayet iyi bilmektedir. 

Oysa yasal düzenleme Hamburg Senatosuna en azından Lampedusa-Mültecilerine toplu kalma hakkını verme imkanını sunmaktadır. 

Almanya İkamet Yasası madde 23 şık 1'e göre, Eyaletin en yüksek makamı uluslararası hukuk veya insani nedenler veya Almanya'nın çıkarları gerekirse, belli ülkelerden veya grup nitelikleri başka kriterlerle belirlenebilinecek yabancı gruplar için topluca kalma müsadesi verilme imkanını sunuyor. Maddenin ikinci şıkı ise Feder İçişleri Bakanına'da bu yetkiyi tüm eyaletler için vermektedir. 


Bu yasal yetki geçmişte çeşitli gruplar için uygulanmıştır. Mesela NATO'nun BM kararı olmadan açmış olduğu KOSOVO savaşından kaçmak zorunda kalan Bosna ve Kosovolular için 31.1.2001 kararı, oturumu red edilen Doğu Blok ülkelerinden göçmenler konulu 28.5.2002 kararı, eski Sovyetler Birliğinden Almanya'da ikamet hakkını alabilmeleri için musevilere yönelik 10.2.2006, 24.05.2007 karları, Afganistan 1.8.2005 kararı ve en son bu yıl Suriye mültecileri ile ilgili karar.


Bu yasal düzenleme Eyaletin en yüksek makamına, bu durumda Hamburg İçişleri Bakanı Neumann ve Hamburg Senatosuna bir grubu tanımlayacak kriterler oluşturup, bu gruba ait kişilere kalma hakkının verilmesi talimatı yetkisini vermektedir. Kanunun uygulama direktiflerinde bunun bir siyasi yetki olduğunu ve bu yetkinin kullanılmasında her hangi engel veya sınırlamanın olmadığı belirtilmektedir. Federal İçişleri Bakanlığının konuyla ilgili onayı alınması gerekmektedir. İçişleri Bakanlığı ise Lampedusa mültecileri ile ilgili Hamburg bir talimat verirse, onaylayacaklarını açıklamıştı. 


Her yer Lampedusa, her yer direniş!

Hal böyle iken, Hamburg hükümetinin vicdansız sert tutumu neyin nesidir? Yasal bir engel olmadığına göre, olay siyasidir. Sert bir tutumla Hamburg 'un neoliberal Scholz hükümeti toplumun muhafazakar, yabancı düşmanı kesimlerinin sempatisini korumaya, sağlamaya çalışırken, aslında neoliberal küresel ideoljik bakış eseri olan politikasını yerel olarak uygulamaktadır. Bu ise üretim, ticaret ve finans sermayesine sınır bilmez özgürlükler tanımak, sosyal devleti Hartz yasaları ile yok etmek, emeklilik yaşının 67'de kalmasını ve tüm AB ülkelerinde uygulanmasını sağlamak, Hamburg enerji hatlarında sergilendiği tutum örneğinde olduğu gibi, devletin ekonomiden elini uzak tutup, devlet ve toplum malını satmak, 'Almanya çıkarları' gereği Alman ordusunun savaşlara katılımına onay vermek, Alman şirketlerinin özellikle Hamburg limanında'dan silah tüccarlığını teşvik etmektir. İşte bu nedenle vicdansız ve yasaların arkasına saklanarak yürütülen bu poitikaya karşı direniş, mültecilerin değil, asıl yerli halkın protestosudur. Özellikle bu neoliberal politikaların dünya çapında uygulanmasının bedelinin, yurtlarını ölüm pahasına terk edenlerin kendilerine buralarda bir gelecek perspektifi aramalarına yol açtığını Hamburg Senatosu ve neoliberal 'soyal demokrat' siyasetciler gayet iyi bilmektedirler.

TC ve göçmen kökenli milletvekilleri ise, bu ahlaksızlığa incir yaprağı ve olayın ırkçı boyutunun örtülmesinde araç olabiliyorlarsa, yazıklar olsun
.

Küresel düşünmek ve yerel hareket etmek bizimde görevimizdir. Buda ilkel kapitalizm olan neoliberal politikalara dur demektir; özellikle bu 'sosyaldemokrat' kılıfla yapılıyorsa, bunu deşifre etmektir. Her yer Lampedusa, her yer direniş, mültecilere toplu kalma hakkını talep ederek harekete geçmek, insan onuruna sahip çıkmanın gereği olsa gerek! 


Av. Mülayim Hüseyin , Hamburg, 08.11.2013