‘Güzide’ kurumlarımız!


Sevgili okuyucular,

‘Güzide’ kurumlarımız! Ülkemizde, toplumda yaygın olan bir düşüncedir. Ülkemizin veya devletin kurumları arasında bir, ‘ayrım’ yaparak, ‘güzide’ kurumlar belirlemesi yapılmaktadır. Aslında kurumlar arasında, ‘ayrım’ yaparken, ölçü olarak ne alınmakta, neye dayanarak, ‘güzide’ kurum belirlemesine gidilmekte, onuda bilemiyoruz.

Güzide, seçkin, seçilmiş, ender vb. karşılığı olan bir kelimedir. Öyleyse, ülkemizde bir çok kurumun, güzide, seçkin, seçilmiş, ender veya saygınlığı olduğu kurumların varlığından söz etmek yerinde olacaktır. Bu nedenle her kurum kendi ekseninde ele alınıp, somut öznel koşullarından bağımsız ele alınmamalıdır.

Ülkemizde, gerçektende güzide kurumların olduğunu belirtmekte yarar var. Bu kurumlar içinde sivil toplum kurumları olduğu kadar, devlet kurumlarımızın da, olduğunu bilinmektedir.

Dikkat etmemiz gereken konunun, kurumların güzide olup olmamasından ziyade, kurumları yönetenlerin zihniyetidir. Toplumumuzda oluşmuş bir ‘konsensus’ vardır. Türk Silahlı Kuvvetleri TSK, sürekli olarak, ‘güzide’ kurum olarak algılanır. TSK mensublarının yaptıkları olumsuz davranışları görmezden gelinir.  TSK’ i, kritize etmek, nerdeyse, ‘imaknasız’ olarak algılanmaktadır.

Örneğin, herhangi bir meslek grubuna mensub kişilerin, her türden olumsuzluk yapabileceğine kanaat getirilir. Ama birçok  olumsuzlukları yapmalarına rağmen, TSK mensublarına yakıştırmazlar.

Gerçekler böyle midir? Tabi ki, böyle değildir.  TSK mensubları, darbe yapar, ‘demokrasiyi’ rafa kaldırır. Ülkeyi zindana çevirir. Ülke bir baştan başa işkencehaneye dönüştürür.TSK mensubları yolsuzluklara, dolandırıcılığa karışır ama kritizze etmekten kaçınılır.

12 Eylül faşist darbe döneminde TSK’nın başında bulunan zat açıklama yapar, ‘’asmayacakta, besleyecek miyiz’’ der ve onlarca insan yaşamdan koparılır. İşte size, ‘güzide’ kurumum başındaki  zat’ın, kana susamış bir katil olduğunu gösteren ruh hali.

JİTEM türü organize suç örgütelerini kuran ve ‘faili meçhul’ aslında faili belli olan cinayetleri yapanların, rütbeli subaylar olduklarını unutmayalım.

Roboski katliamını, TSK’a bağlı savaş uçaklarının bombaladığını ve hala faillerinin bulunmak istenmediğini, hatırlamakta yarar var.

 Ankara Ulucanlar, Mamak, Diyarbakır, ülkenin birçok cezaevlerinde uygulanan insanlık dışı işkence ve benzeri uygulamalar hala hafızalarımızda yer edinmektedir. Kimlerdir bu işkencelerin ve insanlık dışı uygulamaların sorumlusu? TSK mensubları subaylardır. Tabii iyi niyetli, samimi oşanşarı tenzih etmak isterim.

Yine bu, ‘güzide’ kurumun başındaki kişi ve birçok mensubu, ‘terör  örgütü kurmak ve yönetmekle’ suçlanırlar. Geçtiğimiz günlerde yine dönemim, ‘kudretlı generalleri’ olarak, nam yapmış olan Çevik Bir, kendi döneminin Genelkurmay başkanını suçlamaktadır.

İşin ilginç yanı dönemin ‘kudretli’ generali Çevik Bir tarafından, dönemim genelkurmay başkanı ‘suçlanarak’ sogulanması sağlanıyor. 28 Şubat 1997  ‘postmodern darbe’ döneminin  genelkrmay başkanı, kısa süreli gözaltına alınıyor.

 Bir taraftan, ‘güzide’ kurumların, en üst düzey yöneticileri, ‘çete’ kurmakla suçlanıyor. Gözaltına alaınarak saatlerce sorgulandıktan sonra, ‘güzide’ kurumların, ‘kudretli’ generalleri, ‘güvenilmeyen’ kişiler olarak kayda geçiyorlar. Yurtdışına, ‘çıkışları’ yasaklanıyor. Bir anlamda, ‘denetimli’ gözaltı uygulaması ile karşı karşıya kalınıyor.

Çevik Bir, kendi döneminin Genelkurmay başkanı, İsmail Hakkı Karadayı’yı, Batı Çalışma Grubu BÇG’i, oluşturmakla suçlamaktadır. BÇG ise bugün yargı kurumları tarafından, Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde, ‘çete’ kurmakla eş anlamlı olarak algılanmaktadır.

 İsmail Hakkı Karadayı ise, Çevik Bir’i,  ‘psiıkolojisi bozulmuş’ ne dediğini bilmeyen biri olarak suçlamaktadır. Anlaşılan bir dönemim, ‘demir yumruğu’ Çevik Bir bu hallere düştü.

Toplumda, ‘güzide’ kurum olarak algılanmış Türk Silahlı Kuvvetleri mensublarının hali ortada. Hatta bunlar dönem-dönem yaptıklarını, ‘inkar’ edebilmekte ve birbirlerini suçlayabilmektedirler. ‘kudretli’ olduklarında, yaptıklarıyla övünerek geçinenlerin, ‘kudretleri’ ellenrinden gittiğinde, yaptıklarına sahip çıkamayacak kadar acizleşirler.

Yerkürede olduğu kadar ülkemizde’de, güzide kurumlar vardır. Bunlar gerek devlet kurumları ve gerekse sivil toplum kurumları olması muhtemeldir. Bu kurumlarıın mensublarına, ‘dokunulmazlık’ adfetmek hiçte doğru olmayacaktır. Dokunulmazlık adfedildiğinde, çürük elmayıı ayıklamak zorlaşmaktadır. Çürük elmaları ayıklamadığınızda,  çoğalarak kokuşmaya sebep olurlar.

Tüm kurumlar kendi ekseninde, objektif olarak ele alınıp değerlendirilmelidir.

06.01.13